bir türlü sevemediğim aşk meşk insanı ahmet altanın, hiçbir zaman sevmeyeceğim gereksiz bir deneme denemesi...bence paulo coelho özentiliği çok belli oluyor bu adamın...
....."herkes hazza koşar, çok azı onun başında beklemeyi bilir"
ne dediğini anlamamıştım.
doğrusu pek aldırmamıştım da.
bu iki cümle zihnimin karanlıklarında, kendisine anlam kazandıracak hiçbir tecrübeye rastlamadan denize bırakılmış iki balık gibi kaybolup gitmişti.
.....
aradan yıllar geçti.
hazzı, aceleyle ganimet çantasına dolduran telaşlı bir korsan gibi davranmak yerine daha telaşsız hareketlerle hazzın sahibi olabileceğimi fark etmeye başladım.
.....
hazzın başında beklemeyi, ona dokunmayı ertelemeyi öğrenmiştim.
o yaşlı kadının bana ne anlatmak istediğini, aceleci insanları niye küçümsediğini, hazza, hayatın bana gösterdiği yoldan değil, sabrımla inşa ettiğim bambaşka bir yoldan ulaşmanın lezzetini anlamıştım.
.....
hazzın içinde yok olmayı öğrendiğinde anlıyordun, neden bütün dinlerin hazzı yasakladığını; be menzilde kendi dünyanı yaratıp kendi tanrın haline geliyor, hazza tapınıyordun çünkü.
ürkütücüydü.
ve çıldırtıcı.
diyerek duygularıma ve düşüncelerime ayna tutmuş yazardır.
tolstoy- çehov- sheakspeare.. gibi onlarca kaliteyi bilen bir ahmet altan' ın, sevişgenliğini yansıttığı kitap. adamın ruhunu değişik gemilerde yüzdürüyor, karlı bir kış akşamı, ışıklar yansırken buzlara kristal yaparcasına.. ohoo ahmet altan olduk..
" aşktan ne kadar çok söz edersek edelim, aynı ölüm gibi aşkta da hiç birimiz hazır olamıyoruz. onunla karşılaştığımızda ilk büyük titreyiş ve coşkuyla birlikte tedirginliği, şaşkınlığı zaman zaman dehşeti, acıyı,endişeyi, incinmeyi,bir başkasını kendisinden çok sevmeyi şiddetle yadırgayış, ayaklanan gururu da hissediyoruz.o depremde en iyi tanıdığımız en güvendiğimiz ve kaybetmekten en çok korktuğumuz kendimize sarılıyoruz... " cümlesinin geçtiği güzel kitap.
ahmet altan'ın 2004 yılında çıkarttığı kitabı.
ilk denemeler güzel olsa da sonlara doğru son ikisi hariç kötü. hele kitaba ismini veren hikayeyi hiç beğenmedim doğrusu.
"değerli harabeler gibi taşıyacağız geçmişi içimizde. Kırık mermer sütunları, çökmüş kubbeleri, yıkılmış taş duvarlarıyla o görkemli kent, içinde dolaştığımız, yaşadığımız, güldüğümüz o büyülü diyar; masal haritalarımızdan silinecek. 'söylemek isterdim o anıyı' diyeceğiz ama öylesine silindi ki artık..."
-ahmet altan-