filmin alternatif sonunu da izledim ve cast müziğini dinlerken yazıyorum.
kitabı varmış bunun. orda da dünyadaki son adamı taciz eden vampirler varmış. ordan esinlenme var falan filan. neyse. bir post-apokaliptik setting var. ama bu setting the book of eli, 28 days later gibi yıkık, çorak, cansız değil. adamımız şehirde tek başına, şehirde insan namına başka bir şey yok (aslan-kaplan var) ama şehirde ot-ağaç bitiyor, her yer aydınlık, temiz filan, ne bileyim adamımızın evinde 32 senelik taze yemek zulası var, televizyonu var her gün haber izliyor, dolayısıyla elektriği de var, altında arabaları var canının istediği arabayla çıkıp otobanlarda 200'ü görüyor filan. marsıkları saymazsak zevkli bi hayat aslında.
adam filmin başında orduda çüşteğmen ama sonradan alt kimliği doktormuş meğersem. güzel aksiyon da var filmde. klasik son anda kurtulma sahneleri var, kendi aptallığından köpeği kırdırması var. klasik ailesini kaybeden kendini adamış adam var.
filmdeki marsıklardan doktor bey "hiçbir insani tıyneti kalmadı bunların" diye bahsediyor. yani bir nevi zombi gibiler, yemek bulmaktalar. beyinleri çalışmıyor. ancak bir liderleri var. lider "hooooooarg" dediği zaman atılıyorlar, "hhooaarg" dediği zaman geri duruyorlar. alternatif sonda lider daha belirgin bir şekilde fedailerini yönlendiriyor. vilsimit ona "karını alıkoydumdu, al paşam" dediği zaman kucağına alıp gidiyor hatunu, master marsık. neyse şimdi.
yanlızlıktan kafayı yeme duygusu güzel işlenmiş. tek başına yaşayan kişilerin daha iyi anlayabileceği sahneler var. tabi ben ömrüm boyunca tek başıma yaşasam gene gidip marketteki plastik konu mankenine hallenmem, o ayrı. will smith'in özellikle duygu barındıran sahnelerde nigga kafa sallamaları çok alelade.
şu alice braga bi filme de yedekten girmesin kardeşim. (bkz: repo men) oynatacaksanız 90 dakka oynatın şu karıyı. her filme ortasından girip sonunu bağlıyor.
filmin alternatif sonu mutlu son olsun diye zorla bağlanmış gibi. orijinal sonda üzüldük tabi, ama o kadar hayvan laboratuarı sarmışken başka bir son mümkün değildi. kızla çocuğun kaçtığı baca deliği biraz hokus pokus idi.
bir ara enfekte vatandaşların yemek azlığından dolayı ışığa çıkmaya başladıkları söylendi filmde. sonra o konu yarım kaldı. klasik klasik o fikirden de 1-2 aksiyon sahnesi yapılırdı.
post-apokaliptik filmlere hastalığımdan dolayı filmin notunu 6.5'tan 7 yapıyorum.
Yönetmenliğini Francis Lawrence'ın yaptığı, başrolde Will Smith'in oynadığı, 2007 yılı Amerikan filmi. Bundan sonrasında film içeriği vardır. Seyretmeyenlere uyarı!
--spoiler--
Filmin girişi çok etkileyici. Dünyada tek başına kalmış olma fikri bir film için muhteşem. işleniş de hiç fena olmamış kanımca; fakat, Türk filmlerindeki gibi bir son olmuş. Biraz dağınık ve acelece. Filmin girişi beni nasıl bir anda filmin içine aldıysa sonunun da o derece sona hazırlamış olmasını bekledim. Beklenmedik bir şekilde biten film aslında beklentilerimi de pek karşılayamadı. işlenecek bir çok sahne kaldığını düşündüm. Açıkçası köpek - Sam - çok başarılıydı. Amerika sokakları ve yalnızlık duygusu çok başarılı bir şekilde yansıtılmıştı. Yine de tipik bir Amerikan filmi olmaktan öteye geçememiş bir filmdir bence.
--spoiler--
yalnızlık temasını sonuna kadar hissettirmiştir. o dükkana koyduğu cansız mankenlerle konuşması tek dostu köpeği sam olması biraz da ıssız ada olayını anımsattı. filmin tek beğenmediğim yanı sonuydu sanki bir şeyler eksik bitti daha da güzel bitebilirdi.
aslında filmde şu soruyu da kendinize soruyosunuz acaba bir şehirde yalnız kalsam napardım ? tabii ki filmdeki gibi yapamazdık ama bu soruyu kendimize bir soralım napardık?
son zamanlardaki virüslü/zombili konulara merak salmamla birlikte taze taze izlediğim amerikan filmidir.
öncelikle şunu söyleyeyim ki, ilk kez enfeksiyonlu zombili bir film izledim. biraz araştırdım ve mide bulandırıcı fazla sahne olmadığı için izlemek istedim. sonra hadi ordan dedim, yani konu zombi olacak da ortada böğürüp iğrençlik yapmayacaklar he?
ancak istediğim oldu ve zombiler beni sadece ürküttü; tiksindirtmedi. başrolü will smith ve köpeği sam paylaşıyor. ikisi de çok usta bir performans göstermişler. özellikle doktorun(will smith) köpeği hastalanıp öldürmek zorunda kalması beni çok duygulandırdı.
finalini pek beğenmedim yalnız. filmin adı "i am legend" ama efsane olan adam ölüyor. dolayısıyla ismi, "he is legend" olsaydı; anlardık. neyse, sözün özü bu tarz film severler için güzel bir film.
new york gibi şahane bir şehri bomboş, sokaklarında çimenler bitmiş şekilde
göstermesiyle, bünyeme " nasıl çekmişler bunu vay arkadaş" dedirtmiş, ilk 1 saat boyunca da will smith ve köpeğinden başka bir şey görülmeyen güzel film.
insanın koca bi şehirde tek başınalığını gözler önüne seren harika film.
--spoiler--
beni en etkileyen sahne will smith'in gece küvette yatarken dışardan uğultular gelen yerdir. ürkütür insanı.
--spoiler--
bas rolde will smith in oldugu film. ama gecin orada bir köpek vardir. filmde will smith in en sadik dostudur. hadi gecin onu ama su filmde köpegi öldürür senarist ve siz aglarsiniz. tüm dünya gider filmde will smith ölür gikiniz cikmaz ama bu köpege aglarsiniz. cünki o ölemez o yasamasi lazim. kabul edemessiniz filmin uzerinden 3 sene gecer hala yas tutarsiniz. nasil olur bu is demeyin oldu mu oluyor. benim mesela su saat de aklima geldi tekrar neyse. (bkz: tülay geri dön)
Will smith in mutlaka izlenilmesi gereken en guzel filmlerinden biridir. Alternatif son final cekimide vardir ama bana gore diger final sahnesi daha guzel ve etkileyiciydi.