ece temelkuran ın milliyetteki köşesinde hayatla hesaplaştığı, seviştiği, barıştığı yazılarından oluşan kitabının adı. her yazı için notlar düşülmüş, gözden geçirilip özlem giderilmiştir.bitmesin diye çok uğraştım ama her güzel şeyin olduğu gibi bununda bir sonu varmış..ayrıca kadınları o kadar güzel tasvir etmiştir ki kadınlara bakış açım kaymıştır. çok ta güzel olmuştur.. everest yayınlarından çıkmıştır.
'Aslında insan kalbini sarmamalı, hükmü bir gün süren gazete kağıtlarına. Dönen rotatife kaptırmamalı insan ince sözü, kırılgan cümleyi. Ama ben yaptım; içimin en kuytusundan geçenleri bazen, gazetelere yazdım. Belki de sırf bu yüzden hiçbir zaman gerçekten köşe yazarı olamayacaktım. Hep "başka bir şey" olarak kalacaktım.
Ama bu yazılar yüzündendir, hiç hesapta yokken, bir gazete, bir sabah, birilerinin kalbine değdi. Yazanın içerisinden uçuşup gelen, atlayıp, konup bir gazete sayfasına, sizin de içinize sızdı. Bunlar işte, o yazılar. Bunlar, içeriden yazılanlar...
Buzdolabı kapaklarına, işyeri masalarının kenarına asılan, insanlardan insanlara postalanan, hatta "Kıyıdan" köşesinden çıkıp insanlar arasında dolaşırken kimi zaman sahibini kaybeden... Bazen sizi tam da beklenmedik bir yerde yakalayıp yaşartan, hatta bazen size işi astırmayı bile becerebilen... Kimi kez tutup kolunuzdan çocukluk fotoğraflarınıza götüren, orada bırakıveren... Bazen kararlar aldıran, hatta bazılarına ülkeler aşırtan... bunlar o yazılar...'
birilerinin kulak vermesi gerek bu kadına. doğru şeyler söylüyor,doğru bildiğiniz yoldan şaşırtıyor. bunu kaç kişi yapabiliyor?
"vesikalı yarim filminde izzet günay ile türkan şoray ın raflara beraber konserve dizdikleri sahnenin üzerine gidilmeli. birbirinden çok başka iki insanın birbirlerine, konserveler bozuluncaya kadar beraber yaşama sözü vermesinin ne dehşet verici bir cesaret gerektirdiğini iyice anlamalı herkes"
sevmek gerçekten korkunç bir şey.. bir hayata bir aşk gerçekten sığdırılmaz. öte yandan o gidince nasıl yaşanır hatırlanmaz bile. bu böyle bir karmaşa. al işte neresinden tutarsan tut. zaten tanımı yoktur.
"sizin bugünlerde boyuna ağzınız çürüyor. ama işte bu hayat da eşekten bir kere düşmeyince öğrenilmiyor"
çürür o.. düşersin çürür.. bir kez de değil beş kez de değil. binlerce defa düşersin. o ağzı çürütmeden derli toplu tutmak mühim. al işte neresinden tutarsan tut..
"yağmur mu, rüzgar mı, kar mı, ne yapsa karar verememiş, asabi bir havası var havanın.. havadan kaçmak mümkünmüş gibi koşuyor herkes sokakta. oysa ingilizler kanıtlamıştı bir zaman, koşsa da yürüse de fark etmiyormuş, aynı miktarda slanıyormuş yağmurda insan. koşsada yürüsede.."
ah bebeğim ıslanmak varsa kaderde zaman, mekan farketmiyor demek ki.. sakin ol en iyisi, gereksiz buhranlar yaratma kendine. ah ben.. okumadıkça öğrenemiyor musun sanki.. al işte bir de burdan yakalım..
"deniz sağır değildir kendine dokunanlara..
bugün sana cemre düştü. çünkü biliyorsun biyoloji derslerinden, senin etinin dörtte üçü su. o vakit bugün sende cemre var. hadi bakalım.. sende dolaşıyor cemre şu anda yakala yakalayabilirsen.."
insana cemre düşünce bu mevsim, hüzün yani sonbahar geliyor demek ki. başka baharlara erteleyelim mutlulukları yine.. bir yudum da bundan alalım..
insan kalabalık bir şey-miş.. bazı kalplerde ana baba günü..
bilinenleri göze sokmak bazen bu kadar tatlı oluyor işte..