hüseyin nihal atsız şiirleri

entry53 galeri5 video1
    1.
  1. Aşkı, Sevgiyi, Adaleti, Bağlılığı, dürüstlüğü, adamlığı anlatan şiirleridir. ve mükemmel bir edebi uyumla yazılmıştır.

    karanlık

    --spoiler--
    Son ışık söneli nice zamandır;
    Rüyalar! Yeniden önüme düşün!
    Yardan ayrı geçen uzun yıllarda
    Hülyası bulunmaz bir anlık düşün.

    Yayını kalbime Ayzıt asalı
    Başka bir eldenim, katı yasalı.
    Burda koskoca bir gönül masalı
    Kaybolur içinde bir damla yaşın.

    Aşkı için verince bu kadar emek
    Varlıktan sıyrılıp ruh olmak gerek.
    Ey zaman, ey dünya! Geri gelmemek
    Üzere sizler de benimle koşun!..
    --spoiler--

    koskoca bir gönül masalı, kaybolur içimde bir damla yaşım...
    8 ...
  2. 2.
  3. sevgi ve barış şiirleridir.
    kuşlar, kelebekler...
    0 ...
  4. 3.
  5. --spoiler--
    eski bir sonbahar

    Sonbahardı… Seninle geçiyorduk o yoldan;
    Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu.
    Bize yaklaşıyordu.
    Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu.
    Rüzgarların değildi bu musiki, bu hüzün;
    Hatırladın değil mi? Kuşlar ağlaşıyordu…
    Havada bir serinlik…
    Tatlı bir hayal gibi…
    Toprak nasıl meçhuldü tıpkı istikbal gibi?
    O gün tabiat başka bir türlü yaşıyordu.
    Kalbin acı, gözlerin yaşla dolmuştu senin;
    Yapraklar gibi yere dökülüyordu senin;
    O nağme mesafeyi, zaman aşıyordu.
    O bir beste değildi: Kuşlar ağlaşıyordu.
    En hazin şey muhakkak öksüz kalan ocaktır.
    Bu ocak hüzünlerle dolup boşalacaktır.
    Eski bir sonbaharı, küçük kuşları anmak
    Belki veda etmektir sana birkaç satırla…
    Yine bir sonbaharda ordan yalnız geçersen
    Beraber geçtiğimiz serin günü hatırla!..
    --spoiler--
    3 ...
  6. 4.
  7. geri dönen mektup

    Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    Pervane olan,kendini gizler mi alevden?
    Sen istedin,ondan bu gönül zorla tutuştu..

    Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
    Ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
    Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
    Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

    Ey sen ki, kul ettin beni onmaz yakışınla,
    Ey sen ki, gönüller tutuşur her bakışınla!
    Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
    Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

    Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
    Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
    Gözler ki, birer parçasıdır senden ilah’ın,
    Gözler ki, senin en katı zulmün ve silahın,

    Vur şanlı silahınla,gönül mülkü düzelsin;
    Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
    Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
    Bir yüz ki,yapılmış dişi kaplanla hüzünden…

    Hasret sana,ey yirmi yılın taze baharı,
    Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
    Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
    Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!

    Hasret çekerek uğruna ölmek kolaydı,
    Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı..
    Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
    Tek bendeki volkanları söndürse denizler!

    Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma “Kaabil”,
    imkanı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
    Sirretmeye elden seni, bir perde olurdum.
    Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

    Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyordur,
    En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
    Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
    Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik…
    3 ...
  8. 5.
  9. Bütün Türk Gençliğine


    Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
    Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
    Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et;
    Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.

    Iztırap çek inleme... Ses çıkarmadan aşın.
    Bir damlacık aksa da bir acizdir göz yaşın;
    Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın,
    Tek başına dileğe doğru at salmalısın.

    Ezilmekten çekinme ... Gerilemekten sakın!
    iradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
    Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın,
    Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.

    Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
    Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
    Mefkuresinden başka her varlığı unutan,
    Kahramanlar gibi sen ebedi kalmalısın...

    Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak,
    Ne de sıska bir göğse takılan bir çiçeksin;
    Seninde bu dünyada nasibin var savaşmak!...
    Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.

    Yoldaşlık ederekten gökte güneşle, ayla,
    Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova ,yayla...
    Hayata ne biçimde geldinse bir borayla
    Daha sert bir kasırga içinde biteceksin.

    KIZIL ELMA uğruna kılıç çekince kından,
    Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından.
    Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından.
    Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.

    Yüz paralık kurşunla gider “HAYAT” dediğin;
    “ Tanrı yolu” uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
    Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
    Güzel Kızıl Elma’na varmadan öleceksin.

    Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini,
    Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına.
    Işıksız kulübende boranın esişini
    Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.

    Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca;
    Namert bir el arkandan seni vurur kadınca;
    Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca
    Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına...

    Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,
    Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
    Vicdanını “Paris”e, “Moskova”ya satanlar,
    Küfür diye bakarlar senin dualarına.

    Hey arkadaş!.. Bu yolda bende coşkun bir selim,
    Beraberiz seninle, işte elinde elim.
    Seninle bu hayatın gel beraber gülelim,
    Ölümüne , gamına, tipisine, karına...

    Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
    Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
    Savaş... Bunu tadını ey Türk sen bulamazsın,
    Ne sevgili yanında, ne baba ocağında...

    Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara,
    Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara...
    Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara
    “Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında.

    Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra...
    Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara...
    Lenin’den bahsederse karşında bir maskara,
    Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.

    Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
    Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar...
    Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
    Ruhlarımız buluşur elbet “Tanrıdağı”nda...

    Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin ,
    Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da,
    Varsın bütün ömrünce bir an nasip olmasın,
    Yorgunluğu gidermek serin bir su başında.

    Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar ağlamaktan?
    Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak’tan.
    Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan,
    Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında.

    Bir çığ gibi yürürsün bir lahza durmaksızın,
    Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın.
    Duyguların ölmüştür... Tapınılan bir kızın,
    Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında.

    Iztırabı kanına kat da göz kırpmadan iç!
    Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç...
    Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç,
    Bir şeyin olmayacak hatta mezar taşında....

    Hüseyin Nihal Atsız
    4 ...
  10. 6.
  11. bir vedadır bu seda, sade veda...
    1 ...
  12. 7.
  13. türkistan ihtilalcileri türküsü

    Ey, Türkistan, şanlı ülke, güzel anayurt!
    Bir gün gelir kaldırırız yine bayrağı;
    içimizden elbet çıkar yeni bir Bozkurt,
    Yabancıdan geri alır kutlu toprağı...
    Küçük kuşlar bize hergün şöylece çiler:
    Ey ölümle el sıkışan ihtilalciler!
    Size der ki gökten inen kutsi elçiler!
    Siz buldunuz ebediyet denen kaynağı...

    Biz, mezarsız ölüp giden genç atsızlarız;
    Yaramızı suyla yıkar, otla sararız;
    Kimsemiz yok, fakat gönüllerde biz varız,
    Bize şefkat sunmaz hiçbir kadın dudağı...

    Bak Timur’un, Gültekin’in ruhu ne diyor:
    Şanlı günler şimdi efsane diyor,
    it canlı rus vatanını soyuyor, yiyor,
    Ey, büyük Türk haydi artık kaldır sancağı!

    Mazideki zaferlerden kalmadı bir iz;
    Döktüğünüz kanlar oldu bir deniz...
    Birgün elbet yeni baştan birleştiririz:
    Türkmen, Kırgız, Uygur, Başkurt, Özbek, Kazağı.

    Hüseyin Nihal Atsız
    5 ...
  14. 8.
  15. Kahramanlık

    Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
    Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
    Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
    Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

    Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
    Koşar adım gitmeli onların arkasından.
    Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
    ileriye atılmak ve sonra dönmemektir.

    Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
    Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
    Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
    Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

    Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
    Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
    Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
    Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...

    Hüseyin Nihal Atsız
    3 ...
  16. 9.
  17. Kahramanların Ölümü

    Gerilir zorlu bir yay
    Oku fırlatmak için;
    Gece gökte doğar ay
    Yükselip batmak için.
    Mecnûn inler, kanını
    Leylâ’ya katmak için.
    Cilve yapar sevgili
    Gönül kanatmak için.
    Şair neden gam çeker?
    Şiir yaratmak için.
    Dağda niçin bağrılır?
    Feleğe çatmak için.
    Açılır tatlı güller
    Arılar tatmak için.
    Göğse çiçek takılır
    Solunca atmak için.
    Tanrı kızlar yaratmış
    Erlere satmak için.
    insan büyür beşikte
    Mezarda yatmak için.
    Ve……………………
    Kahramanlar can verir
    Yurdu yaşatmak için…

    Şehit Tayyareci Kurmay Yüzbaşı KaMi’nin büyük hatırasına.
    0 ...
  18. 10.
  19. Sarı Zeybek.

    --spoiler--
    Şu dağların meşeleri karanlık,
    Etekleri olur çayır çimenlik
    Kızanlarla burda eder yarenlik,
    “Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır,
    Yağmur yağar, pusatları ıslanır”.

    Sarı Zeybek şu dağların eridir,
    Dağlar onun bütün yoğu varıdır.
    Kendi sarı, bindiği at dorudur;
    Attan inip şu dağlara yaslanır,
    Gözü dalar, bakışları puslanır.

    Sarı Zeybek dağdan dağa taşınır,
    Taşınır da yüce dağlar aşınır.
    Mola verip Gökçen kızı düşünür;
    Efe dağdan köye doğru seslenir,
    Yosma Gökçen sesi duyar, süslenir.

    Sevmesin mi Sarı Zeybek Gökçen’i?
    Yüzü melek, saçı ipek Gökçen’i?
    Bütün Aydın elinde tek Gökçen’i?
    Kız sevmeyen erin gönlü paslanır,
    Paslanırda imil imil yaslanır.

    Padişahın kulağına varırsa,
    Tutun diye devlet emir verirse ,
    Üç yüz atlı, beş yüz yaya yürürse
    Dağlar, taşlar barut ile sislenir,
    Ölen ölür, anaları yaslanır.

    -2-

    Candarmalar genç efeyi sardılar,
    Kırk ölümden beğendiğin sordular;
    Kızanları bir bir yere serdiler.
    Sarı Zeybek kara sürmez şanına,
    Erlik için kıyar kendi canına.

    Nasıl olsa uçar da can, kalır ten;
    Bir ah tuttu şu dağları derinden.
    Sarı Zeybek vuruldu üç yerinden.
    “Yazık olsun Telli Doru şanına,
    Eğil de bak mor cepkenin kanına”.

    Sarı Zeybek gün batarken vuruldu.
    Nabızları yavaş yavaş duruldu,
    Gözlerine kara perde gerildi
    Yiğit başı düşüp kaldı yanına,
    Bakmaz oldu mor cepkenin kanına.
    Sarı Zeybek öldü sanma, diridir;
    O, dağların yine eşsiz eridir,
    Bütün kızlar atık onun yarıdır.
    Vurulmuştur hepsi onun ününe.
    Can atarlar şimdi gerdek gününe.

    Sarı Zeybek şimdi artık masaldır,
    Sanma yıllar şerefini azaltır.
    Yiğitlerin dillerinde meseldir.
    Er kişiler kıyar da öz canına
    Bir damlacık leke sürmez şanına…
    --spoiler--
    0 ...
  20. 11.
  21. Davetiye

    --spoiler--
    Ey benito musolini! Ey gayet yüce,
    italyanlar başvekili muhterem Duce!
    Duydum ki, yelkenleri edip de fora
    Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora.
    Buyursunlar… Bizim için savaş düğündür;
    Din arabın, hukuk sizin, harp Türklüğündür.
    Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa
    Türk eri de öyle gider kanlı savaşa.
    Hem karadan, hem denizden ordular indir!
    Çarpışalım, en doğru söz süngülerindir!
    Kalem, fırça, mermer nedir? birer oyuncak!
    Şaheserler süngülerle yazılır ancak!
    Çağrı Beğ’le Tuğrul Beğ’in kurduğu devlet
    italyalı melezlerden üstündür elbet;
    Bizim eski uşakları alda yanına
    Balkanlardan doğru yürü er meydanına;
    Çelik zırhlı kartalları göklere saldır…
    Fakat zafer sizin için söz ve masaldır…
    Dirilerek başınıza geçse de Sezar
    Yine olur Anadolu size bir mezar.
    Belki fazla bel bağladın şimal komşuna,
    Biz güleriz Cermenliğin kuduruşuna,
    Tanıyoruz Atilla’dan beri cermeni,
    Farklı mıdır prusyalı yahut ermeni?
    Senin dostun cermanyaya biz Nemşe deriz,
    Bir gün yine bec önünde düğün ederiz.
    Söyle, kara gömlekliler etmesin keder;
    Ölüm-dirim savaş bir gün mukadder!
    Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin;
    Fakat yine biz Osmanlı, sen Venediksin!
    Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
    Hayal bütün insanlarda olan bir haldir.
    Bu hayaller zamanları hızla aşmalı,
    Gök Türklerle Romalılar karşılaşmalı!
    Görmüyorsan gönlümüzün içini, körsün!
    Kılıçlarımız kınlarından çıkmayagörsün!
    Top sesleri, bomba sesi bize saz gelir;
    17′ye karşı 44 milyon az gelir.
    Arnavudu yendim diye kendini avut,
    Yiğit Türkle bir olur mu soysuz Arnavut?
    Kayalara çarpmalıdır korkunç türküler!
    Dalmalıdır gövdelere çelik süngüler!
    Sert dipçikler ezmelidir nice başları!
    Ecel kuşu ayırmalı arkadaşları!
    En yiğitler serilmeli en önce yere!
    Kızıl kanlar yerde taşıp olmalı dere!
    Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister!
    Büyük devlet kurmak için büyük kan ister.
    Damarında var mı senin böyle bol kanın?
    Türk’ün kanı bir eşidir lavlı volkanın!
    Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
    Kurulacak yeni Roma boş bir hayaldir,
    Karşısında olmasaydı şanlı “Türk Budun”
    Belki gerçek olacaktı bir gün umudun,
    insan oğlu ümitlerle dolup taşmalı,
    Aryalarla Turanlılar karşılaşmalı.
    Tabiatın yürüyüşü belki yavaştır;
    Hız verecek biricik şey ona savaştır!
    Keskin olur likörlerden ayranla kımız,
    Karnerayı yere serer Tekirdağlımız.
    Yurdumuzun çok tarafı olsa da kuru
    Makarnadan kuvvetlidir yine bulguru…
    Biz güleriz façyoların felsefesine,
    Dayanır mı kırkı bir tek Türk efesine?
    Bizim yanık Fuzuli’miz engin bir deniz!
    Karşısında bir göl kalır sizin danteniz!
    Bizler ulu bir çınarız, sizler sarmaşık!
    “General”ler “Paşa” larla atamaz aşık!..
    Ey italyan başvekili! Ey musolini!
    iki ırkın kabarmalı asırlık kini…
    Hesabını göreceğiz elbette yarın
    Yedi yüzlü, yedi dilli italyanların!
    Irkınızı hiçe saydı Hazreti Fatih.
    Biraz daha yaşasaydı Hazreti Fatih
    Ne Venedik kalacaktı, ne Floransa…
    Hoş geldiniz diyecekti bize Fransa!
    Haydi, hamle kafirindir… ilkönce sen gel
    Ecel ile zaman bize olmadan engel!
    Burada tanklar yürümezse etme çok tasa;
    Süngülerle çarpışmadır savaşta yasa.
    Olma boyle sinsi çakal, yahut engerek!
    Bozkurt gibi, kartal gibi döğüşmek gerek!
    Kılıç Arslan öldü sanma, yaşıyor bizde!
    Atilla’nın ateşi var içimizde!
    Kanije’nin gazileri daha dipdiri!
    Sınırdadır Plevne’nin kırkbir askeri!
    Edirne’de Şükrü Paşa bekliyor nöbet!
    Dumlupınar denen şeyi bilirsin elbet!
    Şehitlerden elli milyon bekçisi olan
    Aşılmaz bir kayadır bu ebedi vatan!
    --spoiler--
    1 ...
  22. 12.
  23. bilim ve felsefe düşmanı, gözünü kan bürümüş hastalıklı bir adamın sayıklamalarıdır:

    --spoiler--
    “Anlamayız hayatı felsefeyle, ilimle,
    Hayat çelik ellerle atılan zar olmalı
    Rahat yatakta ölmek acep olmaz mı çile?
    Kanlı sınır boyları bize mezar olmalı”
    --spoiler--
    3 ...
  24. 13.
  25. ruh hastalığının bir insanda varabileceği boyutları gösterir:

    --spoiler--
    “Kayalara çarpmalıdır korkunç türküler!
    Dalmalıdır gövdelere çelik süngüler!
    Sert dipçikler ezmelidir nice başlar!
    Ecel kuşu ayırmalı arkadaşları!
    En yiğitler serilmeli en önce yere!
    Kızıl kanlar yerde taşıp olmalı dere!
    Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister!
    Büyük devlet kurmak için büyük kan ister!
    Damarında var mı seninin öyle bol kanın?
    Türkün kanı bir eşidir lavlı volkanın!”
    --spoiler--
    1 ...
  26. 14.
  27. sadece vahşi hayvanlar gibi ölmek ve öldürmenin güzelliğini anlatan manyakça şeylerdir:
    --spoiler--
    “Sen ne kadar güzel şeysin ey şanlı ölüm!
    Bizim bütün talihimiz sende saklıdır.
    Ey dünyada her yiğide nişanlı ölüm,
    Zevki sende arayanlar elbet haklıdır.”
    --spoiler--

    daha bunun üstüne söz söylenmez. midem bulandı amk. birini öldürmek istiyorum şu an...
    2 ...
  28. 15.
  29. Anam, babam, karım, kızım eziliyorken
    Dağlar kadar yük altında&; Gel, cevap ver, sen
    Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
    Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

    Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
    Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda&;
    Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
    Sizin için harbederken yedim kurşunu.
    1 ...
  30. 16.
  31. hiç bir koministin ve vatan haini etnik döküntünün anlayamayacağı güzellikteki şiiirlerdir.
    3 ...
  32. 17.
  33. --spoiler--
    dün gece

    Dün gece ne kadar güzeldi alem,
    Göklerin şanlı mehtabı vardı.
    Sevdanın topraktan taştığı bu dem,
    Günah-ı aşkın da sevabı vardı.

    Dağlar birbirine yaslanıyordu,
    Kuşlar çiçeklere sesleniyordu,
    Tabiat gizlice süsleniyordu,
    Eşyada vuslatın serabı vardı.

    Gönlümü göklere açmak istedim,
    Dağları bağrımda koçmak istedim,
    Mehtabı doyası içmek istedim,
    Nurunda sevginin şarabı vardı.

    “O”nu duydum öten kuşun sesinde,
    “O”nu gördüm göğün mor çehresinde,
    Ecza-yi hilkatin her zerresinde,
    Mecnun’un Leyla’ya hitabı vardı.

    Kainat aşk ile gelmişti dile,
    Bülbül şii’r okuyordu bir gonca güle, (*)
    Rüzgarın hıçkıran sesinde bile
    Sevdanın nağme-i rebabı vardı.

    Bitmeyen yolların oldum yoldaşı,
    Dinledim uzaktan munis bir kuşu,
    Benimle konuştu ayın on beşi,
    Sandımki bana bir itabı vardı.

    Gözlerim esrar-ı hüsn ile şaşkın,
    Dolaştım pür-sükun, bi-huzur, coşkun;
    Gönlümde ezeli, layemut aşkın,
    Husüf kabul etmez mehtabı vardı.

    Gönlümde güneşler ve aylar battı,
    Yıldızlar derdime yeni dert kattı.
    Rüzgarlar otlara beni anlattı,
    Her şeyin neşve-i şebabı vardı.

    Dün gece tabiat nasıl vakurdu?
    Allahın da nabzı aşk ile vurdu…
    Yollarda bir garip dolaştı, durdu,
    Elinde sevdanın kitabı vardı.
    --spoiler--
    3 ...
  34. 18.
  35. 19.
  36. Türklerin Türküsü

    --spoiler--
    Dilek yolunda ölmek Türklere olmaz tasa,
    Türk’e boyun eğdirir yalnız türeyle yasa;
    Yedi ordu birleşip karşımızda parlasa
    Onu kanla söndürüp parçalarız, yeneriz .

    Biz Tufanı yarattık uyku uyurken batı,
    Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı.
    Sorsan şöyle diyecek gök denilen şu çatı:
    Türk gücü bir yıldırım Türk bilgisi bir deniz.

    Delinse yer, çökse gök yansa kül olsa dört yan,
    Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
    Yıldırımdan tipiden kasırgadan yılmayan,
    Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz…
    --spoiler--

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/309789/+
    1 ...
  37. 20.
  38. --spoiler--
    Mutlak Seveceksin

    Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
    Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
    Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
    Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...
    Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
    Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
    Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

    Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
    Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
    Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
    Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...

    Ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin...
    Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
    Aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
    Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...
    --spoiler--
    2 ...
  39. 21.
  40. --spoiler--
    Beşeriyet denilen fertlerde
    Var mıdır olmayan ahmak ve alık?
    Bu cihan sanki salaş bir sahne
    Ve piyes maskaralık, maskaralık…
    --spoiler--
    1 ...
  41. 22.
  42. Türkçülük Bayrağı

    --spoiler--
    Türk duygusu her Türkçüye en tatlı kımızdır;
    Türk ülküsü candan da aziz bayrağımızdır.

    Bayrak ki onun gölgesi Bozkurtları toplar;
    Bayrak ki bütün kaybedilen yurtları toplar.

    Nerden geliyor? Tanrıkut’un ordularından!
    Lakin bize bir beyt okuyor kutlu yarından:

    Darbeyle gönüllerde yatan ülkü silinmez!
    Atsız yere düşmekle bu bayrak yere inmez!…
    --spoiler--

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/309789/+
    2 ...
  43. 23.
  44. 24.
  45. damarlarda akan kanı şahlandıran şiirlerdir.
    1 ...
  46. 25.
  47. --spoiler--
    Karışınca gövdem yurdun topraklarına
    Ruhum uçar ırkımızın bayraklarına
    Varlığının sevgisini onlara taşır
    Kendisi de ay-yıldıza belki karışır

    Bir gün gelip ırkımızın gürbüz erleri
    Adım adım dolaşırken kutlu yerleri
    "Vaktiyle bir Atsız varmış..." derlerse ne hoş!
    Anılmakla hangi ruh olmaz ki sarhoş?
    --spoiler--
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük