hani için kavrulur, rakı balık müzeyyen senar dersin bazen...
hangi şarkıya dönsen gözyaşı, hangi yola baksan uzak... aynanın arka yüzünün göründüğü, gecenin güneşten daha da çok saklandığı günlerin hafif nihavend, hafif hüzzama kaçan en namuslu duygusu...
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
ovayı köpürte köpürte akan küheylan
ve günleri hoyrat bir mahmuz
ya da atlastan bir çarkıfelek
gibi döndüre döndüre
bir mapustan bir mapusa yollandığımız
biz, ey sürgünlerin nazım'ı derken
tutkulu, sevecen ve yalnız
gerek acının teleğinden ve gerek
lacivert gergefinde gecelerin
şiiri bir kuş gibi örerek
halkımız, gülün sesini savurup
bir türkünün kekiğinden tüterken
der ki, böyle yazılır sevdamız
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız...
insanın canı hüzün çeker ara ara... üzülmek gibi birşey değildir. üzülmek gelip geçici. sınavdan kötü bir not alır üzülürsünüz. ertesi sene aklınıza gelir ne kadar çok üzüldüğünüz, dersi alttan alıyorsanız bile gülüp geçersiniz. ölüme de üzülürüz. tanımadıgınız birine üzlüyorsanız 15 gün sonra aklınızda bile olmaz o ruhu kaçıvermiş beden..
hüzün bambaşka bişeydir. gerçek acı soguduktan sonra yerini hüzüne bırakır. eskiden icinizi acıtan sizi şeyler artık acı acı tebesüm etmenize sebep verir. illa acının arkasından gelmez.ilkokulda mahaledeki çocuklarla futbol oynamanız bi hüzünlendirir kimi zaman.. tatlıdır hüzün...**
jane birkin'in sesinden avec le temps'i dinlersin, onun sesinden gainsbourg'u hala özlediğini gözyaşlarindan anlarsin. ama burukta olsa bir gülümseme vardir. matrakliklar hatirlanir, maki sacli houston'a canli yayinda i want funk you demesi gibi seyler hatirlanir.
aslinda o hüzne ortak olarak kendi kişisel hüzünlerinide paylasirsin. o sese ortak olursun. sende eslik edersin güfteye...
avec le temps...
avec le temps, va, tout s'en va
l'autre qu'on adorait, qu'on cherchait sous la pluie
l'autre qu'on devinait au détour d'un regard
entre les mots, entre les lignes et sous le fard
d'un serment maquillé qui s'en va faire sa nuit
avec le temps tout s'évanouit
şarki biter bir sigara daha yakarsin tepeleme dolu kültablasina katkida bulunmak için.
uzaklardan bir ses başlar. italyadan göçme misirda dogma montmatrede bir mezarlikta yatan ve ebedi istihgaratinda yatan ve hayati trajedi olan dalida söyle bu sefer, nostalgie diye...
Nostalgie
Il pleut sur mes rêves et aussi
Sur notre photographie
Et je sais aujourd'hui
Que sa vie
On peut la perdre aussi.
rüyalarina yagar yagmur gri olsa kalbi paletin...
sigara biter sarki biter ve uyku gelir.
sadece beyhude yere bir nagme cinlanir kulaklarda. kaybedilenlere vakur ve metanetli kabulleniştir hüzün....
Et je sais aujourd'hui
Que sa vie
On peut la perdre aussi.
mealimi? eh onu yazalim bakalim:
ve bugün biliyorum
hayatın
onların yitirebileceği...
kahkaha atarken bile araya sinsice girip, belki eskiden sevilenle çokça dinlenen bir şarkıda, belki de sahile dalga vurup da uzun süredir yolun düşmediği küçük bir sahil şehrini hatırlattığında kendini belli edendir.
bir içe çöküş. bütün varlıkların anlamsızlaşması. bilinçaltının karanlık koridorlarından ürkütücü sesler duymak. korku, umutsuzluk ve acıdan mürekkep azı yarar çoğu zarar bir çorba.
geldiğinde gitmeyen, insan ruhunu bir sığınak yerinek barınak olarak kullanan duygu. gözlerini sık sık uzağa daldırır, buruk bir gülümsemeyle eşlik etmeni sağlar, bazı bazı gözyaşı olarak süzülür, hep vardır ve olacaktır.
yaşın ilerledikçe hep oralarda bir yerlerde olduğunu ama keşfetmediğini görürsün, keşfettiğinde ise görmemezlikten
gelemezsin..
dudak kenarlarında gördüm önce hüznünü sonra bakışlarının bittiği yerde. seni öyle sevdim içimden geldiği gibi. ve çok seneler bilmedin seni sevdiğimi. öğrendiğinde sende inanamadın cümlelerime hüznünü bana yansıttın. kaç kere uyardım seni dayanamam kaldıramam diye, dinlemedin. kaldım hüznünün altında.
bana bir şarkı söylüyorsun hep iç sesinden, duymuyorum! bilmediğim notalardan sanırım melodiler tanıdık ama anlamıyorum. içine her ne koyduysan bu şarkının en olmadık yerimden kanatıyor kabuk tutmuyorum. içine ne koydun. kaç kere uyardım seni,kaldıramam bu hüznü diye. dinlemedin. kaldım hüznünün altında.
istersen baştan başlayalım en baştan. bana bir şarkı söyle bağıra çağıra susarak söyleme seni duymak istiyorum. nefesini gönder bana dudaklarıma sarayım ve seni duyayım kokunla. düşlerini gönder bana aynı düşlerde uyanalım. uykunu gönder yastığım olsun sarınayım.
hep hüznünü gönderiyorsun. zamanla geçmiyor yaram kabuk tutmuyor. olur olmadık tüm anlarda kanıyorum. görmüyorsun.
bir şafak vakti bırakıp gittiğin aşkındır hüzün. ben sarılıp düşlerime devam ettim yoluma, sen bir hüzün oldun kaldın kağıt aralarında. uyardım seni ama kaldıramam beni sensiz bırakma diye. dinlemedin. kaldım aşkının altında. gözlerinin altında kalsaydım boğulurdum buna da şükrettim. yol uzun gökyüzüm devam ettim.
ankarada sonbaharın hissettirdiği duygudur hüzün.. bir parkta otururken önünüzden geçen yaşlı bi çift,yere düşmüş yapraklar,bir kedi yavrusudur belkide.
gozume kestirdigim ukteleri benden once doldurmasi nedeniyle yakinda cok pis dalacagim yazar. saka bi yana, hosgelmis. rastladigim kadariyla guzel bir uslubu var.
Bu kelimenin anlamını şiirler anlatmıştır bizlere. Özellikle erhan güleryüz bize hüzün ile dost olduğuna inandırmışdır. Bazen yaşamak gerekir, neyin ne olduğunu görmek için. Böyle bir şeydir.