çocukken ulaşamadığımız binaları ve çok uzaklardaki engin denizleri bir gözümüzü kapayıp iki parmağımızın arasına sığdırırdık. uzakları yakın etmenin en kolay yoluydu. ay, yıldızlar, üstümüzden geçen uçaklar, denizin üstünden kayıp giden büyük gemiler ve daha neler sığardı o iki parmak arasına...
sandığımız kadar büyük olmadığı dünyanın gerçeğiyle yüzleşmektir bazen, ve yeteri kadar uzağa gidemediğimiz kaygısını doğurmasından. yıllar geçtikçe güçleneceğine, zayıfladığını hissediyorsa; Olgunlaşacağına koflaşıyor, dayanıklılığını yitiriyorsa, Öğreneceğine unutuyor, bildiklerinden şüpheye düşüyorsa... Geride bıraktığı onca şeyden ve onca yıldan sonra kendini başa dönmüş gibi hissediyorsa, Yürümüş, yürümüş ama hiçbir yere gidemediğini hissettiyse. Belki de dünyanın yuvarlak olması, hep başlanılan yere, yani kendine döneceği anlamına geldiğinde doğaldır iki parmak arasına dünyaları sığdırmak.
büyük yollara bağlandığını sandığında, o büyük yolların da başka şehirlere, ülkelere kavuştuğunu anladığında, biri gittiğinde arkasında bir yol bıraktığında ama o yolların nefrete, ihanete de açıldığını anlaması için aradan çoook uzun yılların yılların geçtiğine şahit olduğunda, dostluklarını sınadığında ve kaybedilenlerin çok olduğuna şahit olduğunda minnacıktır, ve iki parmak arasına sığacak kadar küçücüktür Dünya.