ve perde açılıyor, hazır ol, oyun başlıyor!
konçerto başladı, son yudum şarabı bırak şimdi... yarım kalsın, yaşanan her şey gibi... ziyanı yok, tamamlanmayı bekler açlıklarımızla... bilirsin, tamamlanınca, eksik kalır hep bir şeyler...
ve dram sahneye koyuluyor, rahat ol, ağlamamak için kasma kendini.
hüzzam şarkı baş köşe konuğu, oyuncu gizli özneliği ile karşımızda,
hislerin tercümanı bu gece şarkılar.
armağan ettiğim çiçeği koklama, boş ver. alınmam, söz veriyorum sana. bugün melankoli yok üzerimde. buram buram sinmiş ahesteliğince...
işte oyuncu sergiliyor oyununu.
ahh, topluluğa kendini gösteriyor yalnızlığın konçertosu! ses yok, tanı yok, ben yok, sen yok; hiç, hiçbir şey yok...
ve kalabalık, geliyor üstüne üstüne; o ise meydan okuyor yalınlığının armonikasıyla... çok çalgılı, çok sesli ancak tek eşli. ahh, bana sahipsin ya da değil. ne önemi var?
ve bir keman, en baskılı sesiyle. ve piyano, en çığırtkanlığı ile. mesajlarını almamak kabil mi gecenin yalnızlığıyla?.. benimleyim, bensizliğimle. bedenim burada, peki ya ruhum nerede?
hiç dinmeyen iç ses. çoğu zaman kulak vermeyiz bu sese. çünkü bize, bizi hatırlatır, unutmak istediğimiz bizi... çünkü her insanın dönüp dolaşıp geleceği yer kendi kalp ülkesidir ya da duyabileceği son ses o sestir.
bu kurgu ile yazılmış her cümleyi seviyorum çünkü beni güldürüyor. o kadar elitist ki. sokaktan bir adamı çevirip abi içsel yalnızlık konçetrosu nedir diye sorsan sanırsın şakır şakır felsefe yapacak elinde tuttuğu içinde petrus olan kadehi ile. bu toprağın atar damarı değil bu kurgusallıkta yelken açmış cümleler.
eskiden radikal ortamlara girip çıktığımız dönemlerde halka rağmen halk için diye çırpınırdı bir grup burjuva. ama kendilerinin burjuva olmadığını bilakis halkçı olduklarını iddia ederlerdi. şimdi bakıyorum herkes bu tip öykünmelerin peşinde koşar olmuş. aslında sevindirici tabi ülkemin gençlerinin entelektuel gelişimlerinin zirve yapması.
bende isterim vefa'da gezerken karşıma çıkan mahalle arasında top koşturan çocuklardan birinin takım arkadaşına; attığın pas içimizdeki tüm mermer kaleleri yıktı, sırça köşklermizde sakladığımız minimalist mutluluğumuzu açığa çıkmadan köreltti desin. ya da beyazıt'ta oraya buraya kara kedi, yüzde52 yazan gençlerin duvarlara öss ye inat yaşasın hayat yerine sokaklarda yapılan bayağı müziğe inat yaşasın konçerto sonat şeklinde sloganlar yazarken göreyim. gönül bunların hepsini ister. mamafih tüm bunlar olamıyor.
cezmi ersöz, kürşat başar, yılmaz odabaşı triosu arası bir yerlerde mekan iştigal edenlerin yüzünü azıcık büyüdükleri yere çevirmleri gerek aslında. üniversiteye gidip iki tane kelam öğrenince afili cümleler kurmak adına bu tip komik cümlelerin ardından yalnızlık tahilili yapma gayreti samimiyetten uzak geliyor bana.