ideoloji marks'ta yanlış bilinç kavramı üzerinde yoğunlaşmıştır. yani marks kendi çağcılları gibi egemen yapıyı ideoloji ile bir tutmuş ve emekçiler üzerindeki önemini tek yönlü olarak açıklamıştır. evet ideoloji bir yanlış bilinçlendirmedir. ama aynı şekilde ideoloji tarihsel bir hadefi amaçlayan bir yığın teorik kavramın bir bütünüdür aynı zamanda. bu nedenle marks'ın eksik bıraktığı bu alan lenin döneminde kapitalizmin eşitsiz gelişimden yola çıkarak geliştirilmiştir.
lenin döneminde kapitalizmin gelişiminin emperyalizm yönünde olması ve sınıfları arası farklılıkların aynı zamanda aynı sınıftan bireylerin sınıfsal refleksleri arasındaki farkları da doğurması lenin'i öncülük kavramına götürdü. buna göre ancak sınıfı yönlendirebilecek tarihsel çıkarların genelini savunabilecek bir özne siyasal hayatta var olabilirdi. tarihe baktığımızda bunun yalnızca kapitalizme içkin bir kavram olmadığını ama kapitalist üretim biçiminde cisimleştiğini görebiliyoruz. o halde ideolojik üretim ve savaş karşılıklı tarihsel blokların her daim siyasal hayatta yaptıkları bir şeydir.
althusser'de ise bu kavram biraz farklılaşır. althusser son tahlilde "altyapı üstyapıyı belirler." yargısını tersten bir bağlanmayla ilgilendiği için üstyapının göreceli özerkliğini bir dışşallıkla açıklamıştır. üstyapı althusser'de maddi altyapıdan gelişirken onu aşarak özerklik kazanır. o halde ideolojik savaş, entellektüel ihtilalciliğin önemi artmıştır. bir noktaya kadar doğru olan bu kavram bir noktadan sonra kitle kaçkınlığı ve bilincin maddi temelinden dolayı koparılmasından ötürü sıkışıp kalır.
son tahlilde althusser'in belirttiği gibi ideolojinin varoluşu maddidir ama ideoloji maddiyatı aşamaz ona yalnızca şekil verir ki bu şekil verme süreci içseldir. dışşal bir müdahalenin ise dinamikleri tarih boyunca kapalı olmuştur ve olacaktır.