hürriyet yazarı melis alphan'ın bugünkü yazısında hayli sağlam ifadelenmiş konu.
zira olguya avukat gönenç gürkaynak el atmış ve hayli kritik noktaları toparlamış. yüzeysel ve kısır döngü yaklaşımlardan farklı olduğu için ifadelemekte yarar var. şimdi avukatın bahsettiği ilgi çekici noktaları yazalım:
1) bir ülkede ifade özgürlüğü bir hassasiyetle (iç güvenlik, dini değerler vs.) aynı anda çatıştırılıyorsa... bu çatışmayı yaratan ''ifade özgürlüğü'' kavramı değil, ondan ısırık almaya doyamayan hassasiyetlerdir.
2) ifade özgürlüğü, özgürlüğün ta kendisidir. insan varoluşunu özgürlükle idrak edebilmek için ifade aracını kullanır. ifade ettikçe özgürleşir. kabul görmüş hassasiyetler, özgürlükten daha öncelikli olduğu sürece özgürlük aslında yoktur. (bu bence en mühim tümce) ifade özgürlüğü alanında, ''senin hakkının bittiği yerde benim hakkım başlar'' yaklaşımı işlemez. bu yaklaşımla ifade özgürlüğüne sıra gelmez.
3) kişi salt ifade ile zarar veremez. ifade fikirleri çarpıştırarak genişletip kuvvetlendirir. bundan da tüm özgürlükler yararlanır. işte bu yüzden ifade özgürlüğü başka özgürlüklerle kolayca çarpışmaya müsait değildir. eğer kolayca bu çarpışma var zannediliyorsa, zannedenin ifade özgürlüğüyle ilişkisini gözden geçirmesi gerekir.
4) ifade özgürlüğü daralırsa inanç özgürlüğü de dahil olmak üzere tüm diğer özgürlük alanlarında gerileme yaşanır. zira bir özgürlük talep edilip korunduğu ve coşkuyla sahip çıkıldığı ölçüde vardır. sahip çıkma davranışına elveren de yine ifade özgürlüğüdür.
Aslında hiç bir ülkede tam anlamıyla geçerli değildir. Fransada ermeni soykırımı yoktur diyemezsin almanyada ingilterede Yahudi soykırımı yoktur diyemezsin amerikada Usame bin Ladin resmini alıp yürüyemezsin düşündüm de biz bunlardan daha mı ileriyiz nedir.
1) şimdi bu ifade özgürlüğü meselesini çok garıştırdılar ha nasıl garıştırdılar, ifade özgürlüğü kurban olduğum yar resulallahtan gelen bir şey olsa da lakin ki öyle değildir, herkesin ifade özgürlüğü bidir, kimse kimseninkine garışamaz ha nasıl garışamaz ben bu şekil ifade ederim bu bayan o şekil ifade eder, o şekil ifade eder, özgürlüğü bidir. benim yorumlamam bu şekil...
aklına gelen her şeyi serbestçe dile getirmen değil, düşüncelerini özgürce söyleyebilmendir. ama ne yazık ki ülkemizde bunun cezası çoğu zaman ağırdır. https://galeri.uludagsozluk.com/r/499314/+
Gösteri vs, ülkeye zarar verme ihtimalin söz konusuysa aranırsın, bu benim için sorun teşkil etmez, buyursun arasınlar, korkacak bir şey yok.
Ama sen kanıtlanmamış bir düşünceyi reddettiğin için para veya hapis cezası alıyorsan, dayak yiyorsan, durum gerçekten kötüleşmeye başlamıştır ve demokrasi tükenmek üzeredir.
doğuda çocuklar esrar, eroin çeker askeri polisi taşlar molotof kokteyli atar. onlar masum. batıda öğrenciler gösteri yapmaya kalkar yemedikleri dayak kalmaz. 80'li yıllarda olduğu gibi üstleri başları aramak istenir. tüküreyim ben böyle ifade özgürlüğüne.
ülkemizde ana-bacı kaymak ve insanları rahatsız edici cümleler sarfetmekle karıştırılan özgürlüktür. adam senin gelmişine geçmişine söver, hakaret eder, alay eder. sonra bazıları çıkıp "ifade özgürlüğü!" "herkes istediğini söylemekte özgürdür!" "hede hödö ve hödö" diye bu adamları savunmaya kalkarlar. kendilerini rahatsız edecek bir şey söylendiğinde ise dünyanın en kral faşisti oluverirler.
olmayan şey. neyimiz özgür allah aşkına? herkes aynı şekilde yaşamalı sanki. şimdi direk kapitalizm, dayatma, anti spirütalizm bla bla vs. girmeyeceğim. iş çünkü bu toplumun insanında bitiyor. sanki herkes tekdüze bir düşünce tarzına sahip olmalı. farklı bir şey düşünme fırsatı vermiyorlar ki.
lafa gelince çeşitlilik olsun, farklı fikirlerde insanlar birarada yaşayabilsin diyorlar artistik olsun diye ama ona yabancı gelen bir şey söylendiğinde "aaa nasıl ya nasıl yaşıyorsunuz öyle ? " bu da insanı kendi inandığı şeyleri söylemekten çekinir hale getiriyor. alın size ifade özgürlüğü. ifade özgürlüğü sadece siyaset meydanına çıkıp görüşünü özgürce beyan etmek değildir. onlar sadece numune, nümayiş olan şeyler. asıl özgürsüzlük toplumun içinde toplumun.
hayatta tek amacım bu benim ne olursa olsun fikirlerimi millet ne düşünür diye söylemektir. inşallah herkes böyle yaşar.
şimdi bunun sınırı gerçekten çok belirsiz. fazıl say'ın aldığı cezadan yola çıkarsak aslında biz bu konuyu nerden bakarsan bak tutarsız ve ikiyüzlü bir şelikde ele alıyoruz.
bu konuda ikisinin arası diye birşey var ve ne olduğu belli değil. yani ya arabistan gibi allaha inanmıyorum diyeni cezalandıracaksın ya da avrupa ülkeleri gibi bu konuda bir sınır koymayacaksın.
şu şekilde anlatayım derdimi. şimdi ben allaha ve islama inanmıyorum desem kimse beni yargılayamaz değil mi? bunun benim kişisel görüşüm olduğunu ve istediğim gibi düşüneceğimi söylerler.
ama ben desem ki kuran muhammedin yazdığı uydurma bir kitaptır desem ailemi bile tehdit edecek boyuta varabilir iş. peki ilk dediğim ile ikinci dediğim arasında düşünsel olarak ne fark var. yani ben aslında islama inanmıyorum derken, muhammede ve onun kitabına inanmıyorum anlamına gelmiyor mu? o kitabı allahın gönderdiğini düşünsem zaten inanırım. burda ben bir karmaşa olduğunu düşünüyorum.
ayrıca halkın benimsediği dini değerleri aşağılama suçu bence saçmalığın daniskası. halkın inandığı değerleri değil de halkı aşağılamak suç olmalı. çünkü benim nezdimde kutsal olan insandır. başkası benim inandığım değeri aşağılıyor diye onun değeri düşüyorsa afedersin amına koyum ben öyle değerin.
hiç bir dinin veya görüşün değeri bu şekilde aşağılanmaz. amerikalılar dizi ve filmlerinde hristiyanlığı itin götüne sokuyorlar fakat en dindar batı toplumlarından birisi amerikadır. demekki bu şekilde değeri düşmüyormuş bu değerlerin.
nefret suçu ve ifade özgürlüğü arasında çok ince bir çizgi var ve biz bu ayrımın ne yazıkki farkında değiliz. bir ideolojiyi ona inanan toplulukları aşağılamadan istediğimiz şekilde eleştirebiliriz. ideolojilere inanmasak bile saygı duymak zorunda değiliz. insana saygı duymak zorundayız.
edit: bu kadar uzun zırvayı kimse okumaz ama yazdık işte.
ifade özgürlüğünü, yasalar tek başına garanti edemez. Herkesin kendi düşüncesini, cezalandırma olmaksızın açıklayabilmesi için toplumda hoşgörü mevcut olmalıdır.
Albert Einstein
tam olarak anlaşılamamış ve sadece kendi özgürlüğünü düşünen insanlar oldukça asla doğru olarak anlaşılamayacak kavramdır.
özgürlük, başkasının özgürlüğünü kısıtladığı yerde biten bir kavramdır. ifade özgürlüğünü de aynı mantıkla düşünmemiz gerekir. ne yazık ki ifade özgürlüğü aklına geleni söyleyebilme özgürlüğü olarak görülüyor. bunun adı halk arasında densizliktir, patavatsızlıktır. hiç bir özgür düşünce başkasının haklarına, fikirlerine, inançlarına saygısızlık yapamaz.
özellikle internet ortamında ve sözlüklerde yayılan bir akım var. küfür et adı özgürlük olsun akımı. biri senin gibi düşünmüyor/inanmıyor mu ? bas küfürü, aşağıla, alay et. en aşağılık küfürleri çekinmeden kullan, sonra tek savunman "ifade özgürlüğü olsun". bu kabul edilebilir bir şey değil. zaten kişiler bir şeyler söylerken empati kurabilseler hiç konuşmazlar. söz olduğu kadar empati de aklın yansımasıdır.
son olarak diyorum ki ; evet fikirlerinizi açık açık ifade edin ama hakaret etmeyin. gün gelir birileri de size hakaret eder, sonra hakkınızı aramaya çalışırsınız, hem de daha önce hiçe saydığınız kanunlar ile.