gecenin 5 inde ders çalışırken şimdi aklıma takılan ve beni birkaç dakika başka bir aleme götüren düşüncedir... eskiden yeni tanışılan ortamlarda yada misafirlikte falan sorulurdu "sizin akrabalar falan hep burda mı?" diye. bir tek iki dayım farklı şehirlerdeydi onun dışında herkesle aynı şehirde hep birlikte olmanın mutluluğuyla "evet evet biz iki dayımlar hariç hep birlikteyiz" derdim. şimdi ramazan ayındayız, misafirle dolup taşan evimizde, bu sene ilk ve muhtemelen son misafirlerimizi ağırladık. bizi bir araya toplayan, dayılarımın buraya gelmesinin en büyük sebebi olan biricik, bitanecik pamuk anneannem bu kış bize veda etti(anne tarafıyla birbirimize deliler gibi bağlıyızdır ama ailenin atası gidince işler bambaşka oluveriyor, iki ayda bir ankaraya gelen dayılar 6 ayda bir gelmeye başlıyorlar...bu bilerek yapılan bir şey değil, gelmek için sebebin azalıyor...), dedem zaten 15 senedir yoktu, babaannemler yazlıktan dönmediler, amcamlarla aptal karısının çirkeflikleri yüzünden görüşmüyoruz hiçbirimiz, teyzem boşandı, eniştem memleketine taşındı, teyzem ve iki kuzenim burda kaldılar ama birisi şehir dışında okuyor zaten, yaz olduğu için şimdi babasının yanında.. gelmesine daha çok var, kız olansa bu sene öss ye giricek izmiri yazıcakmış öyle söylüyor. anne-kız izmire taşınacaklar. bir tek halamlar kalıyor ve annemin amcaları babamın halaları vb uzak akrabalar...
artık doğum günümde çağıracağım kimse kalmadı, ramazanlarda toplanıp 20 kişi iftar yapacağımız birileri, bayramlarda elini öpeceğim, toplanıp birlikte geç saatlere kadar edilecek aile sohbetleri... hiç biri kalmadı.
önceleri akşamları ailecek toplanıp, hepimizin sevdiği diziyi izlediğimiz, birinin içeriki televizyonda a dizisini, diğerinin başka odada bilgisayara kaçtığı, başka bir odada da b dizisinin izlenmediği akşamları özlemeye başlamıştım. şimdiyse birden bire yitip giden ne çok şey oldu böyle diye farkettim. aniden farkettim. canım bu yüzden böylesine yandı şimdi.
bisikletten düştüğümde çizik çizik olmuş, kanayan avuçlarıma bakıp korkuyla ağlarken ben... şimdi ne için ağlıyorum. büyümek hiç bitmeyen bir yolculukmuş.
heyecandan gece davulcudan bile sonra uyuyup sabah kargalardan bile önce uynadıktan sonra hiçbir değişiklik olmadığının farkına varıp beklemeye başlamak.
Yalnizliga ve caresizligime kufrederken, copleri karistirip kagit toplayan cocugun yanindan gectigimde aslinda dertlerimin onunkilerin yaninda bir hic gibi kalacagini anlamak. Yine de kendimi uzulmekten alikoyamamaktir.
genelde çok az insanın farkedebildiği, kimilerinin görmezden geldiği detaylardır.
* mesela... harry potter ve ölüm yadigarları filminde, harry potter'ın o ısrarla baktığı kırık ayna parçası, çoğu izleyiciye hiçbir şey ifade etmese de... hüzünlü, çok hüzünlü bir detaydır. o, harry'e sevgili vaftiz babasını hatırlatan bir hediyeden geriye kalandır...
kadın son bir saattir oturduğu kanepede ve son bir saattir yaptığı gibi avucunun içinde duran parayı tekrardan saymaya başladı...ve oturduğu kanepede yine ağladı sayım işi bittikten sonra.bugün evliliklerinin 1.yıl dönümüydü ve kocasının kopan saat kordonunun yenisini almak için bir türlü parası yetmiyordu.tekrardan tekrardan sanki artacakmış gibi sayıyordu ama yetmiyordu işte.sanki fakirlik darbeyle başa gelmiş gibiydi evlilikleinde.aslında böyle olacağını biliyordu ama sevgi mantığa yer bırakmamıştı onlarda...kadın o kordunu alabilmek için tek yolun en değerli şeyi satmak olduğunu biliyordu ama bir türlü dili dönmüyordu o karara.bir başka yerde onun da kocası aynı hezimeti yaşıyordu.eşi birşey beğenmişti ama o şeyi almaya bir türlü parası yetmiyordu.tekrardan tekrardan sayıyor ama sonuç değişmiyordu...fakirlik...derken kadın o,onu bozguna uğratacak kararı aldı ve evden çıktı...aynı dakikalarda kocasıda o anı yaşıyordu ve o da kararını vermişti.akşam olmuş kocası eve gelmiş herzaman ki gibi akşam sofrasında nelerin yapıldığı konuşulmuştu.derken sıra evlilik yıldönümüne gelmiş çatmıştı...kadın biraz mahçup bir şekilde hediye kutusuna aşık olduğu adama uzattı.acımsı bir gülümsemeden sonra hediyeyi açan kocanın gözleri dolmuştu ve oda hediyesini karısına uzattı.derken kadında avazı çıktığı kadar ağlamaya başladı.adam,up uzun ,simsiyah peri gibi saçlarına,karısının çok istediği o işlemeli tokayı almıştı ve o tokayı alabilmek için kordonu olmayan saatini satmıştı.kadın ise kocasına saat kordonu alabilmek için kuaföre gidip up uzun siyah saçlarını satmıştı.
her gün halkı düzen, ötv ile parmaklayan, maaşlara küfür eder gibi zam yapan,terörle mücadeleyi bırak terörü takip edemeyen,dış politika adına cumhuriyet tarihinin yüz karası olan,yandaşlarını ihya etmekte her şeyden başarılı olan,din tüccarlığında master değil doktora gerçekleştirmiş,bölücü köpeklere taviz üstüne taviz veren,cumhuriyet düşmanı,türk adını ağzına almayan,gazzeyi önemsediği kadar ülkesini önemsemeyen.arabı düşündüğü kadar türkü düşünmeyen bir partiye ya da hükümete halen gidip oy veren ön beyinleri gelişmemiş varlıklarla aynı ülkeyi paylaşmak.
23. Doğum günümde erkek arkadaşım masmavi bir kuş almıştı. Küçücük bebek kus.
Dedim ne şanslı kuş yemi var suyu temiz seviliyor.asla ölmez dedim bu. Sonsuza kadar birlikte yaşarız. Ev kusu neticede ölmez.
Uçmayı bilmiyordu ben de,diğer kuşlardan neyi eksik benim kusum da uçar dedim. Bir nevi annesiydim sonucta ona herşeyi ben ogretmeliydim.
Sonra..
Sonra mavi kuş öldü. Hatta ben öldürdüm. Insan halimle şu ucamayan halimle ona niye uçmayı öğretmeye kalmıştım hala icimde derin yaradır. Ben uçmayı ogreteyim diye çırpınırken hayvan aslında halinden memnunmuş ucmamak için öldü. Sonuçta mecbur değildi uçmaya onu da anlamak lazım. Kuş olurken bile simyacı edasıyla bana ders verdi ya!
Sevgili maçı kuş umarım bir sonraki hayatında kafama sicma özgürlüğüne nail olursun.
her sabah metroda gördüğüm işitme engelli küçük kızın,merakla ve biraz da utanarak konuşan insanların dudaklarına bakması.bir dahakine işaret dilinde kıza günaydın demeyi planlıyorum.