ikisi için ben de bir yazı yazıyorum. her hangi bir kavramı başka bir kavrama benzetmeden, o kavramları kişileştirmeden, sıfatlara boğmadan. şudur;
ikiniz de bir şeyler yazmasanız olur aslında, hadi illa yazacaksınız yayımlamasanız da olur, biz üzülmeyiz ki.
(bkz: ben yazma demiyorum hobi olarak gene yaz)
afacan güneş sarısı dediği şey nedir acaba? düşündüm taşındım, aynı saçmalıkta bir örnek buldum kendimce. hani teletubbi'lerde günün sonunda batan güneşin için afacan bir yavrucak vardı ya, herhalde olsa olsa o olabilir dedim.*
iclal aydın'ın diğer saçma tanımlamaları için;
(bkz: iclal aydın saçmalamaları)
bitmiş bir ilişkinin hesaplaşmalar içinde, devamı niteliğinde yazılmış ve insanı kusturabilecek nitelikteki yazılar silsilesinin şu an için en sonuncusu.
yazılı medyamızın halini de görmek açısından mükemmel bir örnek! örnekler çok fazlaca var zaten. bu insanlara köşeler veriliyor ve onlar hesaplaşmalarını millet okusun diye yazabiliyor! helal olsun, tebrikler.
(bkz: şbsg)
iclal aydın'ın ne denli kalitesizleştiğini gösteren yazı.
adam ...
kadın ...
bunları zaten kullanmıştı adam, kadın ve çocuk adlı yazısında.
oysa daha iyi, daha içi dolusu bekleniyordu kendisiden
ama demek ki yazar, egosal yazılar yazmadan önce güzeldi.
bir ilişki yaşamışsın, bitmiş, geçmiş.
şimdi sana biten ilişkiyi değil de ilişkiyi bitirdiğin adamın karakterine hakaret etmek mi yakışır?
herkes kendine yakışanı yapıyorsa, yakışmıştır iclal'e.
sonra neden ağlayanın bir ''kürt'' olduğu o basit satırların arasına sıkıştırılmış.
bu ülkede bu kadar basitleşti ve ucuzlaştı mı ki etnik kimlikler?
yani bir ayrılık arkasından ağlayan kadının türk, kürt ya da amerikalı olması bir şeyi değiştiriyor mu ki?
bu mudur sanatçının ödevi?
bu olsa olsa satırlara sığdırılış ayrımcılık tohumlarıdır.
tamam iclal kızımız açılım toplantılarına katılıp konuşmalar yapıp kürt olduğunu gururla söylüyor.
ha söylememeli mi?
elbette söylemeli.
ama başbakan'ın da dediği gibi yalama olmuş türkiye'deki bazı şeyler.
ben kürdüm demek de yalama olmaya başladı ne yazık ki.
bir kürt kadını biten bir ilişkinin ardından normal bir insandan farklı bir tarzda yas tutuyorsa o ayrı ama her insan gibi üzülüyor ve ağlıyorsa burada bu gereksiz ve özensiz yazıda bu etnik ayrıntıya ne gerek var anlaşılmış değil.
teşvikiye bebek demedim
etiler yokuşunda mola bile vermedim
nerde diye inledim
hem medyatik hem doğru erkeğim
isterimki tarafından sevilip de öpüleyim
hiç unutmam o günü
mor perşembe değildi
kırmızı pazartesi de hele ki neymiş ıyyyyyyyyyy
hiç okuyamam kendisini
ay lafım yarıda kaldı nerde kalmıştım
ay vallahi işte o gün aşk rengi cumartesiydi
alışveriş yorgunu iclal
luis vitton senin arzu kaprol benim
aldı soluğu bebek kavede dinlensin diye tenim
bir de baktım ne göreyim
karşı masada konuşlanmış doğruların doğrusu
bilboard erkeğim
ay bir baktım az sonra
saat sevgiyi çiçek geçe
masamda kırmızı bir gül ama hiç de mahzun değil
yanında da bir roman
yazar üstünde el aman
aşk neyin kısaltması?
altında bir yazar ismi
bendeniz tuna kiremitçi
olsam da edebiyatın düldülü
fikrinizin ince gülü
bir garip yanlış romancı
olmak ister gönlünün şen bülbülü
elimdeki çayı döktüm
doğru erkeğime çapkınca güldüm
dedim ömrüm boyunca seni aradım durdum
ararken de boş durmadım
yanlışlara vurdurdum
sar beni ebediyen
edebi kollarınla
di en ar da çok satan
doğru erkeğim benim
yazının bir yerinde 'alışık olmadığı bir dürüstlüğü kaldıramayacağını' demiş. ben bundan, 'alışmadık götte don durmayacağını' anlıyorum. biliyor yani.. postmodern zühre, sus kendini çok sevdirmeden.
vaziyeti toparlama çabasıdır.
'' ben çok sevdiydimde ondan oldu rerörö '' sohbetidir manikür yaptırırken elini uzattığı kıza anlatır gibi.
bir nevi hırsını çatlayıp patlamasını ifade etme arzusudur.
eller havaya eğlencelerinde '' toz pembee hayaller vardıı pembesii gitti tozu kaldı ''eşliğinde böğüren ellerini havada tuhaf şekilde sallayan kızların, birbirlerine sırt sırta dönüp coşkun figürlerle bel kırıp kalça sallarkenki
hırslı bir '' o-o-ovvv sendenn çok var '' haykırışıdır.
o kızcagızların yüzündeki '' çook gördük geçirdik olm biz, bu da geçer, ama sonuncu acı koydu ühüühühühü '' ifadesidir.
hani insan sever ya,vatan millet sakarya,şirincilikten ekmek yer ya...diye giden şiirimsi kompozisyonumsu iclalin içinde patlayasıca kelime parçaçıkları.
arkadaşım aşk mı yaşadın ayrılık mı yaşadın?bize ne?
sokma milletin gözüne gözüne!
belli yazmışın özene bezene,
ama sçayım senin bitirme tezine!!!
al!demekki isteyince her türk evladı şiir yazabilirmiş.şimdi bi hatun kişi bulayım sonra hemen ayrılayım ve bunun acilen en duygusalından yazayım.
Yaşamayan anlamaz yine de. Erdem cümleleri kurmak kolaydır aslında. Ama insan biriyle birlikteyken de başkasını sevebiliyor. Biriyle birlikten de başkası tarafından sevilebiliyor Ve eğer açşa o sevgiye, ilgiye ya da şevkate kendini kaptırabiliyor. Yanlış olduğunu bilse de, yaşadığı toplumun ya da genelin ahlak kurallarına ters te olsa kaptırabiliyor kendini. Kendine kızsa da, kendini aşağılasa da içi yine ona kaçıyor. Aşkın gözü kördür derler. Yaşamayan bilemez. Hakikaten kördür. Ne arkadaki eşi görür, ne adamın çelişkisini ne de yeni doğmuş ya da yeni doğacak bir bebeği. Ruh ihtiyacı olanı arar, bulduğunda da bedeni dolduran enerjiyi basıverir damarlara. Biz, birbirlerine neler söylediklerini, kaç defa olmaz bu iş dediklerini, kaç defa bir daha görüşmeyelim dediklerini bilemeyiz. Suçlarız, ama sormak ta gerek Şener Şen'in Banker Bülo filminde devamlı dediği gibi "yaptın, yaptın ama de bakalım neden yaptın". Sadece kadını suçlamak ne kadar doğru o ise başka bir tartışma konusu. Buradaki kadın yeni doğmuş bir çocuğu olan adamı mı ayarttı acaba ? belki de yeni doğacak çocuğu olan adam ona şimdiye kadar bir erkekten duymadığı ama hep te duymak istediği cümleleri kurdu o yazar yeteneği ile.
Belki de kadın çıkarıldı yoldan. Bilemeyiz. Ben ilişkinin nasıl bittiğini değil de nasıl başladığını merak ederim. Güzel tarafı odur. Bir başka filmden örnek vermek gerekirse Don Juan de Marco filminde Johnny Depp üstad Marlon Brando'ya sesleniyordu "sadece aşk için, onu bulmak için yaşıyoruz" diye. Onu bulursan da kolayca arkasını dönemiyor insan da. Bazen bir bakışa, bazen bir dokunuşa bazen de bir kelimeye kapılıp akıyor. Bütün büyük aşklar acıyla bitmiştir. Özellikle yazın dünyasında. Bu iki insandan birini suçlamak şimdi biraz da Jülyet'e ya da Romeo'ya neden o kadar uygun insan varken düşman aileden birine aşık oldun demek gibi. Aşkın algıları mantık kapısından geçmez.