iki sarışın iki esmerle aynı yatakta yatmak

entry3 galeri0
    1.
  1. liseye yeni başlamış genç erkek evlatlarında bolca bulunan bir korkuyla başlamıştm liseye.
    aslında liseye başlayan her insan evladında bulunur bu korkular.
    arkadaş bulamama korkusu, ilk günden karizmatik/güzel bulunmama korkusu, dışlanma korkusu falan filan. benim deyineceğim korku ilk günden kendini belli etmez. liseye başlamış ergen erkeklerin %94'ü hemen güzel bir manito yapma telaşına girer. işte deyineceğim korku tam bu anda başlar. eğer aşırı derecede yakışıklı değilse ergen kişi, ilk denemeleri olumsuzukla sonuçlanır. bu yüzden de ergen kişi, ''kız arkadş yapamayacağım.'' diye korkmaya başlar.
    işte ben de bu korkularla başlamıştım lise hayatıma. aslında gittiğim sınıfta 4-5 arkdaşım vardı. arkadaş bulamama ve dışlanma korkum yoktu bu yüzden. daha girişken olabiliyordum.
    galiba çok yakışıklı olamamam nedeninden dolayı, daha esprili bir insan olmuşumdur.
    yakışıkılığın eksikliğini esprili bir insan olmakla kapatamayız belki ama bu esprili yönümüz karizma puanımızı %30 lara varan oranda artırır. öğretmenlerin gözünde 'tembel, yaramaz, hayta' bir öğrenci izlenimi verilir muhakkak ama liseye başlayan öğrenci bu ikisi arasında ki kararı vermelidir. çalışkan bir öğrenci olup kanaat notlarıyla okulu eksiksiz bitirmek mi? yoksa karizma puanını geçen 1-2 yıl içinde tavana vurdurmak mı? çoğu kişi (özellikle anne, baba, yakın akrabalar ve psikolojik danışman) bu iki seçeneğin aynı anda yapılabileceğine inanır. yok öyle bir şey.
    şahsen denedim tastikledim.
    bir ara derslerim çok iyi olmuştu. öğretmenler değiştiğime inanmıştı. çoğu derste parmak kaldırıp soru çözmüşlüğüm bile olmuştu. bu bendeki değişiklik yaklaşık 2 hafta sürdü. bu 2 haftalık süre zarfında kazandığım karizma puanlarının yarısını kaybettim. arkadaşlarımın gözünde inek olma yolunda ilerliyordum. sohbet ettiğim hoş güzel kızlar bir anda yerlerini sınıfın çalışkan, sıfır espri anlayışı olan kızlarına bırakmıştı.
    çok geç olmadan eski yoluma dönme kararı almıştım tabi. bu yüzdendir ki; ya çalışkan olursun, ya da karizmatik. seçim ergen kişinin. ben genellikle karizmatik olmaya çalışan bir öğrenci olmuşumdur. her 10 dersin 1'i mutlaka atılmışımdır sınıftan. her dönem sınıfım değiştirilmiştir. hakkımda yazılan dilekçeler bir öğrencinin kafasına düşse hafıza kaybı veya beyin kanaması geçirmesini sağlayacak kadar yoğundur. öğretmenlerin tuvalete yaptıkları sigara baskınlarında gözleri hep beni aramıştır. bazen de sınıfa baskın yapılırdı. efendim ne bileyim işte sigara, çakmak, cep telefonu, yaralayıcı aletler vb herşey aranırdı. müdür, müdür yardımcısı ve karakteri sert bir öğretmen bu arama timinde bulunurdu genellikle. sınıf sınıf yaparlardı baskını. erkek öğrenciler koridora çıkarılıp tek sıra şeklinde dizilir, kızlar sıralarında kalıp ayağa kalkarlardı. sıra başından başlayarak sınıf aranırdı bir güzel. sıra başı aranırken sıranın orta ve sonlarına doğru yer alan kişiler cep telefonlarını kapatırlardı. sigara ve çakmakları donlarına sıkıştırırlardı. yaralayıcı alet pek bulunmazdı. ben de sıranın ortalarına kaynak yapardım ama müdürümüz beni hemen ceketimin yakalarından tutup sıranın başına çekerdi. hiç bir boku saklayamazdım. hop hemen displine. ''bu telefonu da gelip velin alacak. sigaranı da ben içicem.'' derdi. ne güzel iş he! bu gün bir memurun aylık sigara harcaması 200-250 tl arası. bu adamlar bir baskın yapardı 2 haftalık sigaralarını çıkarırlardı. yani işin özü yaramaz bir öğrenciydim.
    ''peki kardeşim, madem bu kadar kötü yanı var böyle bir öğrenci olmanın, ne bok yemeye huyundan vaçgeçmiyorsun.'' dediğinizi duyar gibiyim. böyle bir öğrenci olmanın sizin de dediğiniz gibi güzel bir yanı yok gibi. fakat taa başta değindiğim üzere eğer böyle bir öğrenci olursanız gözü hep son sınıflarda olan yaşıtınız kızların dikkatini üzerinize çekebilirsiniz.
    lise hayatım başlayalı 1,5 yıl gemişti deliler gibi aşık olduğum kızla çıkıyordum. ilişkinin ilk yılı mükemmel geçmişti. son 6 ay yıkılma belirtileriyle geçti. son 6 ay içinde yaklaşık 4 kere ayrılıp barışmıştık. artık son belliydi. o artk benim kıskançlıklarımdan sıkılmıştı bense artık iyiden iyiye okulun güzel kızlarını kesmeye başlamıştım. artık haftanın nerdeyse 4-5 günü kavgalıydık. yine böyle kavgalı olduğumuz bir günde yanıma gülşah gelmişti. gülşah nedir? nerelerde bulunur?
    efendim gülşah şudur: 1.70 boylarında, göğüsleri yaşıtı kızların göğüslerinden 5 kat daha olgun ( olgun derken büyüklüğü kastetmiyorum. taş gibi işte.) saçları simsiyah, gözleri masmavi (lens değil herhalde.) bel incecik, bacaklar kıvrılmış eteğinin altından kütahya mermeri edasıyla gözüken, bir liseli hatun kız.
    ulan kızla kankayım. dertleşiriz, konuşuruz falan ama kızın göz(!)üne bakınca deliriyorum. yani elimden bir kaza çıktı çıkacak. o kıvamdayım hep.
    '' ya kanka çıkışta sizde içsek. dertleşsek olur mu?'' diyor bana.
    (sayın okur eğer yazılarımda ki samimiyete inanmıyorsan lütfen soldan başka bir başlık seç ve altına girilen entry leri oku. çünkü birazdan okuyacağınız her şey gerçektir.)
    ulan içimde havai fişekler patlıyor, maytaplar atılıyor, küşük çocuklar zillere basıp kaçıyor. ama sakin olmak lazım. yoksa ürkütürüz vak vakları.
