bugün yıl dönümümüz ve koca 5 yılın sonunda elimde kalan bir damla sevgi ve hüzün. ne diyeceğim 23 yaşında insanım eyvallah dedim. ilk defa kişisel bir his paylaşıyorum. ne gariptir ki bu...
bildiğin bağımlılıktır. söküp atamazsın içinden. bir kere kanına karıştı mı çıkmaz namussuz. akıtsan da o kanı çıkmaz. alkol basarsın ölsün mikrop gibi diye ölmez. geçer gibi olur, yine hortlar. yaşam şeklin olur sonra, sonra iki gözün olur.
iki gözümüzdür hüzün dersin.
Bir kere üzerine giydin mi, üzerinden bir daha çıkarmadığın kıymetli tişörttür. Bazen kirlenince yıkamak suretiyle ara verirsin giymeye. Onda da -mış gibi yaparsın zaten. Hüzünlü değilmiş gibi. içinde kopan fırtınalar dinmez.
"Sorgusuz sualsiz gelip insanın içine yerleşiyor hüzün. Niyesini bilmiyorsun. Zamansız geliyor. Kalabalıkların tam ortasında yaşıyorsun hüznünü. Onlara dahil olmak değil; kurtulmak, uzaklaşmak, tek kalmak istiyorsun. O kadar benimsemiş olacaksın ki kimseye ses etmiyorsun, başkasına tattırmıyorsun hüznünden. Yine her zamanki gibi en iyi eşlikçi Morrissey oluyor. Sonra bir şiir okuyorsun. Bitiyor, tekrar başlıyorsun okumaya. Tekrar, tekrar, tekrar. Her okuduğunda başka bir şiir başlıyor. Okuma yazma bildiğin için şükrediyorsun. Sonrası malum. Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün. O kadar çabuk. O kadar kısa. ''
son zamanlarda bu kelimenin karşılığı bende "yan komşunun kombi borusu" oldu. yada bacası ne boksa.
biz öğrenci evi, adam ailesiyle kalıyo memur sanırım. camdan kafamı uzatıp her baktığımda eski kömürlü
trenlerin bacası gibi resmen. bizimse öğrenci evi, ankara'nın griliğinden zorlukla belli oluyo çıkan duman.
her kıyaslamadan sonra bi' sigara daha yakıyorum talihsiz kaderime.