"Biz, sağ, sol, bu tâbirlerden hiçbir şey anlamayız. Biz sade ve Elhamdülillâh Müslümanız. Bu defa da küfür adına çalışan ruhundaki erimez nasır bakımından asıl takibi gereken yobaz sizsiniz! Siz, dini anlamamak ve nefsine uydurmak bakımından isimlendirdiğimiz dünün yobazına karşılık, onun tersi ve aksülâmeli olan, hâlis ve mükemmel küfür yobazlarısınız!"
ideolocya örgüsünden.
· işte avaz avaz haykırıyoruz ki, yüz küsur yıllık yanlış inanışlar bakımından ruhlardaki takma dişleri söküp, onların madenî baskıları altında ezilen hakikî ve bünyevî dişleri belirtme ve geliştirme gayesinden ibaret dâvamız, metod olarak sâf fikirden başka vasıta ve âlet tanımıyor. Böyle olunca, fikirlerimiz ne kadar dokunaklı, yakıcı olursa olsun, kendimizi kanun namusunun kefaleti altında görüyor ve bu güven duygusundan sonra başımıza hangi inkisar ve ıstırap gelirse gelsin, onu hiçe sayacağımızı, o zaman da, belirteceğimiz misâldeki ibret payı noktasından en büyük hizmeti yerine getirmiş olacağımızı, hak ve millet huzurunda ilân ediyoruz.
· Mukaddesatçı ve milliyetçi gençlik ve Şehadet getiren herkes!... Senin için belirme günü, (antitez) ler cephesinin kendi kendisine tökezlediği ve yıkıldığı bu demden başkası olamaz! Fikir meydanı ve atalarının ruhu seni çağırıyor. Elinde kanun bayrağı, ruh kalesini fethet!..
ihlâssız aşk olmayacağı gibi, aşksız da fedakârlık olamaz. Fedakârlığın olduğu yerde de bütün fert alâkalarıyla cemiyet, hamle, atılganlık, yardım, en üstün tecellileriyle adalet hazır ve her türlü hasislik gâiptir.
biz Avrupalının kendi familyasından sandığı bir millet değiliz.
istediğimiz kadar ondan olduğumuzu iddia edelim, onun kılağına bürünelim ve harfleriyle yazı yazalım; avrupalı bu iddiamızı, hatta bu iddiada muvaffakiyetimizi alkışlarken, için için bize gülecek, bizden tiksinecek ve tuzağa kendi ayağiyle düşen bu safdil avı kaçırmamak için her şaklabanlığı yapacaktır.
insanın fikirle gördüğüne karşı hisle takındığı değerlendirme edası, ahlâktır.
fikir, "niçin?"i ahlâk da "nasıl?"ı cevaplandırır.
hakikatin "niçin"leri önünde, ruhun, tavır ve edâ melekesi olan ahlâk, ruhun başlıca sıfatı ve hâdiselerin ruhta kıymet hükmüdür.
içimizde ve dışımızda olan her şeyin ulvî ölçüsü ahlâktır.
ahlâka fikir öncülük ettiği kadar, fikre de ahlâk yol gösterir.
rüşvet...
hırsızlığın en korkunç şubesi...
şahıslarda temerküz eden manevî haklandırma iktidarının hakka zıt olarak menfaat karşılığı, satılması...
manzara: rüşvet gişesi önünde, eminönü meydanındaki otobüs bekleme mezbahasından fazla kalabalık...
çünkü: haktan sıyrılan korku, insanlardan ve bütün insanî tertiplerden de sıyrılmış; ve menfi hâlisiyetini, su içmek ve ekmek yemek derecesindeki tabiîliğe dökmüştür.
keyfiyetçilik; bütün insanî verim şubelerinde, (çok)tan ziyade (tek)in kanunları üzerinde derinleşmek; ve her iş vahidini, onu saran mücerret oluş cevherine göre değerlendirmek davası...
arap atı, ingiliz kumaşı, isviçre saati, alman piyanosu, acem halısı kendi aleminde neyse; nefasette türk tütünü, kıymette türk parası, nizamda türk ordusu, güzellikte türk kadını, sağlamlıkta türk erkeği, sistemde türk idaresi, incelikte türk politikası, usulde türk mektebi, gerçeklikte türk ilmi, derinlikte türk tefekkürü, safiyette türk sanatı, imanda türk ruhu ve her şubede türk varlığı o olmalıdır.
gaye budur.
işte, ana hedefleriyle, her unsuru tecritlerin en meçhul iklimlerinden avlanıp, teşhislerin en malûm yuvalarına oturtulan keyfiyetçilik davamız...
insanda, aynı insan tarafından biri istiklâline kavuşturulacak ve başına taç konulacak, öbürü de zindana tıkılacak ve ayağına pranga vurulacak iki zıt hüvviyet vardır:
ruh ve nefs... ruh. hürriyeti hakikate esir olmakla bulur.
nefs ise onu her istediğini yapmak manasına alır.
gerçeğimiz tektir!
bütün vatanı kuşbakışı gören bir dağın tepesine çıkıp bütün vatanı fıkırdatacak; ve (serkldoryan)daki bay'dan ağrı dağındaki çobana kadar bütün kulakları yırtacak kuvvetle haykırmak borcunda olduğumuz tek gerçek: ahlâk yaramız, beynimizden topuğumuza kadar işlemiştir; asıl bunun kurtuluş savaşına muhtacız.
şu son zamanların mahut tekerlemesiyle, bir yerde insanı gerici diye damgalayıci bir tip gördünüz mü, hemen hükmünüzü veriniz:
bu tip, sadece ucuz klişelerle geçinen bir ezberciden, sahte nisbetler kuran bir hokkabazdan, bir zamane yobazından başka bir şey olamaz.
ham ve kaba softalığın en (modern) aleti olan bu silâh, 50 yıldır bellibaşlı bir politika esnafı loncasının elinde...
şimdi onu, 1960 mamûlatından, başka bir yobaz sınıfının elinde görüyoruz.
ne hazindir ki, bizi yobazlıkla damgalayanlar, böylece mücerret yobazlığın en parlak örneğini verirken, kendi halleriyle bizim halimiz arasında tarafsız bir nefs murakabesine girişmekten ve davaları mücerret plânda muhakeme etmekten bucak bucak kaçarlar.
nasıl?... kolera mıntıkasından kaçarcasına...
zira kaçmasalar, sezerler ki, asıl kendi kafa cüzzamları meydana çıkacaktır.
bu yobazlara anlatamazsınız ki, (kronolojik) mantıkla geri gibi duran nice şey vardır ki, ilerinin ilerisidir; fakat kokmuş yeniler bu ebedî tazeye bayatlık kondurmaya memurdur.
onların maaşı, vücut hikmeti ve rızkı bu yüzdendir.
denilir ki: "şöyle veya böyle olacağını bilsem ve neticesinden emin olsam her fedakârlığı ederdim!"
bu teselli yalandır, şeytanîdir, günahtır!
sen itimat et de, isterse vazifeye davet eden seni kandırsın!
ecri sana ve hüsranı onadır!
şeyhinin ocağına, tam 40 yıl, cetvel tahtası gibi dümdüz odunlar taşıyarak tam 40 yıl sonra beliren "dağda hiç eğri odun yok mu" dikkatine, "senin kapından eğrilik geçemez!" cevabını bastıran ulvî dervişin ahlâkı... buna muhtacız.
yani bizim ahlâkımız; kökümüzün, kaynağımızın, beşiğimizin, ocağımızın ahlâkı... buna muhtacız.
millî ahlâk mefhumunu, başta din olmak üzere, o milletin bütün iman ve mukaddesat manzumesi içinden süzülüp gelen bir vakıa telâkki etmenin ahlâkı... buna muhtacız.
şu anda dünya kıyametinin yangınını çerçeveleyen pencere karşısında, ahşap damlar gibi çöken milletlerin püskürttüğü kıvılcım yağmuru içinde, insanoğlunu, yeni bir ruh ve ahlâk inşa etmek cehdiyle şahlanmış görmenin ahlâkı... buna muhtacız.
batı dünyasının, kendi içinde ve kendi kendisine karşı, kaybedilmiş bir ruhla bir ahlâkın güya kurtuluş savaşını yaptığını bilmek; ve bu beşerî savaş dışında artık hiçbir hayata yer kalmadığını anlamak şuurunun ahlâkı... buna muhtacız.
"kimin malını aldımsa, işte malım, gelsin alsın; kimin sırtına vurdumsa, işte sırtım, gelsin vursun!" diyen allah sevgilisinin ahlâkı... buna muhtacız.
çölde, devesine, kölesiyle nöbetleşe binen reisler reisinin ahlâkı... buna muhtacız.
söz verdiği yerde günlerce dostunu bekledikten sonra, ona zımnen yalancılık isnat etmek için günlerce yerinden kıpırdamayan velayet büyüğünün ahlâkı... buna muhtacız.
"bulunca şükrederiz, bulamayınca sabrederiz!" sözüne, "horasan'ın köpekleri de böyle yapar; bulunca dağıt, bulamayınca şükret!" karşılığını veren vecd büyüğünün ahlâkı... buna muhtacız.
gerçek yeninin, doğrunun, ilerinin yolunu kesenler ve günlük takvim yaprakları üstünde zamanı kokutanlar, mücerret plânda müdafaa edemedikleri kendi halleri üstüne mıhlanıp mücerret plânda müdafaasını yasak ettirdikleri hallere gericilik isnat ederler; ve polise "eroinci!" diye işaret verircesine sizi elleriyle gösterip narayı basarlar: gerici!!!
zamanenin küfür yobazlarına ait röntgen camı, işte!..
bu cama dikkatle bakarsanız, leblebi büyüklüğündeki beyin üzerinde, batı emperyalizmasıyle beraber moskova'nın gizli parmak izine benzer bir leke görürsünüz!..
bizi, ne bizden olduğunu sananlar, ne de bizden olmayanlar anlayabiliyor. bizi anlayabilmek istidadı, ancak allah ve resulünün sırları yolunda kafasını berhava etmiş yüksek çile ehli müslümanlardadır.
fikirsiz efendiler, fikirsisiz!
ne yola, ne madene, ne buğdaya, ne silaha muhtacız! ihtiyacımız sade fikre.
ondan da mahrumuz!
fikir olunca hepsi olur, o olmayınca da hiçbiri olmaz; bunu bile anlamıyoruz!
-genç adam, düşün!
-evvelâ, insanoğlunun düşünmekten büyük haysiyeti olmadığını düşün!
-senin yaşadığın devirde insanların meşin toptan birer kafa taşıdığını ve topu dolduran havanın en basit fikri bile kavurup kül edici bir kezzap buharı olduğunu düşün!
-düşünmeyi düşün; düşünülecek herşey ondan sonra kuyruğa girer. filozof: "mademki düşünüyorum, öyleyse varım! "der. ya biz ne diyelim?..
-bırak filozofu, milozofu: kainatın efendisi ve insanlığın ufku, bir an düşünceyi bilmem kaç yıllık ibadete denk tutar ve şöyle buyurur: "yarabbi; bana eşyanın hakikatini olduğu gibi göster!" aziz varlığın aziz aynası fikir... düşün!
-seni karartmak isteyen tesirler evvelâ sende mücerret fikir istidadını, yani varlık şiarını körletmekle işe girişti. bunu düşün!
-hiçbir kaptan haritadan, hiçbir şoför kilometre işaretinden, hiçbir doktor röntgen camından şüphe edemez.
fakat sen, tanzimattan bu yana, öne sürülen bilgi ve hakikat unsurlarından şüphe edebilirsin!.. ilimde bile dolandırıldın? bunu düşün!