bugün

28 şubatçılarla arası iyiymiş

görsel

Gerçi her devrin adamıymış rahmetli.
bundan 8 yıl önce bugün vefat eden Iraklı Türkmen doktor ve akademisyen, ilk YÖK başkanı. saygı ile anıyoruz.
Hacettepe Üniversitesi'nin kurucusu.
Asıl ismi a ihsan doğramacı şeklinde olan ve a. Sesinin Abdullah isminin kısaltması olduğu şeklinde aklımda yer etmiş rahmetli.
Ihsan doğramacı, aklıma takılan sorulara cevap bulamadığım kişidir. kendisi yök'ün ilk başkanıdır ve yine türkiye'nin ilk özel veya vakıf üniversitesinin kurucusudur. Yine çok ilginçtir ki devletin yapmış olduğu sınavlar doğramacılara ait olan meteksan'da basılıyor. ezel, lost, paramparça izlemeye gerek yok.
insan doğramacı şeklinde bir lakabı bulunan eskilerden bir ölü. Öldü tabi kimse hatırlamaz onu.
hakkında değişik biçimlerde çok karalamalar yapılmasına rağmen, ülke yükseköğretimine en yüksek katkıyı sağladığı kabul edilmesi gereken kişidir.

yoktan var ettiği hacettepe üniversitesi, ıraktaki aile mülklerinin parasıyla kurduğu bilkent (http://www.timeshigheredu...001-200/order/country|asc) yeter de artar bile.

http://www.bilkent.edu.tr/hocabey/hayat.html
Tbmm'den onur madalyası ile ödüllendirilmiş kıymetli iş bilir eskilerdendir rahmetli.
kendisi hakkında girilen abuk sabuk entrylere rağmen gerçekler değişmez. kendisi Türkiye için büyük bir kayıptır. Arabistan da petrol kuyularına sahip dünya zengini olan kendisi, abd'ye gidip ömrünün sonuna kadar rahat bir hayat sürmek yerine, Hacettepe tıp ve Bilkent üniversitesini kurmuştur. Okan apartmanı gibi ticaret kurumlarının oluşumu için kendisinin suçlanması vizyonsuz bir sığır olmaktan başka bir şey değildir. Zira Bilkent hala öğrencisinin notları ne olursa olsun bursunu kaybetmediği ender üniversitelerdendir.
görsel
iyiler erken olur klişesine zıt olarak sadece 95 yıl yaşamıştır. marmarisli salvador dali'nin daha önünde bir yüz yıl daha olduğu düşünülürse erken gitmiştir.
Ölümüne en çok kenan evren'in üzüldüğü kişidir. Çünkü 12 eylül'ün çocukları teker teker tarih sahnesinden siliniyorlar.
bu dünyaya faydası dokunan insanların bolca da leşlik yaparak bu hallere geldiğinin kanıtı olan bir adamdır. keşke o negatif olayların da mimarı olmasa imiş, ama bunların yanında iki tane önemli üniversite ve sayısız hoca yetiştirmiş bir adamın ölümünü 'seni unutmayacağız' posterleri ile kınayan komünistlere biraz akıl dilememe sebep olan bireydir ihsan doğramacı. bu adam çok büyük işlere de imza attı büyük haksızlıklara da sebep oldu.

evet bilkent türkiye'nin en iyi üniversitesidir diyebilirim de şimdiden sölyeyeyim. bir odtü öğrencisi olarak da söylüyorum. türkiye'ye beyin göçü olayını sokmuş okul bilkent türkiyenin en iyi üniversitesidir.
iyi bir akademisyen olmamistir hic bir zaman. Ayan beyan intihal yapmistir, bildigin 'hirsizdir'. zamanin unlu ingilizce kitabini (baby and child care) 60'larda kimsenin dogru durust yabanci dil bilmemesinden faydalanarak birebir cevirmis, ve sanki kendi kitabiymis gibi basmistir. Ayrica bugun turkiye'de universitelerin hali de onun eseridir.

deniyor ki, "80 oncesinde universitelerimizin 'uluslararasi yayin' sayisina bakin, bir de simdiki sayiya. bu buyuk basari Dogramaci'nin eseridir!". Halbuki azicik kiyisindan sosyal bilim egitimi almis her lisans ogrencisinin de bilecegi gibi, boyle bir karsilastirma ekonomik duruma gore agirliklandirilmadiginda anlamsizdir. Yani, 1970'lerin gorece 'fakir' turkiyesinde, o fakirlik icerisinde uretilen uluslarasi makale sayisini, ulkenin gayri-safi milli hasilasina bolun; bir de simdinin gelisen ekonomisi icerisinde uretebildigimiz makale sayisini su anki GSMH'e bolun bakalim ne cikacak. 70'lerde akademik iletisim kanallarinin kisitliligi ve yavasligi, akademik dergilerin azligi ve yapilan yayinlarin simdikilere oranla cok daha yuksek standartlarla seciliyor oluslari da cabasi.

dolayisiyla, hayir efendim. Su andaki Turk universitelerinin akademik yetkinlikleri, 80 oncesinin sefil ve 5 parasiz universitelerinin cok cok gerisindedir. Simdi sayica cok, ama kalite olarak yerlerde surunen universiteler doldu ulkemize. Eskiden kimya mezunu olan birisi ogretmen olmak isterse gider basvurursu milli egitime, balardi hemen ogretmenlige. kamu yonetimi mezunu olan giderdi hemen kaymakamlik, diplomatlik v.s. mulakatlarina girerdi. Simdi neden KPSS cikti? devlet artik verilen universite diplomalarina guvenmiyor da ondan.

universitelerin bu cokusunun en onemli sorumlusu, 12 eylul rejimiyle isbirligi icinde universitelerdeki pek cok kaliteli hocayi tasfiye edip, bu acigi o donemin tum bos beles asistanlarina docentlik v.s. dagitarak dolduran, universiteleri emir-komuta zincirinin ve burokratik baglarin arasina sikistiran bu zat'tir. ekonomimiz bu kadar gelismisken, ulke 70'lerden bu yana bu kadar cag atlamisken, turk universiteleri ancak bu kadar az gelisebilirdi. universitelerde bir seyler olduysa, onun sayesinde degil ona ragmen oldu. ayrica yukarida da yazdim, adam bildigin hirsiz idi arkadasim. Turk meclisi bir de buna onur odulu verdi. ne onurlu meclis degil mi?

ha "lan genc ergen, sen ne yaptin da bunu elestiriyorsun" diyenlere hatirlatirim ki burada herkes bir nick altinda yazi yaziyor. kimin ne oldugu belli degil, sacma sapan varsayimlar uzerinden atip tutmayin. ayrica at yarisi yorumu yapmak icin, once beygir olup o yarislarda kosmaya gerek yok degil mi?
Ölümünün bile bu kadar tartışmalar yaratmasından da anlaşılacağı üzere, yenilikleri Türkiye'ye kazandırmış şahsiyet. Türkiye ve hatta Dünya için neler yaptığını burada listelemeye bana kalırsa gerek bile yok.

Sadece kimilerinin yök konusunda onu eleştirmesini haklı fakat bir o kadar da anlamsız bulduğumu belirtmeliyim. Sanki o vakitte, orada başka biri olsa, o kadar darbeci paşanın arasında demokratik ve özerk üniversitenin lafını edebilecekti. Sanki bu koca ülke, bu paşaların yaptığı anayasaya yüzde 90 küsür onay vermedi. Sanki bu paşaları darbe sonrası hemen yargıladık. Doğru zamanda, o zaman için yapılması gerekeni yaptı. Mesele bu kadar basittir.
masondu kendisi. bu kariyerini mason olmasina borclu oldugunu söyleyenlerin sayisi az degildir.

"yök" diye bir mevzuyu türk lietarütüne katti. bu yök yüzünden üniversite sinavlari yapiliyor. halbuki üniversiteler özerk olmali ve kendi sinavlarini kendileri yapmaliydi. ünoversiteye giris üniversitenin kendi icinde yapilan bir sinavla olmaliydi ve bir adam cok kötü lise yillarindan sonra kendisini serbest bir sekilde o üniversitenin sinavlarina hazirlayabilmeliydi. belki lise notlarinin belirli bir yüzdesi de o üniversiteye girebilme konusunda etkili olmaliydi.
.olmadi....

o yüzden bugün doktor olmak hayaliyle yanip tutusan bir sürü mühendisimiz, mühendis olmak tutkusuyla yanip tutusan bir sürü "eczacimiz" var....bu dünyada bir insana verilecek en aci ceza adami "istemedigi bir iste calismaya zorlamaktir"... merkezi üniversite sinavi sistemi de yapa yapa bunu yapar.

dogramaci öldügüne göre bu üniversite giris sinavlari derhal kaldirilmalidir. ögrenci, liseyi bitirdigi zaman, kendi istedigi fakültelere basvurabilmeli, o fakültelerde sinava girebilmeli ve kazanirsa oralarda okuyabilmelidir. olay "merkezi" den cok "alansal" yapilmalidir. tercih sahsin kendisine birakilmali "merkezi" birileri sahsilar hakkinda karar vermemelidirler.
ölmüstür tabii...de ölüm allah in emri tabii, hicbirimiz bu dünyaya kazik cakmadik.
zamanında wc duvarlarında bolca gördüğüm, ib * doğramacı gibi enteresan ve ironik sloganların öznesi. yök ün kurucu başkanı. bilkent i ülkemize kazandırmış şahsiyet. tav ın ortaklarından. tıp ilminin önde gelen şahsiyetlerinden. rahmetli.
"ihsan Doğramacı 95 yaşında Ankara'da öldü. Çocuk doktoruydu. Üniversitelerde profesörlük, Rektörlük, Mütevelli Heyet Başkanlıkları yaptı. iki üniversite kurdu. YÖK'ün ilk başkanı oldu.

Doğramacı'yla doğrudan doğruya tanışmadım; ama, yollarımız birkaç kere kesişti. Ölümü sonrasında devlet erkânı, meslektaşları, medya tarafından övgüyle anılırken; ben de bu kesişmelerle ilgili anılarımı, bazı izlenimlerimi anlatmak istedim.

Doğramacı'yla ilk karşılaşmamız, Ankara, Hamamönü'ndeki küçük bir apartman dairesinde 1943 yılında gerçekleşti. Sekiz yaşındaydım ve çok hastaydım. Kendi başıma yürüyemeyecek kadar zayıflamıştım. Yatmakta olduğum odaya üç doktorun girdiğini çok iyi hatırlıyorum. ikisi, Ankara Numune Hastanesi'nin çocuk doktorları, Bahtiyar Demirağ ve o tarihte yirmi sekiz yaşında olan ihsan Doğramacı idi. Üçüncüsü ise, Ankara'nın ünlü çocuk doktoru Albert Eckstein idi. Nazi rejiminden kaçıp Türkiye'ye sığınan Almanlardan biri olan Eckstein, T.C vatandaşı olmadığı için doğrudan hasta kabul edemiyordu; ancak Türk doktorlarla birlikte konsültasyon yapabiliyordu. Annemden, babamdan sonraları öğrendiğime göre, Demirağ ve Doğramacı önce benim için, "çok zayıf düşmüş; güçlenmesi için iyi besleyin; et yedirin"; tavsiyesinde bulunmuşlar. iyileşmediğim için, bizimkiler Eckstein'i getirebilmişler. O paratifo teşhisini koymuş; "yumuşak, sulu şeyler dışında bir şey yedirmeyin, aksi halde bağırsakları delinir ve kaybedersiniz" tavsiyesiyle hayatımı kurtarmış.

***
Doğramacı'yla on yedi yıl sonra tekrar; ancak bu kez kendisiyle değil, Annenin Kitabı'nın yazarı olarak karşılaştım. Bir yıl önce Üniversiteyi bitirmiştim. Bir yandan Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde iktisat doktora programını izliyor; bir yandan da avukatlık stajını sürdürüyordum. Oğlumuz Oluş, Ağustos 1960'ta dünyaya geldi. "Ne yapmalı? Nasıl bakmalı?" sorularının yanıtlarını Doğramacı'nın kitabında aramaya başladık. Karı-koca ingilizce bildiğimiz için, bir süre sonra Benjamin Spock'un Baby and Child Care adlı kitabını duyduk; elimize de geçirdik. "Hangisini uygulayalım?" diye yanyana koyunca, ikisinin de aynı yapıt olduğunu hayretle farkettik. Bu keşfimizi, o tarihlerde tanıdıklarımıza aktarmakla yetindik...

Yıllar sonra, 12 Eylül rejimi Doğramacı aracılığıyla üniversitelere el atmaya başladığında, ben bu eski keşfimizi sevgili dostum Uğur Mumcu'ya anlattığımı hatırlıyorum. Mumcu bu konuyu Cumhuriyet'teki köşesine, belki de benim katkımla taşıdı. Yıllar sonra Prof. Dr. Hasan Yazıcı bu 'intihal' olgusunu kamuoyuna yeniden intikal ettirdi. Doğramacı, TÜBA tarafından kınandı; ardından Yazıcı aleyhine dava açtı. Altı yıl sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Doğramacı'yı haklı buldu. Türkiye hukuk tarihinin bir ayıbı olan bu karar, Prof. Yazıcı'yı, kırk yıl önce iki kitabı yanyana koyup okumuş olan Oluş'un annesini, babasını ve Benjamin Spock'un dul karısı Mary Morgan'ı tatmin etmedi. Türkçe kitabı çevirtip inceleyen Mary Morgan, Doğramacı'dan özür talep eden bir mektubu kamuoyuna taşıdı. Birkaç yıl sonra da TBMM'nin Onur ve Yüksek Hizmet Ödülü Prof. Doğramacı'ya verilecekti.

***
Kitabıyla tanışmamızdan üç yıl sonra, 1963'te, ihsan Doğramacı ile tekrar (bu kez yüzyüze) karşılaştık. Ankara Üniversitesi'ne rektör seçilmişti. Ben de, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin "çiçeği burnunda" asistanlarından biriydim. Şaşılacak bir davet mektubu aldım. Rektör Doğramacı, Ankara Üniversitesi'nin, asistan, doçent, profesör tüm akademik personelinin alfabetik sırayla yemekli bir davete çağırıyordu. Soyadları A ve B ile başlayanlarla birlikte ilk gidenler arasındaydım. Kapıda bizi karşıladı; el sıkıştık tanıştık; dört başı mamur, galiba içkili bir yemek ikram edildi.

Akademik ünvanlar arasında ayrım gözetmeyen bu 'demokratik' üslup ve giderleri Rektör'ün cebinden karşılanan bu davet asistan arkadaşları elbette keyiflendirmişti. Çok varlıklı olduğu malûmdu. Yıllar sonra Cenevre'deydim. Doğramacı'nın (sanırım) Dünya Sağlık Örgütü'nün üst düzey yönetiminde bir adaylığı söz konusuydu. Leman Gölü'ndeki gemilerden birini tamamen kiralayıp, ilgililere çok zengin bir resepsiyon verdiğini öğrenmiştik.

Davetten kısa bir süre sonra, Ankara Üniversitesi yeni bir Tıp Fakültesi 'yavruladı'. Doğramacı'nın daha önce Ankara Tıp Fakültesi'ne bağladığı Çocuk Hastanesi, birkaç bölüm eklenerek bu yeni (Hacettepe) Tıp Fakültesi’ne dönüşecekti. Bu Fakülte de, Doğramacı'nın Ankara Üniversitesi'ndeki Rektörlüğü son bulduktan iki yıl sonra, 1967'de, yeni bir üniversitenin, (kendisinin kurucu Rektör olacağı) Hacettepe Üniversitesi'nin nüvesini oluşturacaktı.

Doğramacı'nın 'işbilir, iş bitirir'; meziyetleriyle ilk tanışmam, böylece, Üniversite mensuplarının kalbine ve midesine hitap ederek başlattığı bir resepsiyonla ve onun uzantılarıyla oldu.

***
12 Eylül darbesinden bir yıl sonraydı. Darbenin Üniversitelere nasıl yansıyacağı henüz anlaşılmamıştı. Seçtiğimiz dekanlar, rektörler, yönetim kurulları hâlâ görev başındaydılar. Bir gece Doğramacı'yı, taşra üniversitelerinden birkaç rektörle birlikte bir TV programında gördüm. Üniversite düzeninin değişmesi gerekliliğini; Batı üniversitelerinde uygulanmayan seçim sisteminin verdiği zararları; kökten bir değişikliğin zorunluluğunu otoriter, adeta 'tam yetkili' bir üslupla vurguluyordu. (Tutuk hitabeti ve sürekli mütebessim görüntü veren yüz yapısı nedeniyle böylesine 'dehşetengiz' konuşmaları Doğramacı'ya yakıştırmak kolay olmazdı.)

Üniversiteleri karanlık bir geleceğin beklediği açık-seçik anlaşılıyordu. TV programına (başta Doğramacı) katılanlara "sizinle meslektaş olmaktan gurur duymuyoruz" cümlesinden oluşan bir telgrafı Ankara'daki üniversitelerden 15-20 kişinin imzalarıyla yolladık. Cunta hızla YÖK Yasası'nı çıkardı. Doğramacı Başkan oldu. Telgrafa imza koyanlar, bir yıl sonra hemen hemen eksiksiz olarak (ve başkalarıyla birlikte) Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergün'ün talimatı ve Doğramacı'nın Rektörü Tarık Somer’in imzasıyla Üniversitedeki görevlerimizden uzaklaştırılacaktık.

***
Önemli bir kişiydi. Bir döneme ve üniversitelerin bugünkü haline damgasını vurdu.

ileri yaşlarda, beklenirken gelse dahi, ölüm geride kalanlar için çok acıdır. Ailesine, yakınlarına, sevenlerine baş sağlığı dilerim." (K. Boratav - http://haber.sol.org.tr/y...tav/ihsan-dogramaci-24702)
Türkiye ' de özel üniversite rantını başlatan kişidir. 12 eylül' ün kendisine verdiği yetkiyle Yök' ün başına geçirilmiş, birçok muhalif bilim insanına kıyımın liderliğini üstlenmiştir.

Kendisi yetkisini kullanarak özel üniversite kurulmasını yasallaştırmış, ve bu haktan yararlanarak Bilkent' i kurmuştur. Yetkisini kullanarak, müthiş kazançlar elde eden birinin bilime katkısı ne olursa olsun gözümde beş paralıktır. Evet naziler de anatomi'de devrim niteliğinde araştırmalar yaptı, ancak bu araştırmaların denekleri uyuşturulmadan cerrahi müdahalelere maruz bırakılan yahudilerdi. Yani onların bilime katkıları, yaptıkları suçları aklamak için yeterli olmadı, olamaz da. Üzgünüm ama rant için eğitim sistemini değiştiren, devrimci akademisyenlere kıyan, üniversitelerde politik öğrencileri barındırmayan cuntacı bir anlayışın ölümüne üzülemem.

(bkz: 12 eylül 1980)
(bkz: bilkent üniversitesi)
(bkz: yök)
http://www.taraf.com.tr/makale/10258.htm
"iki ayrı ihsan doğramacı var.
biri isa’nın hayatını karartan, binlerce öğrenciyi ve akademisyeni üniversiteden atan, aklını 12 eylül’ün hizmetine veren yök’ün kurucusu doğramacı.
diğeri ise yaptığı hizmetler saymakla bitmeyecek, bilimsel çalışmalarıyla tıbba büyük katkı yapmış, dünya çocukları için çalışmış, modern üniversiteler kurmuş bir dahi."
badem gözlü ve sırma saçlıdır.
kampüsteki kenan evren.
hacettepe ünivenitesi'ni kurarak semti adam ederken oradaki delikanlı kültürünü yok eden ve şimdi keçiörengücü olarak bilinen hacettepe takımının kaderiyle oynamış kişi. üniversitenin açıldığı senenin ertesinde üniversite arazisinde kalan bölgedeki kamulaştırma sonucu taraftarının büyük bölümünü kaybeden hacettepe 2. lige düşmüş ve bir daha 1. lige dönememiş hatta bir dönem amatörde oynamıştır.
hacettepe'yi, ankara üniversitesi'ni, bilkent'i kurmuş ve/veya kurulmasına büyük katkıda bulunmuş insan.
95 yaşında böbrek sorunundan ölmüş yök mağdurlarının unutmayacağı kişidir.

bilkenti kurmuşmuş, yök ün faydaları varmışmış. nerede yaşayıp okuyor insanlar anlamıyorum. 80 darbesi öyle bir darbe ki insanların beyin hücrelerinde mutasyona neden olduğu çok açık! bakalım kimmiş sermayenin ve cuntanın arka bahçesi ihsan doğramacı:

ihsan Doğramacı, 6 Kasım 1981'de, 12 Eylül faşist darbesi tarafından kurulan Yüksek Öğretim Kurumu'nun (YÖK) kurucu başkanlığına getirildi. Doğramacı'nın ilk işi bütün üniversitelerin demokrat, ilerici yönetim kurullarını tasfiye ederek yerlerine bizzat faşist cuntanın atadığı rektörleri getirmesi oldu. Doğramacı, YÖK başkanlığı sırasında ünlü 1402 uygulamasıyla hiçbir yasal inceleme ve kovuşturma yapmadan üniversitelerden 95 öğretim üyesini uzaklaştırarak sıkıyönetim mantığından geri kalmadığını ispatladı.

Doğramacı, ülkeyi karanlığa gömen 12 Eylül darbesinin bilim dünyasını YÖK kıskacına alarak üniversiteleri içi boşaltılmış ve kışlaya dönüştürülmüş kurumlar haline getirdi. Üniversite öğrencilerini ve onların emekçi ailelerini ciddi sıkıntılara sokan "harç" belasını sisteme yerleştiren de yine Doğramacı oldu.

Üniversitelerin polis devletin bir uzantısı olarak polis-jandarma üsleri haline getirilmesi, kamu arazisi olan ODTÜ ormanlığının bir kısmının gayrımeşru yollarla satın alınarak Ankuva Alışveriş Merkezi, Meteksan Holding Yerleşkesi ve Bilkent Konutları'nı inşa etmek üzere tahsis edilmesi gibi pek çok icraatları da biliniyor.

12 Eylül darbesinin üzerinden geçen 30 yıl boyunca devrimci, sosyalist, ilerici öğrenci gençlik, YÖK kurucu başkanı ihsan Doğramacı'yı, özgür, özerk, demokratik üniversiteyi yok ettiği için protesto ediyor.

evet parası olmayanın okuyamadığı bir memlekette ne güzel anadolu çocuklarına burs veriyormuş. derdim bir kişi üzerinden sistem analizi değil ama kimse ihsan doğramacının neyin kuklası olduğunu görmezden gelemez!