    '' aaaa aşk olsun kanka he, sorman bile yanlış.'' diyorum. neyse okuldan çıkıyoruz. okulun 10-20 metre ilerisinde taksi durağı var ordan bir taksiye atlayıp evin yakınlarında iniyoruz. evi tarif ediyorum kıza. '' bak bu bina değil hemen yanındaki. daire dokuz. sen git ben votka'yı kapıp geliyorum.'' taksideyken konuşmuştuk. ne içicez diye. neyse efendim votkatı kapıp eve yürüyorum. ama içimde fenerbahçe trübin i var. tezahurat yapıyorlar. sahaya meşale atıyorlar. kendi kendime anons yapıyorum. '' sayın konuklar lütfen sahaya yabancı madde atmayınız.'' diye. ama dinleyen kim? coşmuşlr birkere. bu hislerle giriyorum eve. lan oğlum deli gibi heycanlıyım lan! hatunu betimlemiştim geçen satırlarda. deli gibi hatun. megan fox gibi bir şey. elimi yüzümü yıkayıp, bizim ufaklığın* da sakinleştiğinden emin olduktan sonra salona giriyorum. benim 1,5 yıllk kz arkadaşımın bana hediye ettiği balıklara bakıyor. şimdi balıklar televizyon sehpasının yanında, yani bel hizasında. bu gülşah şahsı '' ayyy ne güzel balklar, canım, canım, canım'' gibi haykırşlrla balıkları seviyor kendince. ama dediğim gibi balıklar bel hizasının altında. doggy style adı verilen pozisyonda seviyor balıkları. allah! hani içimde ' zillere basıp kaça çocuklar ve tezahurat yapan seyirciler' var demiştim ya, heh unut onları. içimde John Carpenter - The End çalıyor. bu parça 'nuri alço- operasyon müziği'' olarak da geçer. neyse deviri 9bin'e vurduran ben, vites küçültüyorum, sakinleşmeye çalışıyorum. votkayı salona getiriyorum. bu arada gülşah tuvalete gidiyor. bir telefon görüşmesi yapıyor. gelirkende elinde 4-5 tane likör bardağı getiriyor. bu bardaklar çay bardağının yarısından da ufak oluyor. nasıl diyeyim bi baş parmak büyüklüğünde. salonda ki sehpanın üzerine bırakıyor bardakları ve mutfağa gidip bir tam limon, ufak bir bardak ve bıçakla dönüyor. limonu ince ince kesiyor domates gibi. restorantlarda bir tabak mercimek çorbasının yanında ufak bir dilim limon gelir ya, heh işte o limonun yarısının yarısı büyüklüğünde kesiyor. '' şimdi bu bardakları ağza kadar doldur bakalım diyor. sek votkayı döküyorum bardaklara. gülümseyerek ne yapacağını izliyorum. önce limonu ıssırıyor. sonra dipliyor bardağı ve biraz daha limondan ıssırıyor. bunu görünce çaktırmadan, aldığım schweppes'i bir kenara itiyorum. bir votkayı dipliyor bir limondan ıssırıyoruz. arada benim sallantıda olan ilişkimi tartışıyoruz, arada onun bir türlü doğru kişiyi bulamaması gerçeğini tartışıyoruz. tam samimiyet yakıcı sıcakara ulaşacakken kapı çalıyor. açıyorum kapıyı, karşımda 3 bayan. biri ırmak isimli bir kız. bu kız sarışın, yeşil gözlü, incecik çok güzel bir kız. bu kız yüzünden 1,5 senelik ilişkim zora girmişti. bu kız ufak bir kağıta '' galiba seni çook seviyorum'' yazıp bana vermişti derste. ben de '' galiba ben de seni çook seviyorum'' yazıp göndemiştim. baş başa kaldığımızda çok tehlikeli şeyler olmuşluğu vardır. neyse bir kaşı havada yüzü haince gülümseyerek içeri giriyor. arkasında m(isim vermek istemiyorum) ve s(bu ismi de vermek istemiyorum) var.
    m: siyah saçl, hafif balık etli ve inanılmaz büyümüş göğüse sahip bir kız.
    s: sarı saçlı, hafif balık etli, yeşil gözlü bir kız.
    m'nin elinde bir siyah poşet. içinde biralar. bu gülşah tuvalete gittiği sırada bu kızlarla konuşmuş meğer. evi tarif etmiş, bira alın gelin falan demiş.
    okulda eğer bir güzellik yarışması yapılsa ve 4 kişi finale kalsa işte bu kızlar o kızlardır.
    sonradan gelen 3 kişilik grup ta bira içmeye başlıyor ama biz gülşahla zaten uçmuşuz. onlar sohbete sonradan katıldıkları için anlamayacakları espriler dönüyor. katıla katıla gülüyoruz gülşahla. ırmaklarsa bizim halimize gülüyor besbelli.
    iyice sarhoş olduk derken, gülşah ' hadi trio yapalım' diyor. ''trio?'' diyorum. 'üç'lü, yani diyor.'' oda da bulunan herkes donup kalıyor. hani tamam ben yaparım da diğer kızlar daha ayık. yaparlar mı bilmem?. sonradan ne demek istediği anlaşılıyor. üç ufak likör bardağını votkayla dolduruyor. limonu kabuğuyla çiğniyor ve ilk bardağı dipliyor. ilk bardak biterken eliyle diğer bardağı tutuyor. boş bardağı masaya koymasıyla tuttuğu dolu bardağı ağzına götürüyor. o bardakta biterken üçüncü bardağı tutup aynı işemi yapıyor. ulan kız alkolik herhalde. deli gibi içiyor. ama hni sarhoş olup ortalığı dağıtan tiplerden değil. drduk yerde gülme krizine giriyor falan. aynı işlemi bende yapıyorum. bu böyle 2-3 tur devam ediyor. bir büyük votka bitiyor. salonda bulunan iki'li koltuğa oturuyorum. gülşah'ta bir şişe bira çaldıktan sonra yanıma oturuyor. kızların şaşkın bakışları eşliğinde o şişeyi devirdikten sonra, allaah oğlum bak, hem sarhoşuz hem de kız omzumda. m ve s kod adlı 2 kız 'arda biz senin odana geçiyoruz. bilgisayarda takılıcaz' diyorlar. gidiyorlar. salonda ben, gülşah ve ırmak kalıyor. herhalde kıskanmış olacak ki ırmak, gülşahı sepetliiyor enim odama ve yanıma oturuyor. neyse efendim ben boş dururmuyum. sarkıyorum kıza falan. o da sanki istemiyormuş gibi davranıyor ama karşı koymuyor. aynı behlül le bihter miydi? her neyse onun gibiyiz. korkuyor basılmaktan ama anın tadını da çıkarıyor. ben artık 1,5 yıllık sevgilimi aldattığımı iyice kabulleniyorum. tam o anda gülşah, m ve s salona dalıyor. bu ne hal bakışları üzerlerinde. en çok da gülşah bozuluyor. efendim beni kolumdan sert bir biçimde çkerek yatağıma götürüyor gülşah. çok kızgın olduğu her halinden belli. neyse atıyor beni yatağa. ve bir kaç nutuk okuyacak derken, yanıma yüzü koyun uzanıyor. gülüyor, yüzüme bakıyor falan. 1 dakika sonra m kod adlı kızda giriyor odama. '' oh ohhh, maşallah'' diyor ve yüz üstü yatan gülşahın popo kısmına oturuyor. 100 yıllık porno sektörünün nacizhane bir örneğini sergiliyor. 'oh,oh' diye sesler çıkarıyor. gülşahta bu arada iyiden iyiye inliyor. afedesiniz ama bu görüntü hiç de öyle dayanılacak bir görüntü değil. erkeklik hormonum harıl harıl çalışıyor. sonra odaya s kod adlı kız da giriyor. o da m'nin arkasında ki yerini alıyor. en son olarak ırmak giriyor odaya. o da benim üstüme atlıyor gülerek. ortamın samimiyetinden istifade ediyor. ne güzelde ediyor.
    sana bir şey söyliyeyim mi sayın okur. hiç penisine elinle temas etmeden veye cinsel bir ilişkiye girmeden sperm diye adlandırdığımız sıvı vücudundan ayrıldı mı? işte benim başıma tam o an geldi bu olay.
    kendimi bir an dünyanın en zengin ve en yakışıklı erkeği yerine koydum. eşsiz bir duygu.
    2 sarışın, 2 esmerle aynı yatakta bulunmak demek böyle bir şeymiş. o an öğrendim.
    edit: bozuk bir klavye'ye sahibim.
    8 ...
  2. 2.
  3. 3.
© 2025 uludağ sözlük