bugün d&r'da kapıdan içeriye girer girmez ihsan oktay anar ve yedinci gün yazılarını okuyup kitapların önünde neredeyse secde ettirecek kadar sevindiren yazardır.
dün aklıma nereden düştü bilinmez bir ihsan oktay anar kitabı olsada okusak düşüncesi... bugün dost kitabevine giriş... tanıdık bir kitap dış tasarımı... raf dolusu, onlarca yedinci gün... hafif bir gülümseme.
yazdığı gibi konuşuyorsa çevresindeki insanlara gıpta edilesi insan...
son romanı yedinci günde de bir 'ihsan' karakteri koymayı unutmamış yazardır.
bu kadar başarılı betimlemeler ve romanlarındaki boşluk bırakmanyan kurgu, yaptığı işi ne kadar ciddiye aldığının göstergesi olsa gerek.
3 kitabını okuduğum türk edebiyatının yüz aklarından olan yazar. kitaplarına yıldız vermek gerekirse:
puslu kıtalar atlası *****
amat ****
suskunlar **
özellikle suskunlar fazlaca alel acele bitirilmiş. eflatun'un ses peşinde koşuşturmasının o kadar detaylandırması yerine sonu çok daha güzel bağlanabilirdi kitabın.
yeni bir akımın başlatıcısıdır. bunun ilk kanıtı "şehristan rivayetleri" adlı kitaptır. piyasada ihsan oktay anar tarzı kitaplar görmeye başlayabiliriz. zaten herkesin beklediği bir şeydi tarihi ama alışagelmişin dışında kitaplar. bir de o kadar kültürel açıdan birikime sahip ülkeyiz. ihsan oktay anar bunu iyi kullanıyor.
benim için ihsan ustadır, bir anlatı ustası. yaşım biraz daha küçük olsaydı kitaplarını okurken kendimi, bilge bir dedenin dizi dibinde doğaçlama anlattığı masalları dinlerken düşlerdim.
bu dede meğersem dedem korkutun 27. kuşaktan torunuymuş. gerçi bu bilginin râvisi çavuş köylü muallim şakir'dir ki, onun hakkında "üfürür, sıkılar efendim. inanılmaz o iblisin lafına!" diyenler de bir hayli kalabalıktır.
neyse ne, ihsan dedemin öyküleri kah bir korsan gemisinde, kah eski istanbul'un bitirimleri, keşleri, dilencileri, zaptiyeleri arasında geçerken,ihsan dede gözlerini fal taşı gibi açmış masallarını pür dikkat dinleyen torunlara hansel ile gretel'in macerasını da falanca tekkenin musikişinas müridini de anlatır. bazen masalını kime anlattığını mı unutur yoksa her söylediğini pür dikkat dinleyip masalın komik ya da esrarengiz bir noktaya gelmesini bekleyen ufaklıkların belki büyüdüklerinde anlayabilecekleri hürriyet gibi kavramları da araya sıkıştırıp siyasi bir nutuk attığı da olur.
masallarıyla 33 köyde meşhur muallim şakir'in bir gün bu zâttan bahsederken" dedem korkut'un ta kendisidir aslında lakin kimseye söylemeyin haa! inanmazlar da deli derler, taşa tutarlar alimallah!" dediği söylenir.
hala tanışmadığım ama çeşitli övgüler* üzerine okursam bir daha başka kitapları okumakta zorlanırım diye satın almak için düşünüp de düşündüğüm kitabın muhterem yazarı.
Efrasiyab'ın hikayeleri adlı eseriyle tanıştığım yazardır. çok geç kalınmış bir tanışma olması hasebiyle hızlı bir biçimde eserlerini bitirmeyi düşünüyorum. anlatımı oldukça yoğun ve betimlemeler arasında yaptığı tanımlamalar, hayata ilişkin verdiği ayrıntılar daha okunası bir yazar kılıyor.
kendi üslubu olan, masallar anlatan, masallara inandıran, anlattığı dönemi nakış gibi işleyen, iç içe dolambaçlı anlatımıyla bizi de içinde sürükleyen yazardır.
puslu kiıtalar atlası gibi harika bir romanı türk edebiyatına kazandıran, kendine has uslübu olan harika yazar. daha önce hiç okumadıysanız puslu kıtalar atlası'nda başlayın kendisini okumaya. puslu kıtalar atlası'nı bitirdiğimde kesinlikle o ana kadar okuduğum en iyi kitap olmuştu. sonra murat menteşi tanıdım ve sonra ottomanı. bu üç yazar bende sağlam bir yer edindi. afrasiyap'ın maceraları biraz beni memnun etmedi sadece. yedinci günü ise en kısa sürede okuyacağım inşaallah.
ıssız adam filminin bir sahnesinde bir kitabını görüp, merak edip okuduğum ve etkilendiğim sonra gaza gelip iki üç kitabını daha okuduğum müthiş yazar.
2003 yılında 15 yaşındayken bir gazetedeki yarım sayfalık ilan'da eski bir fırkateyn ve etrafında adamlar olan minyatür dikkatimi çekmişti. ilan'ın üstünde koskocaman bir "amat" yazıyordu. tarihe ilgimin arttığı zamanlardı o zamanlar. bir bakışta bunun tarihi bir roman olduğunu anlayıp bütün harçlığımı hatta bir kısmını ablamdan borç alıp 15 lira verip bu ktabı almıştım. eve heyecanla gelip kitabı açtığımda sağlam bir hasiktir çektim. girizgahı ilk okumamda hiç ama hiç bir şey anlamamıştım. son derece ağdalı süslü sanatlı bir osmanlıcayla girişi yapılmış kitabın. ulan ben bunu nasıl anlıcam? diye diye 30 sayfa okumuşum sonrası yağ gibi aktı gitti. her satırın anlamı kendiliğinden dimağımda çözülüveriyordu. hem buna hayret ederek, hemde romandaki mükemmel kurguya şaşırarak nefessiz okudum kitabı. o an sevdim bu adamı. puslu kıtalar atlası ise kesinlikle tarifi yapılamayacak bir roman o müthiş olay örgüsünün tarifi olduğuna inanmıyorum. ys suskunlar? edebiyat ve musiki ancak bu kadar sarmaş dolaş birbirine yakışırdı. her hikayesinin üzerine sos niyetine koyulan, anadoluya has yerel efsaneler, eserlerinin her satırına apayrı bir tat katıyor. türkiye'nin yetiştirdiği en kaliteli romancıdır bu adam. varmış bir hastalığı söylentilere göre. allah şifasını eksik etmesin.
üslubu elif şafak'a çok benzeyen/benzetilen yazar.
konu olarak şems'i mevlana'yı seçmeyerek bence şafak'tan bir adım öndedir.üslüp orjinalliği tartışıladursun konu olarak popülariteye inat orjinal hikayeleri seçmiştir yazar.