her bireyin bildiği, çok uzak olmadığı, belkide tecrübelerle sabitlediği bir durum vardır; kabağın başa patlaması. ülkemizde koalisyon hükümet-tek iktidar farketmeksizin bu ülkede işçinin durumu bu patlama olayının baş aktörlüğünü üstlenmektir. isteyerekmi yapar? tabiiki hayır. aynaya bakıp söylesenize kaçta kaçımız isteyerek görevler, işler üstleniyoruz ki?
neyse forumlaşmadan ve başlıktan uzaklara yelken açmadan durumun örneği demek lazım. durumun örneği;
Devlet bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak, beşyüz TL maaşla, bir bekçi işe almaya karar verir.
Bir süre sonra düşünülür ;
Peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak
Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere, yediyüzelli TL maaşla, iki kişi işe alınır.
Bir süre sonra
işleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz diye düşünülerek, bin TL maaşla, iki denetmen işe alınır, biri denetim yapar diğeri raporları yazar .
Bir süre sonra
Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek diye tartışılır ve binbeşyüz TL maaşla, bir muhasebeci şefi, bir katip, bir de istatikçi işe alınır.
Bir süre sonra ;
Peki bunlardan kim sorumlu olacak. Diye düşünülür ve 5 bin tl maaşlı bir müdür ve 3 bin TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır.
sorumsuz, sırtınızı döndüğünüzde hemen gevşeyen, iş istiyorum ne olursa yaparım diyerek gelip ardından böyle işin amk. diyen insandır. çalışma şartları ile ilgili bir durum değildir bu, ne kadar imkanı olursa olsun şükretmez, kendi kendine düşünemeyen güdülmeye alışmış, siz koşturmayınca hiç bir iş yapmayan, yüzünüze gülüp arkadanızdan küfreden, bir kaç kuruş fazla verdiğinizde daşağınızı öpen, köylü kurnazı vs.
evet ülkemizde işçi budur istisnalar dışında. o yüzden en başarılı idarecilerimiz hep acımasız kişiler oluyor.
birçokları tarafından bilindiği gibi sadece inşaat, tersane, atölye vb. yerlerde çalışanlara değil, para üzerinden para kazanmayanlara denir. yani fabrika kurmak, bankaya para yatırıp faizi ile yaşamını devam ettirmek, ev, han benzeri gayrımenkullerin kiralarıyla geçinmek vb. uğraşlar için sağlayacak kapitali olmayıp, kapital olarak emeğini kullanan, çalıştığı kadar para kazanan kişidir işçi.
Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan makineleşme ve fabrika usülü seri üretime geçilmesi sonucu emeğini kapitalist sistemde üretim güçlerini elinde tutan kapitalist oligarşilere satmak zorunda kalmış olan emekçinin adıdır. Kendi yolunda işini icra etmeye çalışan işçiler ise cefanın bin türlüsünü çekmektedir. Kapitalistin amele diyerek aşağıladığı tırnağındaki boya , yüzündeki kömür karası , elindeki tebeşir tozu ile eli öpülesi emekçi kişidir.
kanunun tanımlaması ne olursa olsun altta kalan ezilen kişidir aynı zamanda. hem o kanunun türkiye cumhuriyetini de sosyal, laik, demokratik hukuk devleti olarak da tanımladığını varsayarsak, (bkz: geçiniz). dur lan o kanun değildi de anayasamıydı? ne fark eder ki kanunun anası değil mi o?
not: dikkat ettim de kanun da "başkasının yararına" diyerek zaten kopartmış olayı.
genelde amele diye tabir edilen alt kesim çalışanı olarak bilinen kimselerdir.
ancak kanun, Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse olarak tanımlamıştır.
neymiş, işçi alt kesim ezilen insan demek değilmiş...
insan doğuşundan itibaren işcidir, tanrı tarafından dünyaya gönderilen. tek farkı, amacının belirsiz olması, patron'un elini eteğini çekmesi.
bu yüzden kimi içiyor, kimi sevişiyor, kimi hırslarına yenilip zenginlik denen gerçek dışı değerlerle ilgileniyor.
"i'm having trouble sleeping
thinking of what you've said"
(bu da çeşni olsun. dünyaya sevmek için gelenlere.)