ihsan doğramacı

entry67 galeri21
    26.
  1. 27.
  2. Hayatını kaybetmiş kişi.

    ölümünden bir hafta önce ankara sokaklarında fethullah gülen ile yan yana afişlerde boy göstermiş kişi. bizi kimse ayıramaz alt söylemini afişlere işlemiş olan düşünce kuruluşu acaba bundan haberdar mıydı? yani ihsan doğramacı'nın öleceğini biliyorlar mıydı? soruları dikkatli kişilerin kafasını kurcalayacaktır.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/43419/+

    bunun yanında bilkent üniversitesi'ni gülen cemaatinin almak istediği söylencelerinin dolaştığı bu günlerde ihsan doğramacı'nın ölmesi yeni soru işaretlerini gündeme getirecek olsa gerek.

    http://www.odatv.com/n.ph...in-izini-surdu-1602101200
    0 ...
  3. 28.
  4. ölmüştür, allah rahmet eylesin eylemesine de... neyse şimdi mübarek gün ölünün arkasından konuşmak olmaz
    2 ...
  5. 29.
  6. ünv. yıllarımızı zehir etmişti, bizim kuşağın belalısıydı... yolun açık olsun1
    2 ...
  7. 30.
  8. 31.
  9. diğer türevi gibi uzun yaşamıştır. bilim tarafından araştırılması gereken bir husustur bu.

    (bkz: kenan evren)
    2 ...
  10. 32.
  11. Bilkentteki burslu öğrencilerin baba yarısı gördüğü eğitim kewlimesinin yer aldığı birçok yerde ismi geçen şahsiyet.
    1 ...
  12. 33.
  13. rahmetli olan, okumakta olduğum bilkent üniversitesi'nin kurucusudur. herkes kendisi hakkında cuntacı demiştir, doğrudur, başımıza "yök" bırakmıştır doğrudur, yaptığı inşaat işleriyle cebini doldurmuştur doğrudur. Ama heralde en acısı internet sitelerinde bilumum üniversitelinin olduğu sitelerde aşağıdaki fotoğrafıyla anılmasıdır. Bazı kişiler burs demişler, eyvallah, ben de faydalanıyorum o burslardan, fakat onu bana ihsan doğramacı amca vermiyor ki, o bursu veren bir kurum adı da bilkent üniversitesi. 1402'likler seni unutmayacak..

    Ölünün arkasından hep kötü şeyler söylenmemeli. Kurduğu kütüphane inanılmazdır, kaynağı meşru olmasa bile o parayla kurduğu üniversite dünya'nın en tanınmış türk üniversitelerindendir. Sürekli yenilenen ve saygınlığını artıran bir eğitim kadrosuna da sahiptir. Ölüm haberi bilkent üniversitesi'nde çok ilgi uyandırmasa da kendisine olan saygımız sürecektir.

    Her gün merkez kampüsün ortasında duran heykeline bakarak "günaydın" derdim. Şimdi sen gittin, ama ben yine her sabah "günaydın" diyeceğim. Yolun açık olsun.

    O fotoğraf için; http://yesilgazete.org/wp.../uploads/dogramacium5.jpg
    4 ...
  14. 34.
  15. Bilkentin kurucusu ve sayısız başarıların sahibidir. allah rahmet eylesin.
    4 ...
  16. 35.
  17. verdiği burs sayesinde okuyabilen binlerce öğrencinin ölümünün ardından üzüldüğü kisi. eskiden yaptıklarını bilemem ama her ay verdiği milyonlarca lira burs sayesinde okuyan binlerce öğrenci vardı.

    allah rahmet eylesin.
    5 ...
  18. 36.
  19. doğramacı'dan önce ihsan amcamızdı o bizim. kurmuş olduğu üniversite, vermiş olduğu burs sayesinde kaliteli bir eğitim alabilmekteyiz. bunun haricinde şirketleriyle pek çok kimseye iş imkanı sunmuştur. türkiye'nin geleceğine ışık tutacak pek çok gence açtığı yol, kendisi için hayır duacısı olmak için kafidir. yaptığı yanlışları yargılamak haddime değil, yaptığı güzel şeylerin yanında esamesi bile okunmaz zaten.

    her şey için sağol ihsan amca, mekanın cennet olsun.

    not: bir ölünün ardından yazılan olumsuz şeylerin eksilenmesini makul karşılayabilirim; ama hakkında yazılan iyi bir şeyin eksilenmesini, merhumun yaptığı yanlışlar yüzünden gözünü nefret bürümüş kişilere bağlarım.
    5 ...
  20. 37.
  21. kenan evren'in yök'ün başına ilk olarak çaktığı isimdir. göt yalamaktan bitap düştüğü halde, akp hükümeti'nin "onur ödülü" vererek 'onurlandırdığı' onursuzun toprağı götüne girsin. ölmüşmüş. bunca zaman yaşaması kabahatti zaten.
    (bkz: kör ölür badem gözlü olur)
    3 ...
  22. 38.
  23. soner yalçın ın iddiasına göre yahudi kökenli idi. toprağı bol olsun...
    1 ...
  24. 39.
  25. 40.
  26. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.
    2 ...
  27. 41.
  28. kurduğu bilkent üniversitesi'nde zeki anadolu gençleri iyi eğitim almakta, milletine ve memleketine faydalı bireyler olarak yetişmektedir. allah rahmet eylesin.
    3 ...
  29. 42.
  30. eskiler bilir! hacettepe denilen bölge ankara'nın çakal yatağıydı, bir zamanlar. seyran dolmuşları güzergahından hergele meydanına inilir oradan da ulus'un salaş pavyonlarına ya da kerhane sokağına geçilirdi. gece vakti bırakınız kadını, erkek olarak dahi o bölgeden geçmek ciddi cesaret işiydi.

    şimdi bu bölge, yalnızca hacettepe üniversitesi tıp fakültesi ve en modern cihazlarla donatılmış hastanelerinden oluşan güzide bir kurumun yerleşkesi olmakla kalmayıp ibni sina ve ankara hastanesini de içine alan bir sağlık kompleksi haline, o'nun tarafından kurulan ve başkanlığını bizzat yürüttüğü hacettepe vakfı sayesinde gelmiştir.

    tepe gurubu, aynı vakfın ticari bir kuruluşu olarak faaliyet göstermektedir ve türkiye yapı sektörü'nün lider kuruluşları arasındadır. aldığı yurt içi ve yurt dışı ihaleler sayesinde ülkeye döviz girdisi sağlarken binlerce işçi ve teknik eleman için de istihdam olanakları sunmaktadır.

    bazı entry sahiplerinin bahsettiği gibi hayatı boyunca kimsenin kıçını yalamamış ve buna yaşamının hiç bir döneminde gerek de olmamıştır. zira, kendisi arap kökenli ve atadan variyetli bir insan olup filmlerde rastlanılan biçimde değil gerçekte, çeşitli petrol kuyu ve işletmelerinin de ortağı konumundadır.

    yök'e gelince,

    bilimsel açıdan özerk üniversite kavramı, elbette ki kulağa hoş geliyor. ancak, unutulmamalı ki özerklik, bilimsel boyutta değil de kurum yönetimi bazında algılanmaya başladığında bunun sonu, eskiden olduğu gibi profesörler diktatörlüğüne gidi-verir. Nitekim, 1980 öncesi üniversitelerde, öylesine ali kıran baş kesen 'mütevelli heyetleri' vardı ki, bu heyetle siyasi ya da bilimsel görüş ayrılığı taşıyan bir kişi veya grubun o üniversitede akademik kariyer yapabilmesi tam anlamıyla hayaldi. üniversitelerin, bilirkişi ya da proje gelirlerinin kontrolu, harcanması ya da değerlendirilmesi onların gözetim ve denetimleri altında olur, bu harcamaları devlet denetim kurumlarının dahi denetleme yetkisi bulunmazdı.

    -rotasyonla öğretim üyelerinin üniversiteler arası döngüsü,
    - hangi üniversiteden mezun olursa olsun, başarılı öğrencilere diledikleri üniversitede ihtisas yapma şansının yaratılması,
    - üniversitelerde döner sermaye kurgusunun oluşumu, gelişimi ve denetimi,
    - akademik derece ve rütbelendirmelerin profesörler hegemonyasından kurtarılması,

    yök sayesinde gerçekleştirilmiş doğru icraatlardan yalnızca bir kaçıdır.

    sonuç olarak,

    her insanın hataları olduğu gibi o'nun da yaşamında bazı hataları, kırdığı-üzdüğü insanlar olabilir. ancak, iyilikler ve kötülükler teraziye konduğunda hangi tarafın ağır bastığıdır, önemli olan...

    - nur içinde yatsın!
    2 ...
  31. 43.
  32. 95 yaşında böbrek sorunundan ölmüş yök mağdurlarının unutmayacağı kişidir.

    bilkenti kurmuşmuş, yök ün faydaları varmışmış. nerede yaşayıp okuyor insanlar anlamıyorum. 80 darbesi öyle bir darbe ki insanların beyin hücrelerinde mutasyona neden olduğu çok açık! bakalım kimmiş sermayenin ve cuntanın arka bahçesi ihsan doğramacı:

    ihsan Doğramacı, 6 Kasım 1981'de, 12 Eylül faşist darbesi tarafından kurulan Yüksek Öğretim Kurumu'nun (YÖK) kurucu başkanlığına getirildi. Doğramacı'nın ilk işi bütün üniversitelerin demokrat, ilerici yönetim kurullarını tasfiye ederek yerlerine bizzat faşist cuntanın atadığı rektörleri getirmesi oldu. Doğramacı, YÖK başkanlığı sırasında ünlü 1402 uygulamasıyla hiçbir yasal inceleme ve kovuşturma yapmadan üniversitelerden 95 öğretim üyesini uzaklaştırarak sıkıyönetim mantığından geri kalmadığını ispatladı.

    Doğramacı, ülkeyi karanlığa gömen 12 Eylül darbesinin bilim dünyasını YÖK kıskacına alarak üniversiteleri içi boşaltılmış ve kışlaya dönüştürülmüş kurumlar haline getirdi. Üniversite öğrencilerini ve onların emekçi ailelerini ciddi sıkıntılara sokan "harç" belasını sisteme yerleştiren de yine Doğramacı oldu.

    Üniversitelerin polis devletin bir uzantısı olarak polis-jandarma üsleri haline getirilmesi, kamu arazisi olan ODTÜ ormanlığının bir kısmının gayrımeşru yollarla satın alınarak Ankuva Alışveriş Merkezi, Meteksan Holding Yerleşkesi ve Bilkent Konutları'nı inşa etmek üzere tahsis edilmesi gibi pek çok icraatları da biliniyor.

    12 Eylül darbesinin üzerinden geçen 30 yıl boyunca devrimci, sosyalist, ilerici öğrenci gençlik, YÖK kurucu başkanı ihsan Doğramacı'yı, özgür, özerk, demokratik üniversiteyi yok ettiği için protesto ediyor.

    ...

    evet parası olmayanın okuyamadığı bir memlekette ne güzel anadolu çocuklarına burs veriyormuş. derdim bir kişi üzerinden sistem analizi değil ama kimse ihsan doğramacının neyin kuklası olduğunu görmezden gelemez!
    3 ...
  33. 44.
  34. hacettepe'yi, ankara üniversitesi'ni, bilkent'i kurmuş ve/veya kurulmasına büyük katkıda bulunmuş insan.
    3 ...
  35. 45.
  36. hacettepe ünivenitesi'ni kurarak semti adam ederken oradaki delikanlı kültürünü yok eden ve şimdi keçiörengücü olarak bilinen hacettepe takımının kaderiyle oynamış kişi. üniversitenin açıldığı senenin ertesinde üniversite arazisinde kalan bölgedeki kamulaştırma sonucu taraftarının büyük bölümünü kaybeden hacettepe 2. lige düşmüş ve bir daha 1. lige dönememiş hatta bir dönem amatörde oynamıştır.
    0 ...
  37. 46.
  38. 47.
  39. 48.
  40. http://www.taraf.com.tr/makale/10258.htm
    "iki ayrı ihsan doğramacı var.
    biri isa’nın hayatını karartan, binlerce öğrenciyi ve akademisyeni üniversiteden atan, aklını 12 eylül’ün hizmetine veren yök’ün kurucusu doğramacı.
    diğeri ise yaptığı hizmetler saymakla bitmeyecek, bilimsel çalışmalarıyla tıbba büyük katkı yapmış, dünya çocukları için çalışmış, modern üniversiteler kurmuş bir dahi."
    0 ...
  41. 49.
  42. Türkiye ' de özel üniversite rantını başlatan kişidir. 12 eylül' ün kendisine verdiği yetkiyle Yök' ün başına geçirilmiş, birçok muhalif bilim insanına kıyımın liderliğini üstlenmiştir.

    Kendisi yetkisini kullanarak özel üniversite kurulmasını yasallaştırmış, ve bu haktan yararlanarak Bilkent' i kurmuştur. Yetkisini kullanarak, müthiş kazançlar elde eden birinin bilime katkısı ne olursa olsun gözümde beş paralıktır. Evet naziler de anatomi'de devrim niteliğinde araştırmalar yaptı, ancak bu araştırmaların denekleri uyuşturulmadan cerrahi müdahalelere maruz bırakılan yahudilerdi. Yani onların bilime katkıları, yaptıkları suçları aklamak için yeterli olmadı, olamaz da. Üzgünüm ama rant için eğitim sistemini değiştiren, devrimci akademisyenlere kıyan, üniversitelerde politik öğrencileri barındırmayan cuntacı bir anlayışın ölümüne üzülemem.

    (bkz: 12 eylül 1980)
    (bkz: bilkent üniversitesi)
    (bkz: yök)
    2 ...
  43. 50.
  44. "ihsan Doğramacı 95 yaşında Ankara'da öldü. Çocuk doktoruydu. Üniversitelerde profesörlük, Rektörlük, Mütevelli Heyet Başkanlıkları yaptı. iki üniversite kurdu. YÖK'ün ilk başkanı oldu.

    Doğramacı'yla doğrudan doğruya tanışmadım; ama, yollarımız birkaç kere kesişti. Ölümü sonrasında devlet erkânı, meslektaşları, medya tarafından övgüyle anılırken; ben de bu kesişmelerle ilgili anılarımı, bazı izlenimlerimi anlatmak istedim.

    Doğramacı'yla ilk karşılaşmamız, Ankara, Hamamönü'ndeki küçük bir apartman dairesinde 1943 yılında gerçekleşti. Sekiz yaşındaydım ve çok hastaydım. Kendi başıma yürüyemeyecek kadar zayıflamıştım. Yatmakta olduğum odaya üç doktorun girdiğini çok iyi hatırlıyorum. ikisi, Ankara Numune Hastanesi'nin çocuk doktorları, Bahtiyar Demirağ ve o tarihte yirmi sekiz yaşında olan ihsan Doğramacı idi. Üçüncüsü ise, Ankara'nın ünlü çocuk doktoru Albert Eckstein idi. Nazi rejiminden kaçıp Türkiye'ye sığınan Almanlardan biri olan Eckstein, T.C vatandaşı olmadığı için doğrudan hasta kabul edemiyordu; ancak Türk doktorlarla birlikte konsültasyon yapabiliyordu. Annemden, babamdan sonraları öğrendiğime göre, Demirağ ve Doğramacı önce benim için, "çok zayıf düşmüş; güçlenmesi için iyi besleyin; et yedirin"; tavsiyesinde bulunmuşlar. iyileşmediğim için, bizimkiler Eckstein'i getirebilmişler. O paratifo teşhisini koymuş; "yumuşak, sulu şeyler dışında bir şey yedirmeyin, aksi halde bağırsakları delinir ve kaybedersiniz" tavsiyesiyle hayatımı kurtarmış.

    ***
    Doğramacı'yla on yedi yıl sonra tekrar; ancak bu kez kendisiyle değil, Annenin Kitabı'nın yazarı olarak karşılaştım. Bir yıl önce Üniversiteyi bitirmiştim. Bir yandan Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde iktisat doktora programını izliyor; bir yandan da avukatlık stajını sürdürüyordum. Oğlumuz Oluş, Ağustos 1960'ta dünyaya geldi. "Ne yapmalı? Nasıl bakmalı?" sorularının yanıtlarını Doğramacı'nın kitabında aramaya başladık. Karı-koca ingilizce bildiğimiz için, bir süre sonra Benjamin Spock'un Baby and Child Care adlı kitabını duyduk; elimize de geçirdik. "Hangisini uygulayalım?" diye yanyana koyunca, ikisinin de aynı yapıt olduğunu hayretle farkettik. Bu keşfimizi, o tarihlerde tanıdıklarımıza aktarmakla yetindik...

    Yıllar sonra, 12 Eylül rejimi Doğramacı aracılığıyla üniversitelere el atmaya başladığında, ben bu eski keşfimizi sevgili dostum Uğur Mumcu'ya anlattığımı hatırlıyorum. Mumcu bu konuyu Cumhuriyet'teki köşesine, belki de benim katkımla taşıdı. Yıllar sonra Prof. Dr. Hasan Yazıcı bu 'intihal' olgusunu kamuoyuna yeniden intikal ettirdi. Doğramacı, TÜBA tarafından kınandı; ardından Yazıcı aleyhine dava açtı. Altı yıl sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Doğramacı'yı haklı buldu. Türkiye hukuk tarihinin bir ayıbı olan bu karar, Prof. Yazıcı'yı, kırk yıl önce iki kitabı yanyana koyup okumuş olan Oluş'un annesini, babasını ve Benjamin Spock'un dul karısı Mary Morgan'ı tatmin etmedi. Türkçe kitabı çevirtip inceleyen Mary Morgan, Doğramacı'dan özür talep eden bir mektubu kamuoyuna taşıdı. Birkaç yıl sonra da TBMM'nin Onur ve Yüksek Hizmet Ödülü Prof. Doğramacı'ya verilecekti.

    ***
    Kitabıyla tanışmamızdan üç yıl sonra, 1963'te, ihsan Doğramacı ile tekrar (bu kez yüzyüze) karşılaştık. Ankara Üniversitesi'ne rektör seçilmişti. Ben de, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin "çiçeği burnunda" asistanlarından biriydim. Şaşılacak bir davet mektubu aldım. Rektör Doğramacı, Ankara Üniversitesi'nin, asistan, doçent, profesör tüm akademik personelinin alfabetik sırayla yemekli bir davete çağırıyordu. Soyadları A ve B ile başlayanlarla birlikte ilk gidenler arasındaydım. Kapıda bizi karşıladı; el sıkıştık tanıştık; dört başı mamur, galiba içkili bir yemek ikram edildi.

    Akademik ünvanlar arasında ayrım gözetmeyen bu 'demokratik' üslup ve giderleri Rektör'ün cebinden karşılanan bu davet asistan arkadaşları elbette keyiflendirmişti. Çok varlıklı olduğu malûmdu. Yıllar sonra Cenevre'deydim. Doğramacı'nın (sanırım) Dünya Sağlık Örgütü'nün üst düzey yönetiminde bir adaylığı söz konusuydu. Leman Gölü'ndeki gemilerden birini tamamen kiralayıp, ilgililere çok zengin bir resepsiyon verdiğini öğrenmiştik.

    Davetten kısa bir süre sonra, Ankara Üniversitesi yeni bir Tıp Fakültesi 'yavruladı'. Doğramacı'nın daha önce Ankara Tıp Fakültesi'ne bağladığı Çocuk Hastanesi, birkaç bölüm eklenerek bu yeni (Hacettepe) Tıp Fakültesi’ne dönüşecekti. Bu Fakülte de, Doğramacı'nın Ankara Üniversitesi'ndeki Rektörlüğü son bulduktan iki yıl sonra, 1967'de, yeni bir üniversitenin, (kendisinin kurucu Rektör olacağı) Hacettepe Üniversitesi'nin nüvesini oluşturacaktı.

    Doğramacı'nın 'işbilir, iş bitirir'; meziyetleriyle ilk tanışmam, böylece, Üniversite mensuplarının kalbine ve midesine hitap ederek başlattığı bir resepsiyonla ve onun uzantılarıyla oldu.

    ***
    12 Eylül darbesinden bir yıl sonraydı. Darbenin Üniversitelere nasıl yansıyacağı henüz anlaşılmamıştı. Seçtiğimiz dekanlar, rektörler, yönetim kurulları hâlâ görev başındaydılar. Bir gece Doğramacı'yı, taşra üniversitelerinden birkaç rektörle birlikte bir TV programında gördüm. Üniversite düzeninin değişmesi gerekliliğini; Batı üniversitelerinde uygulanmayan seçim sisteminin verdiği zararları; kökten bir değişikliğin zorunluluğunu otoriter, adeta 'tam yetkili' bir üslupla vurguluyordu. (Tutuk hitabeti ve sürekli mütebessim görüntü veren yüz yapısı nedeniyle böylesine 'dehşetengiz' konuşmaları Doğramacı'ya yakıştırmak kolay olmazdı.)

    Üniversiteleri karanlık bir geleceğin beklediği açık-seçik anlaşılıyordu. TV programına (başta Doğramacı) katılanlara "sizinle meslektaş olmaktan gurur duymuyoruz" cümlesinden oluşan bir telgrafı Ankara'daki üniversitelerden 15-20 kişinin imzalarıyla yolladık. Cunta hızla YÖK Yasası'nı çıkardı. Doğramacı Başkan oldu. Telgrafa imza koyanlar, bir yıl sonra hemen hemen eksiksiz olarak (ve başkalarıyla birlikte) Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergün'ün talimatı ve Doğramacı'nın Rektörü Tarık Somer’in imzasıyla Üniversitedeki görevlerimizden uzaklaştırılacaktık.

    ***
    Önemli bir kişiydi. Bir döneme ve üniversitelerin bugünkü haline damgasını vurdu.

    ileri yaşlarda, beklenirken gelse dahi, ölüm geride kalanlar için çok acıdır. Ailesine, yakınlarına, sevenlerine baş sağlığı dilerim." (K. Boratav - http://haber.sol.org.tr/y...tav/ihsan-dogramaci-24702 )
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük