'hüzün, benim arkdaşımdır' buyurmuşken hz.muhammed(sav) o kadar da korkulacak bir şey olmadığı aşikardır. hüzünlü ve mahsunlaşmış insan vicdanıyla başbaşadır, içimizdeki insanın hala yaşadığını gösteririr belki de, kibri öldürür, nerden gelip nereye gittiğimizi düşündürür, hatalarımızı doğrularımızı görmemize vesile olur. hüzünlenmek, hüzünlebilmek ne de güzeldir.
bir garip aktrist oldu bugun kendisi. bir filmde oynasa tum oskarlari da toplar hem eminim. tek ihiyacim deniz seyriymis gibi indiriyor farkinda olmadan beni bugun modaya. ardindan oynuyor en buyuk oyununu ve buyuk bir ders veriyor. anladigim kadariyla;
Oyle mahzun olacakmisim ki meger; bir yanda marmara bir yanda Canim Istanbul dururken ben boynumu egip kaybettigim bir seyi ararcasina dalip gidecekmisim kayaliklara. Kendime geldigimde buldugum yegane sey ise huzun olacakmis, uyandigimdan bu yana buradayim cigirtkanligi yapan.
En sık yaşadığım duygulardan. Daha az önce istanbulda sonbahar başlığındaki entryleri okurken bile nasıl duygusallastim anlatamam. Istanbulda hiçbir anım falanda yoktur bu arada.
"yeşil bir hasret geçiyordu gözlerinden
gördüm
ne kadar koyuymuş yazgının mürekkebi
adadığım onca kan hiç soldurmadı rengini
bunca yangından sonra
ne ben unutabilirim seni
ne de sen tanırsın beni
bu hüzün böyle
gitti gider". *
Oysa her hüznün ardında umutlar gizlidir. Tıpkı gri bulutların ardında kalan güneş gibi, fırtınanın ardından çıkan gökkuşağı gibi, sevgi gibi, aşk gibi ve dostluk gibi. Bazen yalnızlıktan boğulursun, işte o an, inceden yaşlar süzülür gözlerinden ve unutulduğunu sanıp bir sızı başlar yüreğinde, özlersin sevdanı en derinlerden ah ettikçe sızlar için işte o zaman fırtınaya aldırma, aç perdeni kaldır kepeneği bırak pencerenden yağmurlar dolsun içeriye..
hayatın normal bir anında, aniden tüm ruhunuza yayılabilir.ve aniden içinde bulunduğunuz gerçeklikten alır sizi ve sıkıntılı bir dünyanın kollarına atar. bu dünyada çile dordurursunuz bir süre.süreyi içinizdeki ötekiniz belirler.