Az önce başıma gelen diyalogtur. taksimden beşiktaşa son araç 24.00 da kalkmaktadır. şahsım bunu bildiğinden ve her hafta aynı hattı Yalova dan gelirken kullandığından taksime gelip durağa ilerler. Durakta bekleyen otobüsü görüp camı tıkladığımda içeriden belli belirsiz sözler duyup şaşırdım. bir daha tıklayıp "kaptan siz gidiyorsunuz değil mi?" diye sorduğumda o muhteşem cevap geldi:
"yok kardeşim 20 dk sonra kalkacağım ben."
bu cevaba rağmen sakin olan şansım yine kibarca :
"Tamam bekleyeyim ben "
diyince şoförün kendisi ve öne oturmuş dalkavuğu gülmeye başladılar. Benim de 2 saatlik sallantılı deniz yolculugumla zayıflayan sabrımin son tanelerini tüketmiş oldular. Haliyle "insan" sıfatından çıkıp saldırgan sıfatıyla "ne yapacaksınız 20 dk dışarıda mi bekleteceksiniz beni ?!" diye sorunca, bam telimin 2. gerilmesine sebep olan o muhteşem cevap gecikmedi.
"iyide akbilim açık degil "
yanıtsa kendisinin cevap verme niteliğini elinden alırcasına ve zafer doluydu :
"kardeşim akbil basmayacağım mı dedim sana?! ben anladım kaptan ver bana beyaz masanin numarasını sen..." dememle, "tamam kardeşim geç otur ya" cevabi ve sakinleşme gecikmedi. Acaba neden insanlıktan anlamamıştı bu gün kaptan? oysa olabildiğine çözüm odakliydim ve kıyafetimde de hiç suriyeli havası yoktu. Sırtımdaki çantam, elimdeki valizim ve yorgun suratimla uzun bir gün geçirdiğimi paylaşıyordum kendisiyle...
yollar biraz sakindir, istanbulun tepelerinden birinde yavaş yavaş yaz sıcağında gidilmektedir, şoför arkadaş ve biletçisi, ki bunlar halk otobüslerinde yol boyu muhabbet eden bir ikili olurlar, koyu muhabbetlerine bir an ara verir. otobüs durmuştur, durak falan değildir, hayırdır diye bakınan ben, ilginç bir olaya şahit olur. biletçi arkadaş az önce geçtikleri marketten üzerine oturacağı bir kilim satın alır, sözde koşarak geri döner, şoförle agalahahagugu şeklinde gülüştükten sonra yola devam edilir. tabi canım ne demek, siz alışverişi yapın pazara falan gidin, biz bekleriz...
500 es'e ( davutpaşa - tuzla arası ) mecidiyeköy dendiği zaman şöför akbil basar arkasından siz basarsınız böylece 80 yeni kuruş düşer. karşıya giden otobüslerde genelde böyledir.
biz de iki tane davutpaşa'dan mecidiyeköy'de inecek olan eleman olarak bende akbil bulunmamaktadır. arkadaş da şöföre söylemeden bi kere basar akbili. böylece 1.60 lira düşer. şöföre deriz 2'miz de m.köy'de inecez.
ama gel gör ki şöför 10 dk olmaz der..niye? bilmem..
kar ,kis ,sogukta otobusun kapisinda bekleyen onlarca insan varken yavasca, dalga gecer gibi kapiyi kapatip onunuzden gecip gitmeleri ve en erken yarim saat sonra donmeleri...****
otobüse bindiğinizde pasonuzu unuttuğunuzu farkedersiniz. şöför: bidahaki durakta durduğumda inip bilet alıp gelirsiniz deyip sizi durakta unutup gider! benim başıma gelmiş bir olay. hala o şöförü arıyorum
inmek üzere olan kişinin inmesini beklemeden montu ,çantası vs... ile kapıya sıkıştırmak. dolayısıyla inmesine izin vermemek, daha da ileri durumlarda sürüklemek.
yaşlı teyze(60-65 yaşlarında): -evladım. 4. etap'tan geçer mi?
Şoför demeye bin şahit isteyen şahsiyet: -geçmez teyze 2. etap'ta duruyor ama sen istersen koşarak gidersin. hahahahaah...
terbiyesizliğin bu kadarı... toplum içinde bu kadar küçük düşmek hiç hoş değil allah akıl fikir versin ne diyeyim...
hoş olmayan davranışlar yerine gutup ayusu davranışlar desek daha makul olur.
otobüs duragında başka bir halk otobüsü varsa ve yolcuları vakumlar gibi dolduruyorsa, arkadaki otobüs şoförü gaza gelip öndekine çarpabilir, sonra biraz geri alıp tekrar çarpar, sonra tekrar tekrar çarpar. Üstüne atlayan yolcuları başından savmaya çalışarak çarpmaya devam eder. istanbul'da görülmemiş şey değildir.