Yaklaşık 1 buçuk saat sürecek olan otobüs yolculuğunu bir miktar keyifli hale getirmek ve sıradanlık yörüngesinden oynatmak adına evden çıkarken cebe sokuşturulan (evet montum bi nevi asker montu sayılır. Böyle bol ceplisinden) mandalinalardan biri bu.
Oturmamla beraber cebimde bir rahatlama hissettim. Göz ucuyla cebime baktım. Sonra elimle yokladım. Aynı zamanda yere baktım. Iki oturak gerideki abla yüzüme bakıp bana arkayı işaret etti o gülümsemesini olmayan bıyığının altına saklayarak. Baktım göremedim benimkini. Sonra tekrar cebimi yoklayıp emin olmaya çalıştım. Sonra çaprazımda oturan delikanlı da cebime bakıp duruyordu. Içimden "kesin düştü lan bu" dedim. Tekrar arkama baktım. Biri arkayı işaret etti, emin oldum. Hafiften sırıtarak kalktım mandalinayı aramaya. Diğer yandan da ayakta durmaya çalışıyorum zira otobüsün geçtiği yol hem yokuş hem virajlar var. Sonunda benimkini gördüm bir köşeye sinmiş bekliyordu. Aldım hemen baktım. Ezilmiş azıcık bir tarafı yavrumun. Bi de en küçük mandalinaydı o cebimdeki. Belli ki büyükler de dışladı attı. Ama ben ezik diye onu terk etmedim. Yedim. Bir de hatıra fotoğrafı çektim. Mandalinalar bitince yolculuk sıkıcı hale gelmeye
başladı.
Ha bir de otobüste mandalina her zaman gidermiş. Renk katıyor bir kere. Bir de uçan kaçan yuvarlanan bir şeylerse daha iyi.