hüseyin rahmi gürpınar

entry57 galeri13
    20.
  1. mahalle kültürünü eserlerinde başarıyla kaleme alan yazar.
    0 ...
  2. 31.
  3. mazhar osman tarafından, çeşitli yazarların öykülerinin derlenerek halka sağlık üzerine tavsiyelerin verilmesi amacıyla hazırlanan sıhhat almanakı isimli kitapta hüseyin rahmi gürpınar'ın "bu da bir tedavi" isimli öyküsü yer almaktadır. bahsi geçen öyküde hipokondri rahatsızlığından muzdarip olan bir karakter vardır. kendisine türlü teşhisler koyup, birçok farklı doktora gider fakat asla sağlıklı olduğuna inanmaz.
    nihayet kendisine amerika’dan yeni gelmiş şayanı hayret hazakatiyle maruf bir doktor sağlık verilir. son sistem tedavisiyle can çekişenleri yakalarından tutup hayata iade ettiği rivayet olunan bu lokman’ın muayenehanesine basri bey kendini dar atar.
    doktorla karşılaşınca vücudunu muayene ettirmek için soyunmaya hazırlanırken bu yeni lokman geniş bir tebessümle onun yüzüne bakarak “zahmet edip soyunmayınız, soyunmayınız. ben hastanın simasına bakar bakmaz illetini anlarım,” der.
    teşhisin bu aniliği önünde birdenbire şaşıran basri bey titrek ve korkak zayıf sesiyle sorar.
    “nedir benim hastalığım?”
    “illetlerin en müthişi!”
    basri bey bütün bütün sararır. düşmemek için raşeli elleriyle oturduğu sandalyenin kenarlarını arar. fakat doktor itminan verici daha açık bir tebessümle hastanın omuzunu okşayarak:
    “korkmayınız sizi kurtaracağım. tedavilerini üzerime aldığım hastalar için ölüm yoktur.”
    basri bey kendini artık tutamayarak bilâ-ihtiyar sandalyeden yere kayar. doktorun karşısında dize gelir. ellerini dua vaziyetinde havaya kaldırarak:
    “aman hazret hastalığımın adı nedir?”
    “hastalığınız o kadar müthiştir ki tıp fenni henüz buna bir nam verebilmekten âciz bulunuyor.”
    “ne diyorsunuz efendim?”
    “evet, müthiştir diyorum. çünkü dünyada vücutları mutasavver ne kadar hastalık varsa hepsi sizde mevcuttur.”
    basri bey minnettar bir heyecanla doktorun ellerine sarılmaya atılarak:
    “büyük tıp üstadı, allah sizden razı olsun. şu zamana kadar hiçbir doktor bu hakikati yüzüme karşı böyle açıkça söylemek lütufkârlığında bulunmamıştı.”
    “vakıa illetlerinin dehşeti hastaların kendilerinden saklanmak tıbbi usuldendir. fakat ben sizdeki marazların topunu birden kökten tedavi edeceğimden katiyen emin bulunduğum için söylüyorum. şimdi dikkatle dinleyiniz: siz kendi kendinizi hasta etmişsiniz, benim delaletimle yine kendi kendinizi iyi edeceksiniz. yaşamak büyük bir ilim, mühim bir sanattır. fakat yaşayan milyarların içinde bu mühimmeye vakıf olabilenler pek azdır, insanların çoğu vakitsiz, kendi kendilerini öldürürler ve bu cinayetlerinden de haberleri yoktur. hayat, sıhhat asıldır, hastalıklar arızidir. bizi bu dünyaya hangi gizli kuvvet gönderiyorsa tabii ömrün son haddine kadar salimen yaşatmak maksadıyla gönderiyor. tabii ömür zannolunduğu gibi yetmiş yaşı değildir. yüz yirmi, yüz otuz belki daha ziyade yıllar yaşamak için doğuyoruz. şimdiki insanların bu hadlerden ne kadar evvel yıpranarak öldüklerini düşünürsek hayatımızı ne derece suistimal ettiğimizi anlarız. hayat bize mevhup büyük bir nimettir. cefa çekilmeyince safa sürülmez derler. vakıa sıkıntıları da hiç yok değildir. fakat bunlara galebe usulleri bilinince sınırın öbür tarafında bitmez tükenmez haz ve neşe cennetleri vardır. bize mevut olan derecesinde hayatın zevk ve saadetlerinden müstefit olmayı bilmeliyiz. bakınız, bana inanınız. sizin cismanî, uzvî hiçbir hastalığınız yoktur. muhayyelenizin icat ettiği hayalî marazların ıstıraplarını çekiyorsunuz. insan korktuğuna uğrar derler. siz ölüm korkusuyla onu miadından evvel üzerinize davet ediyorsunuz. bakınız ölüm deyince bu kelime karşısında nasıl sararıp titriyorsunuz.”
    “hayatta ondan daha korkunç ne var?”
    “irsî emrazdan salimiyetle doğanlar yaşamasını bileydiler hep birer zaro ağa olacaklardı. ölümden mümkün olduğu kadar uzak kalmanın çaresini size öğreteceğim.”
    “nedir? ayaklarınızı öpeyim doktor.”
    “yüzünüzde gayet gamlı, çatık ve her şeye küskün duran bir hypocondrie maskesi var. onu çıkarıp atınız.”
    “bu nasıl kabil olur? yüzümün derisini soyabilir miyim?”
    “deriyi değil, bu ağlamış, abus suratı değiştiriniz.”
    “nasıl?”
    “gülünüz.”
    “bu meyus, bu mustarip halimde?”
    “ye’si kovunuz. neşeyi çağırınız.”
    “eğleniyorsunuz. talep veya ret ile bunun husulü mümkün müdür?”
    “hay, hay… gülünüz diyorum size.”
    “iktidarımın erişemeyeceği bir teklif.”
    doktor hastanın yüzüne küçük bir ayna tutarak:
    “bakınız dudaklarınızın uçları aşağıya sarkık duruyor. bunları yukarıya kaldırmaya uğraşınız. gülmenin ilk hareketi budur.”
    “olur mu?”
    “olur. yüz sinirleriniz felce uğramış değildir. onları istediğiniz gibi işletebilirsiniz. melankoliden mustarip olanlara yapılacak birinci tavsiye budur. ne kadar gussalı olursanız olunuz, gülmeye çalışmalısınız. ilaçla tedaviye imkân bulamadığım sinir hastalarını ben bu mekanik suretle kurtarıyorum. gülünüz. daima gülünüz. kederden, yeisten uzaklaşmanın devası budur.”
    hasta aynaya bakarak dudaklarının uçlarını yukarıya kaldırmaya uğraşa uğraşa çehresinin mağmumiyetini tadile başlar.
    doktor: “şimdi dudaklarınızın uçlarını aşağı yukarı hareket ettirtmekle bütün yüz çizgilerinizde belirecek neşe veya yeis jestlerini tetkik ediniz, insan bir müddet bu idmanla uğraştıktan sonra istediği vakit ağlayıp gülmenin sırrına erilebileceğini anlar gibi olur.”
    şimdi basri bey ailesi, bey, hanım ve çocuk ayna karşısında bu idmana devamla somurtkanlıklarını neşeye tahvile çalışmakla meşguldürler.

    Kaynak:https://t24.com.tr/k24/ya...fePqk6Bkrit-UpBmmQ9SIPpX4
    1 ...
  4. 5.
  5. yüzyılın başındaki istanbul sokaklarını turlamak isteyeceklerin mutlaka okuması gerekli yazarlardandır. ideolojik yanı olmaksızın folklorik unsurların ön planda olduğu "toplumcu" bir yazar olarak dahi nitelenebilir.

    ömer seyfettin ve ahmet rasimle birlikte, halit ziya uşaklıgilin başını çektiği serveti fünunculardan bağımsız bir duruş sergilemiştir.
    0 ...
  6. 6.
  7. Heybeli adadaki köşkü 10 sene önce müzeydi şuan metruk halde.
    1 ...
  8. 21.
  9. çok özel bir romancı.

    bence yaşasaydı kesinlikle gündüz kuşağı bağımlısı olurdu. misal veriyorum tiktok'tan genç erkeklerle flörtleşip kocasını çocuklarını terk eden bir kadının hikayesini, çevreden aldığı tepkileri, kaçışını hazırlayan sebepleri ya da pandemi dönemini, dönemin saçma sapan uygulamalarını, dağda tek başına koyun otlatan çobana bile kesilen cezaları falan o nükteli, kımıl kımıl anlatımıyla yazdığını hayal ediyorum bazen ve günümüzü hüseyin rahmi'den okuyamamak beni çıldırtıyor.
    2 ...
  10. 35.
  11. 36.
  12. islam düşmanlığını kalemine yansıtan vasat yazar.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük