Eskiden böyle değildi diye başlanılan anıların özlemcisi insanoğlu: Artık daha hızlı olan dünyanın kendisini saymadığı, onu makineleştirdiği insanoğlu.
Eskiden insan yemek yerdi, şimdi ise atıştırıyor. Önemsenirdi yemek. insan için, en güzel, faydalı, taze ürünler seçilir, yoğun emek harcanarak en güzel tarzda pişirilir, beraber şekilde yenilmesi için servis edilirdi. Şimdi ise yoldan geçerken ağza atılanlardan ibaret yemek yemek.
Eskiden insan beklemenin tadını yaşardı. Ulaşamama süreci vardı. Özlenirdi. Şimdi ise sınırsız ulaşım imkanlarıyla hasret duygusu yok oldu. Ulaşım sınırsız olunca da üzerinde emek harcanmamış, yavan konuşmalar çıktı ortaya hasretin eksikliğinde.
Eskiden planlamalar vardı, sözler vardı. Şimdi ise verilen sözlerinin vaktinde sözün tutulamayacağını söyleyen telefon konuşmaları.
Eskiden terziye giderdi insanlar. Güler yüzle karşılanırdı. Terziyle dost olunurdu. Artık o siz söylemeden sizin isteğinizi bilmeye başlar, onları dikerdi sizin için. Şimdi ise hızla üretilmiş Çin malı tekstile, onların (veya kimse onların) keyfine muhtaç insanoğlu...
Eskiden insan için sanat yapılırdı. Onun ruhuna hitap eden müzikler, nakışlar, yollar... Şimdi ise piyasanın ihtiyacını karşılayan, arz taleplerden ibaret alış verişler.
Eskiden hızlı üretilmezdi hiçbir şey. Yokluk vardı. Yılda bir ayakkabı buldu mu dünyalar onundu insan için. Kıymet bilme vardı.
Evet, dünya hızlandıkça, arabanın camından dışarı bakanın hızdan dolayı net görememesi gibi artık insanoğlunu göremiyor, önemsemiyor. Dalga geçercesine tüm insanlığı birer organizma görüyor. Hepsine aynı muamele uyguluyor. Hızdan başı dönmüş sanki insanın letafetini, zerafetini, tekliğini anlayamıyor. insan da insan olduğunu unutup yolun yolcusu. Sanki ihtiyaç duyduğu için değil de dünya ona yap dediği için yapıyor yaptıklarını. Ve dünyanın onu kale almamasına karşılık, pervane oluyor onun için. Ne kadar garip değil mi?