hızırla kırk saat

entry3 galeri0
    1.
  1. sezai karakoçun 1967 yılında yayımlanmış şiir kitabı.
    4 ...
  2. 2.
  3. Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
    Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
    Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
    Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
    Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
    Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
    Bunu bana söylemediniz
    insanlar havada uçtu ama yerde öldüler
    Bunu bana öğretmediniz
    Kardeşim ibrahim bana mermer putları
    Nasıl devireceğimi öğretmişti
    Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
    Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini
    nasıl sileceğimi öğretmediniz

    Bir kentten daha geçtim
    Buğdayları yakıyorlardı
    Yedikleri pirinçti
    Birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı
    Sonra birbirlerinden borular gibi çıkıyorlardı
    Pirinçler gibi çoğalıyorlardı
    Atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum
    Öpüp çıkıp gittim yelelerini

    sezai karakoc
    2 ...
  4. 3.
  5. 1.

    bu çok sağlam surlu şehirden de geçtim
    beni yalnız yarasalar tanıdı
    az kalsın bir bağ bekçisi beni yakalayacaktı
    adım hırsıza da çıkacaktı
    her evde kutsal kitaplar asılıydı
    okuyan kimseyi göremedim
    okusa da anlayanı görmedim
    kanunlarını kağıtlara yazmışlar
    benim anılarım gibi
    taşa kayaya su çizgisine
    gök kıyısına çiçek duvarına değil
    kedi yavrularından başka
    - o da gözleri açılmamış olanlardan başka -
    el uzatmaya değer
    soluk alır bir nesne bulamadım
    bir gün daha öldü
    ey batıdaki mağaralar
    beni afyonunuz bağlasaydı da
    uyusaydım
    bu katı bu sert kente gelmeseydim
    bir kaç eski ölünün kemiğini fosforladım
    ışıklarını artırdım bin yıl sonraki çocuklar için
    yaşlı bir adamın şapkasını düşürdüm
    karpuz kopardım
    dağdan taş yuvarladım
    ırmakta yıkandım
    ölümsüz çamaşırlar giyindim
    çivi yazısıyla yazılmış bir taşa oturdum
    yanımdan tak kuran işçiler ve turistler geçti
    çok eski bir şairin (ben miyim yoksa)
    taktım aklıma şöyle bir dörtlüğünü:
    "giydiklerin öyle ölümsüz büzülmüş ki
    seni bardakta kaynayan
    Âbıhayat sandım
    elim uzandığı yerde kaldı"

    şimdi ayı bekliyorum
    ay doğunca onu yerime gözcü bırakacağım

    aradığım bu ülkede de yok

    taşlar hatıra yazılamayacak kadar
    fazla kararmış
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük