buyrun kendi kaleminden okuyun ibrahim sadri'yi:
--spoiler--
birkaç şey..
1981 yılında zarifoğlu'na özenerek yazmaya başladım. üstelik durmadan yazıyordum. ve habire mavera dergisine şiir gönderiyordum. iki yıl bekledim. usanmadan. nihayet ilk şiirim, be nim için çok özel bir şair olan zarifoğl'unun şiirinin de yeraldığı bir sayısında yayınlandı maveranın.
öyle sanıyordum ki, sokağa çıktığım zaman herkes beni tanıyacak ve "işte bak maverada. şiiri yayınlanan çocuk bu" diyeceklerdi. öyle olmadı. ama öyle olması için çok uğraş tım ve onyedi yıl sonra 1998de sokağa çıktığım zaman "işte bak o şiirleri yazan ve okuyan adam bu" dediler.
81 yılında yayınlanan o ilk şiirimden itibaren bir dolu şey yaptım. bunlardan bazıları dönemseldi, bazıları geldi ve geçti. örneğin yedi yıl tiyatro oyunculuğu yaptım. şarküteri tezgahtarlığı yaptım. tavuk işçiliği yaptım. dergilerde sanat yönetmenliği, editörlük yaptım. gazetelerde yazdım. kapı kapı dolaşıp elektrik süpürgesi satmaya çalıştım. radyo programları hazırladım ve sundum. televizyon programları yap tım. düğün salonlarında komedyenlik yaptım. tirajı üç-beş bini geçmeyen şiir kasetleri okudum. dublaj yaptım. altı ta ne tiyatro oyunu yazdım. birkaç filmde küçük roller oyna dım. reklam metinleri yazdım. ama hep şiir yazdım ve oku dum.
bütün bunları şunun için anlatıyorum. öyle birdenbire ve kolayca olmadı. ben bunu istedim ve uğraş verdim. şiiri hep sevdim. onun bana insan yanımı ve cesaretimi ve "gönlü-mü" hatırlattığını hissettim.
yaşadıklarımı ya da yaşandığına tanıklık ettiğim şeyleri yazmayı denedim. bugün kendimi "herşeye rağmen" iyi hissediyorum. ben bu güzel ülkede, ait olduğum bu topraklar üzerinde şiir yazıyorum ve bunu albümlerim aracılığı ile yüz-binlerle, kitaplarım aracılığı ile de onbinlerle paylaşıyorum. hepsinden önemlisi bu güzel ülkemin edirnesinden diyarbakırına her yere gidip dolu salonlarda insanlarla şiirlerimi paylaşıyorum ve bunu çok önemsiyorum. şiirin "para etme diğini" savunan sanat sosyetesine inat, çorumun alacasından tütün, ünyede, tirede, turgutluda, turhalda, ke mahta ve daha nice nice yerlerde insanlar paralarıyla bilet alıp, gelip şiir izliyorlar, katılıyorlar hem de tam üç yıldır.
kendimi bir şiir emekçisi olarak görüyorum. yazıyorum, okuyorum, takip ediyorum ve daha iyisini yapmak için uğraşıyorum. hiçbir edebiyat lobisiyle ve anlayışıyla ilgilenmiyo rum. bana göre "en iyi şiir" şairinin kendini "iyi hissettiği" şiirdir. bu yüzden, özellikle bu güzel ülkenin gençlerini yaz maları ve okumaları için özendiriyorum. ben bunu ömrüm yettiğince yapmak için çaba göstereceğim. bu toprakların damarlarında yunustan kalkıp, veyselden yol geçirip, sümmaniye uğrayan o kalın ve güçlü şiir damarının gücüne çok inanıyorum çünkü... iyi ki varsınız ve oyunuzu şiirden yana kullanıyorsunuz...
merak edenler için. necip fazıl, cahit zarifoğlu, refik durbaş, sezai karakoç, orhan veli, asaf halet, hüseyin at-lansoy, mevlana îdris. nazım hikmet, mustafa islamoğlu, egemen berköz, aşık veysel, bahattin karakoç, abdurrahim karakoç. dilaver cebeci, yılmaz odabaşı, ahmet muhip, nurullah genç, ahmed arif, erdem beyazıt şiirlerini çok seviyorum... birde sizi!..
--spoiler--
zannımca son derece başarısız bir şair.
hadi bakalım 2 ayrı yazarımızın aynı kavramı (hapishane) işleyen iki şiirine bir göz atalım.
ilk şiirimiz ibrahim sadri den geliyor; aldırma reis...
Sen içerdeyken ben
Sinemalara gittim
Bütün filmlerini seyrettim
O sevdiğimiz artistin
evet, burda görüyoruz ki ortada bir ben bir de sen var. biri hapiste diğeri de geziyor. ikisinin ortak sevdiği bir artist var (bkz: ne romantik)
Sen içerdeyken ben
Vita kutularında çiçek yetiştirdim
Sokakta top oynadım çocuklarla
Ayakkabılarımı eskittim
Güneşe karşı durdum sabahları
Geceleri bir başıma yıldızları bekledim
Annenin gönlüne su serptim
Aldırma dedim aldırma
Bir şarkı söyle bir dilek tut herkes için
Bir ada rüzgarı gibi
Sürtünerek geç hayata
Bir sarmaşık gibi tutun
Ve değer ver hatıralara
Aldırma dedim
Sen annesin, aldırma
bu bölümde arkadaşımız nostalji ile (bkz: vita) ilgi toplamaya çalışmış. (neden vita? vita da terem yağ, bizim yağ gibi bir marka) top oynamış, oynarken ayakkabısı yırtılmış, güneşlenmiş, içerideki arkadaşımızın annesine boşver demiş ne olcak annesin sen. çok güzel bravo. hapishane zaten çok güzel bir yer, arkadaş anne mutlu mesut dışarıda top oynayalım. devam.. (bkz: zaga gibi oldu lan)
Kiramı ödedim pijamalarımı giydim
Haber bültenlerini izledim
Gazetelerden kupon kestim
Sen içerdeyken ben
Sigara içtim, öksürdüm
Otobüse bindim
Fotoğraflarımıza baktım
Acıyan yanlarımı körelttim
Deniz kıyısında yürüdüm
Manavdan soğan aldım
Yeni çıkan şarkıları dinledim
Kafeste beslediğimiz kuşu saldım
Islık çaldım
Sen içerdeyken ben
Hep uyandım, sayıkladım
hmm kirasını ödemiş... haber izlemiş? arkadaşı içerideyken kupon kesmiş... evet çok güzel... peki iki erkek neden beraber kuş besler ve neden kuşu salar? lütfen bana homofobik ya da duygusuz damgası vermeyin hemen. sadece düşünelim.
bu arada ibrahim bey de soğan alsın, ıslık çalsın...
bakıyorum da diğer kısımlar çok da gizemli olmayan rutin olaylarla devam ediyor o yüzden özetle..
Mutfakta oyalandım
Kanepede yattım
Hayat bir gemi
Yürüt onu göreyim seni
Sen içerdeyken ben
Vitrinlerin önünden geçtim
Minibüs duraklarında bekledim
işte burada ulan (?) işte burada
Böyle burada
Ve hiç unutmadan
Sen içerdeyken ben
Gülen resmimi yaptırdım
Sokaktaki ressama
Her zaman yaptığım gibi
Buzdolabını ayağımla kapadım
Parkların banklarına adını kazıdım (bir erkek neden bir erkeğin ismini banka kazır?)
Adını, adımın yanına yazdım
Hiç unutmadım, utanmadım
Korkmadım
şiirimiz özetle böyle. arkadaşımızın çok sevdiği arkadaşı hapisteyken gezmiş evde, yatmış uyumuş, banyo yapmış, koltuk altını kaşımış. diğeri de orada çürümüş... yahu sen bu şiiri arkadaşını delirtmek için mi yazıyorsun yoksa ona destek mi olmak istiyorsun? eleştirim şu yönde olucaktır ki, şairlik inanılmaz ciddi bir iştir kanaatimce. mükemmel bir türkçe kullanımının yanı sıra, bir hayalgücü, irdeleme ve bütün bunları koordine edebilme becerisi lazımdır. aslında her şeyden önce yazacağınız duyguyu yaşamış olmanız ve o kavram üzerine beyniniz terleyinceye kadar düşünmüş olmanız gerekir ki o şiir bir şeye benzesin. yoksa şiir yazmak yasak değil, ama sayın sadri nin bu derece popüler olması benim için üzücü bir durum.
gelelim diğer şairimize. sadece şiiri yazıyor (şairin adını bile yazmadan) ve aradan çekiliyorum. (bkz: oh be) .
BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK iSTERiM
Ben senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mi zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsunki içinde beni görebilesin
Fedakârlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sende ölünce kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak iki çiçek açacak:
biri sen biri de ben.
Ben daha olumlu düşünüyorum
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım,
ama çok, pek çok, ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
içimden bir şey: belki diyor.
şiirlerine her demden vurduğu ve her deminin de beğenildiği, şiiri türkiyeye yeniden sevdiren şair.şiir söyleme akımının * öncüsüdür. son albümündeki ellerimizin büyük boşluğu isimli şiiriyle harikulade bir çalışmaya imza atmış olan gür sesli şair.
"anne aç kapıyı benim ben
oğulcuğun
körolmayasıcağın" *
iyi şiir okuyan fakat kötü şiir yazan bir abimiz. kendisini tey adam gibi albümünden beri takip ederim. okuduğu bütün şiirleri hemen hemen ezbere bilirim (yazdığı değil). ibrahim sadri nin piyasada bu kadar tutulmasının en önemli faktörü bana göre fon müziklerine imza atan fikret hasani dir. ibrahim sadri nin özellikle kendi yazdığı siirlerde kullandığı arabesk olgular bir noktadan sonra gerçekten bunaltıyor. sen şiir yazma, şiir oku ibo.