türkiye'de aslında binlerce vatandaşı olan bir dünya ya da türklerin dünyası demekte mümkün.
doğarken başlıyorsun aslında böyle doğmalıdan tut da okula başladığında hocalarımızın bize söylediği aslında bir sınıfta en fazla 20 25 öğrenci olmalıdıra kadar.. aslında bundan sonrası daha komik biraz da içler acısı aslında...
ulan koskoca türkiye'nin üniversitelerindeki hocalar bile dersleri böyle veriyorlar. sonra da benden yeni bir şeyler üretmemizi bekliyorlar. aklımızı sadece hayaller vevarolanlarla dolduran en eğitimcilerimiz sözüm size; yahu biraz da aklımızı kullanmayı öğretin, düşündürün biraz ne bileyim yapın bir şeyler...
bana gelip de ya evet aslında böyle olmalı ideali bu ama ülkemizde ancak 50 yıl sonra deyip de köreltmeyin bizi. yatarak büyütmeyin bir yerlerinizi bazen de oturduğunuz organınız yeter ulan koştuğun az da otur nefes alalım desin...
platon'un hayat felsefesi. herşey orda güzeldir. insanın arzu ettiği en uçuk şeyler bile idea dünyasında mevcuttur. fakat; gidilip görülesi bir yer değildir. ne pok yemeye uydurmuş bilemiyorum.
platona göre asıl evren idealar evrenidir. ruh dünyaya gelmeden önce idealar evreninden geçmiş ve bütün özleri öğrenmiştir. dünyaya gelen ruh bu özleri unutmuştur fakat bu özlerin gölgelerini dünyada görerek tekrar hatırlamalıdır.
filozof platon'un dünyasıdır aynı zamanda. bir sahtecilik içinde kıvrandığımızı anlatan öğretidir. kısaca:
platon'a göre gerçeklik, iki'ye ayrılıyor.
bunlardan biri hakkında tam olarak fikir sahibi olmadığımız ve olamayacağımız 'duyular dünyası' dır. bu bilgilere ise, kendileri ise tam olarak bilinmeyen beş duyu sayesinde ulaşırız. görecelidir, öznel bilgilerdir bunlar, kalıcılığı olmadığı gibi gerçekliği de yoktur.
diğeri ise idealar dünyası'dır. idealar dünyası'nın bilgilerine aklımızı ve mantığımızı kullanarak ulaşırız. yani idealar dünyası, duyular aracılığı ile bilinemez, anlaşılamaz, reddedilir. buna karşın idealar, ebedidir, değişmezdir. yani platon, doğadaki tüm görüngüleri ebedi biçimlerin ya da ideaların gölgelerinden ibaret görmektedir. kendisinin bir betimlemesi, idealar dünyasını çok güzel açıklamaktadır:
''bir yeraltı mağarasında yaşayan insanlar düşünün. sırtları güneşe dönük, elleri ve ayaklarından bağlanmışlar; onun için mağaranın duvarlarını görebiliyorlar sadece. arkadalarında yüksek bir duvar daha var ve bunun ardında da çeşitli şekilleri duvardan bize daha yüksekte tutarak, in benzeri varlıklar gidip geliyor. bu şekillerin arkasında bir ateş yandığından, titrek gölgeleri düşüyor mağara duvarlarına. mağarada yaşayan insanların görebildiği tek şey de, işte bu ''gölge oyunu''. doğduklarından beri öylece oturuyorlar ve dolayısıyla sadece bu gölgelerin var olduğunu sanıyorlar.''
''mağaradakilerden birinin bağlarından kurtulduğunu düşünün. önce mağara duvarındaki gölgelerin nereden geldiğini sorar bu kişi kendine. ''gerçeğe'' bakınca o kişiye ne olur? öncelikle sivri ışık, gözlerinin kamaştırır. şekillerin keskin hatlarına bakmak da gözlerini kamaştırır. ne de olsa şimdiye kadar hep gölgeler görmüştür.. fakat sonrasında gözleri açılır ve her şeyin ne kadar güzel olduğunu görür. ilk kez gerçekten ''gerçeği'' algılayacaktır bu kişi.. mağaradan çıkan bu şanslı kişi, isterse doğaya atılıp henüz kazandığı özgürlüğünün tadını çıkartabilir. ama hala aşağıda, mağaranın içinde kalanları hatırlar ve geri döner. onlara duvarda gördükleri gördükleri şeylerin aslında gerçeğin sadece bir yansıması olduğunu anlatır. ama kimse inanmaz doğal olarak.. duvarları gösterip orada o şeylerden başka bir şey olmadığını söylerler. ve belki, öldürürler onu..''