Çok uzun bi link oldu ama tam da konuyu açıklayan bi görsel. Türkiye de işçiler ekmeği peşinde. Komünist olanlar deniz gezmiş yılmaz güney che guevera hayranı olan liseli ergenlerdir. Kiz tavlayip ortam yapma derdi iste.
şakası yapılır, karikatürü çizilir falan anlarım da o şakalar üzerinden ciddi ciddi tespitler çıkardığını sananları hakikaten anlamıyorum.
komünist değilim, tek yol devrim zırvalarına da inanmıyorum. ama komünizmin kapitalizm üzerine çok ciddi eleştirileri var ve geçtiğimiz asırda bu eleştirilerin bir kısmının haklılığı da görülmüş olacak ki bir takım düzenlemelere gidilmiş. daha hala burada "işçi ekmeğinin derdinde olm, sizin gibi boş beleş işlerle uğraşmıyo ki" diye öten bebeleri sosyal bilimlerin anlam ve önemini anlamak üzere bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum! şaka amk, açın biraz kitap okuyun lan. hayat össdeki türev integral sorularından, dolar kurunun kaça çıktığından, iddaada kimlerin kazandırdığından ve kate upton'un memelerinden ibaret değil.
otomobil fabrikasında çalışan işçileri düşünün. o işçiler bir günde söz gelimi yüz tane otomobil monte ediyorlar. fabrikada bin tane işçi olsun. bu adamlar on günde ürettikleri otomobillerle her biri kendi otomobiline sahip olabilir. ama olmuyor işte. o adamlar kırk yıl çalışsalar, o otomobili satın alabilecek kadar para biriktiremiyorlardı. işte buna emek sömürüsü denir. kendin ürettiğin şeyi, tüketemiyorsun. evde babanızın aldığı ekmeğin içine annenizin yaptığı rus salatasını doldurunca bile "kimseye vermem, benim sandviçim bu" diyen bebelersiniz. anlamanız lazım bunun nasıl bir his olduğunu.
5 yıldızlı otelde temizlikçilik yapan insanı düşünün bir de. jakuziler, pahalı mobilyalar, muhteşem bir manzara... ama sen bir ömrünü tüketsen, orada bir iki ay konaklayacak kadar para biriktiremiyorsun.
orada çalışan insan, bunu fark edemeyebilir. gramsci de zaten bunu açıklamaya çalışır eserlerinde. (bkz: Antonio Gramsci) ona göre, burjuva sınıfı kendisini ve gücünü meşru kılmak için sınıfsal ayrımı adeta görünmez hale getiren farklı yapılar ve kanallar üretir. mesela dini cemaatleri kullanır, onlara bağışlar yapar. böylece "din kardeşi" vasfı yüklenir. dikkat edin mafyasından, iş adamına, bankerinden, petrol zenginine pek çok zengin insan dini topluluklara, kiliselere, camilere, hayır kurumlarına vs yüklü miktarlarda bağışlar yaparlar. üstelik bunu sırf bilinçli olarak da yapmazlar. belki hakikaten hayır sever oldukları için yaparlar, belki gerçekten de dindar oldukları için yaparlar. ama bu yine de şu gerçeği değiştirmez, burjuva sınıfı bu şekilde sömürü düzenini daha kolayca meşrulaştırır ve onun toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini daha kolay gizler.
bunun neticesinde de işte o işçi, tüm bu yaşanan süreci göremeyebilir. neticede devlet okullarında eğitim almıştır. devlet ona hakim ideolojiyi öğretmiştir hep. belki kendi bulunduğu konumu da "yeteneksizliğine" zamanında karşısına çıkan "şans"ları tepmesine bağlıyor olabilir. peki, bu beni o adam hakkında kafa yormaktan, işçi sınıfının ve sadece işçi de değil, yoksulun, emeği sömürülenlerin (mesela ev hanımları) hakkında kafa yormaktan alıkoyabilir mi?
komünizm ister ütopya olsun, ister distopya; ister romantik bir hayal olsun, ister bambaşka sefil fikirleri arkasında saklayan sahte bir görünüş, en temelinde işte bu sınıfsal ayrışmaları inceler. haklı bulabilirsiniz, ya da bulmazsınız. ama "hakkını savunduğunuzu iddia ettiğiniz işçiler bile size bön bön bakıyor" diyerek komünizm eleştirisi yapmış olmazsınız. sadece konu hakkında hiç bir sik bilmediği halde konuşmaktan çekinmeyen, bayağı bayağı da bir ideolojiyi çökertebileceğini falan sanan bir hödük olduğunuzu gözler önüne sermiş olursunuz.
yoksa şakalar komiklikler falan bunlarda sıkıntı yok, hep birlikte gülüyoruz yani.