ibrahim karaca

entry9 galeri0
    0.
  1. bu zamana kadar nasıl başlık açılmamış dediğim kişi. harika insan en önemlisi şair.
    0 ...
  2. 1.
  3. Yemin adli diziye hazirladigi komur gozlerin adli sarkiyla son zamanlarda kendisinden pek çok bahsettiren buyuk yazar.
    Gerçekten muhtesem bi çalismaya imza atmis.
    0 ...
  4. 2.
  5. dizeleriyle yürek burkan güzel insan, iyi şair.

    derler ki anasıdır ayların ocak... o kadar mı yalnız?... belki acının ve hüznün... başlayan ve bitenin... umudun belki de... kimbilir?...

    buza kesmiş bir sabaha uyandığında koca yaz, yanmaz mı dağ menekşesi suyu damarlarında donmuş taze fidana?... sonbahar ki kışa hazırlığın adıdır, hey canım gel dertleşelim zamansız ayrılığımıza...

    bu kez amansız bastırdı kış
    hazırlıksız yakalandık
    oysa nasıl da yanıyordu
    avuçlarımız...

    nasıl da yanıyordu avuçlarımız, sıcak bir namluyu kavrar gibi... nasıl yanıyor avuçlarımız,
    alev saçlı bir çocuğun gülüşüne sarılır gibi... ozan diyecek ki "toprak sıcak ve güzeldir"... ne çıkar?

    ah yiğidim... bak işte yine ocak'tayız... nasıl anlatılır şimdi karayemiş dallarına çöken kar?... şimdi nasıl anlatılır toprağı yalnız tohuma açan kazma, kazmayı tohum için tutan el?... yiğidim ki yaşamayı ölesiye sevmiştir, tohum diye saklamıştır onu toprak, ne çıkar? ne çıkar ki yarın köy köy, yayla yayla çoğaltıp asmadıkça gülüşünü doruğuna kaçkarlar'ın?... hey benim kıvır kıvır katmerleşen gülbaharım!... kaç yıl oldu sen gideli, kaç ömür?... kaç ay geçti sen gideli, kaç gün oldu, kaç gece?... eylül'deki okul yolu karlıdır, üzerine postal basmış izi kalmış ne çıkar?...
    uzunca bir şarkıysa söylediğimiz, bir notada es verilmiş, ne çıkar?... şarkı devam ediyor... şarkı devam edecek... söylenecek!...

    "asılırken hava soğuk olmasın" demiş hıdır, "korkudan titriyor sanmasınlar"... eminim erdal da böyle, adalı da böyle demiştir... ve bizim şarkılarımız bazen böyle söylenmiştir...

    dağlarda geziyorsun... köye gelmişsin... çay alımyerinin soğuk bir köşesinde dinlendiriyorsun sıcak yüreğini, oturuyorsun yoldaşlarınla... yirmi metre ötede köy kahvesi var... gelen askeri aracı sesinden tanıyorsun... konuşmaları dinliyorsun... yaslandığın duvarın dışında "çayda sömürüye son!" yazılmış iri uzun harflerle... başçavuş orayı işaret ediyor... "nedir lan bu rezalet" diyor kahvedeki en yaşlı amcaya... "al şu boyayı, git sil" diyor... yeni yetme bir çocuğun diz bağları eriyor... "ben silerim komutanım" deyip kapıyor boya kabını... yeni yetme bir çocuk... ortaokul çağlarında... çoktan vermiş kararını... okulu bırakacak... başka nasıl yardımı dokunacak... köyün gençleri ya içerde, ya kaçak... he koca ahmet!... uzun kardeşim benim... bakma sen kardeşim dediğime... ağabey demek istiyorum, anla...

    onüç eylül sabahı beni üniversiteye, kendini dağlara yolcu ettiğinde, yüzündeki o mağrur ve sakin ifadeyi hatırlıyorum... aklından geçirmiş miydin hiç, bir gün bahçesinde turladığın, sıralarında oturduğun, dişediş yaşamı savunduğun okulunun bir gece vakti seni yaşama son kez konuk edeceğini?... rize eğitim enstitüsü şimdi sağır ve dilsizler okulu... camlarında battaniye gerili sınıfları işkence sesleriyle yankılanmış okulunda, oturduğun sıralarda şimdi sağır ve dilsiz öğrenciler eğitiliyor... erken terhisle kandırılmış erlerin savurduğu sopalar bedenini parçalarken, dışarıda tek aykırı ses olarak karadeniz'in duvarda patlayan dalgalarını duymuşsun, bir balıkçı türküsünü dinler gibi yummuşsun gözlerini, ne çıkar?... bir can koparılırken yaşamdan, şimdi orada özürlü çocuklar eğitilirmiş, ne çıkar?... "uğruna ölecek ve öldürecek hiçbir şeyin olmadığını düşle..." demiş john lennon o ünlü şarkısında... keşke olmasa... kalmasa keşke ne çıkar... budanmış bir çiçek gibi konulmuşsun kara yere, ne çıkar?... sonra birgün mezarını açmışlar, ayırıp omuzundan başını otopsiye götürmüşler, ne çıkar?...
    eylül mahkemelerinde suçsuz bulunmuş katiller, ne çıkar? gazete bir başlık atmış "ahmet uzun nasıl öldü?..." ne çıkar?... toy bir ozan seni yazmış, ne çıkar?... mezarının başucunda çok sevdiğin karayemiş fidanı var, sen yoksan, ne çıkar?...

    işte yine ocak'tayız... derler ki anasıdır ayların ocak... derler ki askoroz deresi ocakta durgun akar... derler ki karadeniz utancından yere bakar... baksın... ne çıkar?...
    3 ...
  6. 3.
  7. uğurlama

    bu kente yalnızlık çöktüğü zaman
    uykusunda bir kuş ölür ecelsiz
    alıpta başını gitmek istersin
    karanlık sokaklar kör, sağır, dilsiz.

    ey sevda kuşanıp yollara düşen
    bilesin bu yollar dağlar dolanır
    yare ulaşmadan düşersen eğer
    yarına sesinin yankısı kalır.

    gecenin ucunda gün aralanır
    yar sevdesı ile yürek bilenir
    sızılı bir ırmak uğurlar seni
    su olup akarsın kır çiçeklenir.
    0 ...
  8. 4.
  9. hatırla sevgili dizisinin müziklerinin toplandığı albümdeki yaralı kalbim adlı muhteşem ötesi mükemmel berisi şarkının sözleri de bu şaire aittir. çok fazla kelime oyunları barındırmayan ancak vurucu şiirler yazar.
    1 ...
  10. 5.
  11. bu yarayı ta ezelden tanırdım
    bir kaşı karaya kul etti beni
    ben bu derdi yere çaldım sanırdım
    bir kuru çalıya dal etti beni

    mendilinde kimin ismi oyalı
    bilemedim senin aslın nereli
    söyle güzel ben de olam oralı
    o kömür gözlerin del'etti beni

    yüce dağlar gibi başım kar idi
    bir incecik yel vurdu da eridi
    dilim dönse bir kelamım var idi
    yüreğime bastı geçti yol etti beni

    mendilinde kimin ismi oyalı
    bilemedim senin aslın nereli
    söyle güzel ben de olam oralı
    o kömür gözlerin del'etti beni
    1 ...
  12. 5.
  13. --spoiler--
    Bekle kar altıda kalan buğday tanesi
    Yine onun sularıyla yeşereceksin
    Göz yaşların çare değil
    Ağlama büyü
    Başını dik tutabilirsen
    BOY VERECEKSiN
    Korku kar eylemez bir kez yola düşene
    Sen bir aşkın içindesin yaşayacaksın
    Dört yanını börtü böcek sarsa ne çıkar
    Toprağa sıkı sarıl
    BAŞ EDECEKSiN
    Her yanında allı morrlu
    Güller açar
    Türlü türlü
    Bu fırtına dünden belli
    BAŞ EDECEKSiN

    --spoiler--
    1 ...
  14. 6.
  15. --spoiler--
    derler ki anasıdır ayların ocak... o kadar mı yalnız?... belki acının ve hüznün... başlayan ve bitenin... umudun belki de... kimbilir?...

    buza kesmiş bir sabaha uyandığında koca yaz, yanmaz mı dağ menekşesi suyu damarlarında donmuş taze fidana?... sonbahar ki kışa hazırlığın adıdır, hey canım gel dertleşelim zamansız ayrılığımıza...

    bu kez amansız bastırdı kış
    hazırlıksız yakalandık
    oysa nasıl da yanıyordu
    avuçlarımız...

    nasıl da yanıyordu avuçlarımız, sıcak bir namluyu kavrar gibi... nasıl yanıyor avuçlarımız,
    alev saçlı bir çocuğun gülüşüne sarılır gibi... ozan diyecek ki "toprak sıcak ve güzeldir"... ne çıkar?

    ah yiğidim... bak işte yine ocak'tayız... nasıl anlatılır şimdi karayemiş dallarına çöken kar?... şimdi nasıl anlatılır toprağı yalnız tohuma açan kazma, kazmayı tohum için tutan el?... yiğidim ki yaşamayı ölesiye sevmiştir, tohum diye saklamıştır onu toprak, ne çıkar? ne çıkar ki yarın köy köy, yayla yayla çoğaltıp asmadıkça gülüşünü doruğuna kaçkarlar'ın?... hey benim kıvır kıvır katmerleşen gülbaharım!... kaç yıl oldu sen gideli, kaç ömür?... kaç ay geçti sen gideli, kaç gün oldu, kaç gece?... eylül'deki okul yolu karlıdır, üzerine postal basmış izi kalmış ne çıkar?...
    uzunca bir şarkıysa söylediğimiz, bir notada es verilmiş, ne çıkar?... şarkı devam ediyor... şarkı devam edecek... söylenecek!...

    "asılırken hava soğuk olmasın" demiş hıdır, "korkudan titriyor sanmasınlar"... eminim erdal da böyle, adalı da böyle demiştir... ve bizim şarkılarımız bazen böyle söylenmiştir...

    dağlarda geziyorsun... köye gelmişsin... çay alımyerinin soğuk bir köşesinde dinlendiriyorsun sıcak yüreğini, oturuyorsun yoldaşlarınla... yirmi metre ötede köy kahvesi var... gelen askeri aracı sesinden tanıyorsun... konuşmaları dinliyorsun... yaslandığın duvarın dışında "çayda sömürüye son!" yazılmış iri uzun harflerle... başçavuş orayı işaret ediyor... "nedir lan bu rezalet" diyor kahvedeki en yaşlı amcaya... "al şu boyayı, git sil" diyor... yeni yetme bir çocuğun diz bağları eriyor... "ben silerim komutanım" deyip kapıyor boya kabını... yeni yetme bir çocuk... ortaokul çağlarında... çoktan vermiş kararını... okulu bırakacak... başka nasıl yardımı dokunacak... köyün gençleri ya içerde, ya kaçak... he koca ahmet!... uzun kardeşim benim... bakma sen kardeşim dediğime... ağabey demek istiyorum, anla...

    onüç eylül sabahı beni üniversiteye, kendini dağlara yolcu ettiğinde, yüzündeki o mağrur ve sakin ifadeyi hatırlıyorum... aklından geçirmiş miydin hiç, bir gün bahçesinde turladığın, sıralarında oturduğun, dişediş yaşamı savunduğun okulunun bir gece vakti seni yaşama son kez konuk edeceğini?... rize eğitim enstitüsü şimdi sağır ve dilsizler okulu... camlarında battaniye gerili sınıfları işkence sesleriyle yankılanmış okulunda, oturduğun sıralarda şimdi sağır ve dilsiz öğrenciler eğitiliyor... erken terhisle kandırılmış erlerin savurduğu sopalar bedenini parçalarken, dışarıda tek aykırı ses olarak karadeniz'in duvarda patlayan dalgalarını duymuşsun, bir balıkçı türküsünü dinler gibi yummuşsun gözlerini, ne çıkar?... bir can koparılırken yaşamdan, şimdi orada özürlü çocuklar eğitilirmiş, ne çıkar?... "uğruna ölecek ve öldürecek hiçbir şeyin olmadığını düşle..." demiş john lenon o ünlü şarkısında... keşke olmasa... kalmasa keşke ne çıkar... budanmış bir çiçek gibi konulmuşsun kara yere, ne çıkar?... sonra birgün mezarını açmışlar, ayırıp omuzundan başını otopsiye götürmüşler, ne çıkar?...

    eylül mahkemelerinde suçsuz bulunmuş katiller, ne çıkar? gazete bir başlık atmış "ahmet uzun nasıl öldü?..." ne çıkar?... toy bir ozan seni yazmış, ne çıkar?... mezarının başucunda çok sevdiğin karayemiş fidanı var, sen yoksun, ne çıkar?...

    işte yine ocak'tayız... derler ki anasıdır ayların ocak... derler ki askoroz deresi ocakta durgun akar... derler ki karadeniz utancından yere bakar... baksın... ne çıkar?..

    --spoiler--
    0 ...
  16. 7.
  17. Ana akım edebiyat yerine daha kıyıda köşede kalmış kıymetleri okumak çok daha keyif veriyor. tabi bunları kendim için söylüyorum.
    elbet biliyorum var bu şiirin bir sahibi, gün gelip gözlerine bakarak okuyacağım birileri. ama o kadar kıymetli ki kolay kolay sanmıyorum birilerine söylemeyi bu dizeleri.

    Seni böyle seversem asarlar beni
    Bir deniz fenerinin söndüğünü görürsün
    Evlerine kapanır gemiler
    Sis basar bütün limanları
    Seni böyle sevdiğimi bilseler
    Asarlar beni
    Yokluğunu anlatırlar önce bir güzel
    Dudaklarım çatlayınca susuzluğuna 
    Sabah beş buçukta ipe çekerler
    Seni böyle sevdiğimi bilemezler
    Bilseler de bilemezler
    Ay batar
    Gün doğar
    Yer oynar yerinden
    Duyamazlar.. 
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük