Türkçülere kemalist diyenlerin veya kemalist olduğunu iddia edip Türkçü olduğunu söyleyenlerin iyice okuması ve Türkçü fikriyatı anlaması gerekmektedir.
Gökçe Fırat gibi devşirmelerin, şener üşümezsoy gibi 70'lerin stalinisti olan sahte "türkçülerin" yarattığı kemalist türkçülük tıpkı kemalizm gibi ucubedir! 50 yıl önce Türkçülere zulmedenler şimdi Türkçü kisvesi takınıp milli manevi değerlerle Türkçü gençlerin fikriyatını bozmaya kalkmaktadır. Türksolu, ulusal parti gibi yayın organlarının Türkçülükle milliyetçilikle ilgisi ve alakası yoktur!
--atsız--
"Kemalizm denilen muazzam safsata kısmen Fransa kısmen de italya ve Rusya'dan alınmak suretiyle dış âlemin bir değil, birkaç merkezine birden bağlı olan, bu suretle diğerlerinden daha çok ve karmakarışık bir şekilde dışarıya bağlı bulunan bir ucubedir."
"Irkçılıkla Kemalizm arasında bir ölçüştürme yapmak gerek irse şöyle denebilir: Irkçılık, bizden olmayanların bize hep ihanet ettiklerini bilmekten doğan tarihi bir gerçeğe, Kemalizm ise otuz yılın yalan dolan propagandasına dayanmaktadır."
"Biz onların Kemalist rejimlerinin her marifetini, tehdidini, iftirasını, hapsini, işkencesini, tabutluğunu ve mezarlığını 1944'te gördük ve şatafatlı Kemalizm'in ne olduğunu anladık."
"Bugün dönme, mason ve Kemalist güruhunun ağzında sakız gibi dolaşan yobazlık kelimesi en çok kendilerine yakışmaktadır: inkılap yobazları... Kendilerinden başka türlü düşünenlere tahammül edemeyen Kemalist ve mason yobazlar."
"Bu millet, vaktiyle olduğu gibi bugün de sırf Tanrının adını yükseltmek için bir savaşa girip er meydanlarında kan ve can harcayabilir. Bu millet, tutsak Türkleri kurtararak en büyük Türkiye'yi (yani Turanı) kurmak için de sınırlara koşabilir. Fakat onların Kemalist prensipleri için kılını bile kıpırdatmaz. Hatta Kemalizm'in çığırtkanları bile Kemalizm uğruna ölmez."
"Bereket versin ki, Fatih'e sövmekte Kemalist yalnızdır. Türk çocuklarının gönülleri her gece onun kilitli türbesinde ihtiram nöbeti tutmaktadır."
"Nerde o mukaddesata saldıran Kemalist inkılapları? Milletin dinine tahakküm artık sökmüyor, değil mi? Ecdat türbeleri artık kilitlenemiyor, Kore ye giden tugayın kumandanı Kuranı öpmekten men edilemiyor, değil mi?"
--atsız--
atsız bey kemalizme isyan eden ilk türk evladıdır. ne gariptir ki bugün dilinden atsız'ı düşürmeyenler ondan daha çok Mustafa kemal hayranlığı yapmaktadır. Garip işler bunlar.
atsız müslüman değildir ancak milletinin dinine saygılıdır. Müslüman türkler de atsız'a saygılıdır.
Dindar kesimin sevdiği bir isim olan cemil meriç de "keşke inanabilseydim." demiştir.
kemalizm önce türkçüleri, sonra komünistleri daha sonra da dindarları ezmiştir. dolayısıyla toplumun tüm kesimleri kemalizmden kurtulmalıdır.
Yine konuyu mabadından anlayan soysuzlar çıkmıştır piyasaya ancak biz yine doğrusunu anlatmaktan geri durmayacağız.
Atsız Ata'Nın eleştirdiği kemalizmdir kurtuluş kahramanı mustafa kemal değil! Kemalizmi Kemalizm yapan Mustafa Kemal değil inönü'dür. Ayrıca Atsız'ın müslüman olup olmadığı bilinmemektedir kendisinin hayatı boyunca "müslüman değilim" dediğine rastlanmamıştır!
kemalizmin köpekliğini yapan yunan artıklarının anlamadığı mevzu. gerçi kuş beyinlilerden ne beklersin. inönü dediğin Adam kemalin en sadık köpeği. ondan habersiz ne yapabilir.
benim soyum sopum bellidir, piç kuruları ona laf atamaz. o ağzını bir yerine sokarım!
Atsız atanın kardeşi olan Nejdet şancar beyin iki makalesini paylaşacam kendine kemalist diyen varsa bi daha düşünsün bizler kemalist değiliz bu Atatürke düşman olduğumuz anlamına gelmez kendisine başbuğ deriz lakin atatürkçülük veya kemalistlik kızıl kırmaların uydurduğu itici düşüncelerdir. buyurun makaleleri okuyun
Bir fikir veya inanç buhranı içine girmiş bulunan Türkiyede, cemiyetimizin bir çok temel fikir meseleleri ile birlikte, yakın çağlar tarihimizin, fikir, sanat ve siyaset alanlarında büyük rol oynamış insanları da, ciddi şekilde ele alıp değerlendirme imkanlarını günden güne daha çok kaybeder hale gelmeye başlamışlardır. Bu yüzden yetişmekte olan nesiller, bir yandan Türklüğün ana davalarını, çok
kere, ters yönlerden değerlendirmeye mecbur kalmak gibi yanlışlara düşmekte; diğer taraftan da, tarihlerinin insanları hakkında yanlış veya eksik bilgilere sahip olmaktadırlar. Soyumuzun temel meselelerinden olan Türk ırkçılığı ve Turancılık, yeni nesillerin büyük çoğunluğunun, asıl mahiyetlerinden pek farklı bildikleri büyük davalardır. Namık kemal ve Ziya Gökalp, birbirlerinden çok farklı hükümlerle gözler önüne serilmekte olan büyük kalemlerdir. Sultan Abdulhamid, kuzey ve güney kutupları arasında dolaştırılan bir hakandır.Yakın yıllarda kendisinden en çok söz edilen bir insan olmasına rağmen, Atatürk de, şahsiyeti kesin sınırlar içinde toplanabilmiş bir kimse olmaktan hayli uzaktır. Bütün bunların sebebi, sadece ilimle fikrin konuşması gereken yerlerde hususi maksatların ve niyetlerin dile getirilmekte olmasıdır. Ve bu böyle devam ettiği müddetçe de, çocuklarımıza, ne milletimizin büyük davalarının gerçek manasını, ne de meziyetlerini ve kusurlarını tam bir tarafsızlıkla ortaya koymak suretiyle, şöhretlerimizin gerçek değerlerini öğretmek mümkündür. Burada, yakın tarihimizin şöhretlerinden birisini ele alarak, bazı maksatlar için, fikirlerin ve insanların nasıl sömürülmeye çalışıldığını ve yine bazı gerçeklerin nasıl tersine çevrilmek istendiğini göstermeye çalışacağız. Bu şöhret, Gazi Mustafa Kemaldir. Mustafa Kemali ağızlarından ve kalemlerinden hiç eksik etmeyenlerin bu konuda en çok kullandıkları söz Atatürkçülük tür. Onun için, önce şu sorunun cevabını aramak gerekmektedir: Atatürkçülük Nedir? Gazi Mustafa Kemal, ne içtimai ve felsefi bir çığır açmış insandı, ne de- mesela Gökalp gibi- büyük bir fikir adamı idi. inandığı ve gerçekleştirmeye çalıştığı fikirleri bir kitapta toplamış bir kimse de değildi. O halde, son yıllarda her fırsatta öne sürülen Atatürkçülük, acaba, , Gazi Mustafa Kemale ait hangi temel fikirlerin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkmış veya çıkarılmış bir fikir sistemi olmaktadır? Bu sorunun cevabını aramadan önce, Atatürkçü olduklarını her zaman tekrarlayan siyasi ve siyaset dışı teşekküllerle, farklı fikir ve inançlara sahip kimselerden bir kısmını şöyle bir ele almak yerinde olur: Türkiyede bir çok siyasi parti var. Bu partilere mensup kişilerin pek çoğu, her fırsatta, hem partilerinin, hem de kendilerinin Atatürkçü olduklarını ileri sürerler. Mesela en büyük siyasi teşekkül sayılan A.P. Atatürkçüdür. En büyük muhalefet partisi unvanını kimseye kaptırmayan C.H.P. Atatürkçüdür. Emekçilerin partisi olduğunu iddia eden T.i.P. Atatürkçüdür. Halbuki bu partilerin belli başlı bir çok ana meselelerinde birbirlerine tamamen karşı fikir ve düşüncelere sahip bulundukları malumdur. Bu karşı oluşun, bazı hallerde, adeta düşmanlık derecesine ulaştığı da bilinmeyen bir şey değildir. Hatta, partilerin birbirleri hakkındaki görüşleri bile, bazen aşırı iddialara veya çok sert hükümlere kadar uzayıp gitmektedir. Kendisini demokrasiye saygılı, kanuncu, hürriyetçi ve halkçı olarak ilan eden A.P., ötekilerine göre kapitalist, kanun çiğneyici, halkı sömüren bir çıkarcılar ve zenginler partisidir. C.H.P., kendi ifadesine göre, kesin sınırı asla çizilememiş bir yerde olan ortanın solunda, karşı iddialara göre ise Moskova yolundadır. A.P. nin de, C.H.P. nin de
tam siper karşısında olan M.P., uzak yakın hiçbir ilgisi gösterilemeyecek bir partidir. T.i.P., kendisine inanmak gerekirse sosyalist, berikilerin görüşüne göre ise Marksist-komünist bir teşekküldür. Sözün kısası, bu partilerin hepsi fikir, inanç, sistem, görüş gibi bir çok yönlerden birbirlerine taban tabana karşı durmaktadırlar. Buna göre, şu soru kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: Birbirlerine, hepsi ötekilerin mezarını kazacak kadar karşı olan bu siyasi teşekküller, nasıl oluyor da, Atatürkçülük denen ve elbette bir takım temel fikirlerden meydana gelmesi gereken fikri sistemde birleşebilmektedirler? Siyasi olmayan teşekküllere ve derneklere gelince; sayıları pek çok olan bu teşekküllerin, belki bir kaçı bir taraf bırakılırsa, onların geri kalanlarının da hepsi Atatürkçüdür. Halbuki onlar da, birbirlerine yakın veya uzak gruplara ayrılmışlardır. Bu sebepten, ehemmiyetli bir iç veya dış hadisede, birbirlerini destekleyen veya birbirlerine karşı gruplara ayrılırlar. Mesela, bir yabancı gemileri bir limanımıza iki gün demirleseler, bu hareket, derneklerin bir kısmına göre bir nezaket ziyareti, bir kısmına göre ise istiklalimize indirilmiş bir darbedir. Bir yabancı memlekette, bir gençlik topluluğunun hayatı felce uğratan aşırı hareketleri, bu derneklerden bir kısmı için dışardan idare edilen ihanet davranışlarıdır. Aynı hadiselerin, birbirine bu derece aykırı yorumlanışı, şüphesiz, derneklerin belli başlı meselelerdeki görüşlerinin ve hareket noktalarının başka başka oluşudur. Ama şu fikirde veya bu inançta birbirlerine ne kadar olurlarsa olsunlar, bu, Atatürkçülükte, hepsini hemen birleşmesine bir engel teşkil etmemektedir. Şahıslarda da aynı şey görülmekte değil midir? A.P. genel başkanı Demirel Atatürkçüdür! Mustafa Kemali on iki yıllık milli şeflik(!) adı verilen keyfi idaresi zamanında asıl kabrine koydurtmayan; üstelik paralardan ve pullardan resmini kaldırtan ismet inönü de Atatürkçüdür! Mesela Osman Bölükbaşı Atatürkçüdür. Dr. Azizoğlu Atatürkçüdür. Yeminli Aydın Yalçın Atatürkçüdür. Gazete başyazarları ve fıkracılar da öyledir: Mustafa Kemalin yazı yazmasını yasakladığı Ahmet Emin yalman Atatürkçüdür. Ahmet Eminle kıyasıya mücadelesi malum olan Falih Rıfkı Atay Atatürkçüdür. Atatürk devrinde çıkan kanun gereğince, babası Yunus Nadinin aldığı Abalıoğlu soyadını kullanmamakta yıllardan beri inat eden Nadir Nadi Atatürkçüdür. ilmi rafa koyup, günlük dünya işleriyle uğraşan gazete makalecisi profesörler Atatürkçüdür. Sözün kısası, Türkiyede dağ taş Atatürkçüdür. O kadar ki, şimdiye kadar bir biçimine getirip duyurmamış olmalarına rağmen başta Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş gibi büyükler olmak üzere, üçüncü kümeye varıncaya kadar, spor klüplerimizin başkanlarının ve idarecilerinin ve hatta futbolcuların da Atatürkçü olduklarından şüphe edilemez. Bu durum karşısında, şu sorunun cevabını aramak, artık, bir an önce yerine getirilmesi gerekli bir vazife halini almaktadır: Fikir, düşünce, inanç, meyil, siyasi veya iktisadi görüş ve daha bir çok yönlerden aralarında en küçük bir yakınlık bulunmayan; aksine pek çoğu ülkü, dava, veya menfaat ayrılığı gibi çeşitli ehemmiyetli cihetlerden birbirlerinin karşısında ve hatta bazıları birbirlerinin can düşmanı durumunda görülen o kadar teşekkül, o kadar insan, nasıl oluyor da, Atatürkçülük denen fikirde hemen can kardeşi ve hatta daha da ileri, adeta yapışık kardeşler haline gelebiliyorlar? Böyle bir netice insan düşüncesine, insan mantığına aykırıdır. Yüz bin kere, milyon kere aykırıdır. Bu imkansız bir neticeyi mümkün kılabilecek ise, olsa olsa bir tek şart düşünülebilir. O da, her cinsten insanı, manevi çatısı altında toplayabilen Atatürkçülüğün, bu günün dünyasında mevcut bütün fikir,inanç ve sistemlerin birbirine karışması veya karıştırılması ile meydana gelmiş bir çıfıt çorbası olmasıdır. Böyle bir şeyin kabulü ise, şüphesiz , Gazi Mustafa Kemale yapılabilecek hakaretlerin en bayağısı olur. Buna göre, yıllardan beri gürültüsü yapılmakta olan Atatürkçülük hakkında verilecek hüküm, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: Atatürkçülük diye ileri sürülen şey ciddi bir fikir değildir, sadece bir edebiyattır! Evet Bu günkü Atatürkçülük gürültüsü sadece bir edebiyattır., hem de, Mustafa Kemal ile hiçbir ilgisi bulunmayan bir edebiyat Atatürkü gerçekten seven; sevmese de, sahip bulunduğu meziyetler dolayısı ile kendisini takdir eden,; yahut, Türkün son kalesinin kurtarıcısı o büyük ordunun başkumandanı bulunduğu için, evet sadece bunun için Ona karşı içinde bir saygı taşıyan bir Türk, bu manasıyla, asla Atatürkçü olamaz.
Çünkü Atatürkçülük, sadece , Gazi Mustafa Kemal ile ilgisiz bir fikir değil, aynı zamanda onu, bir takım sinsi ve maksatlı düşünce ve fikirler için birbir paravan olarak kullanmaktadır da Evet, Atatürkçülük, Gazi Mustafa Kemalin heybetli varlığını siper yaparak, o siperin arkasından kendi adi çıkarlarını, siyasi ihtiraslarını veya Türklük aleyhindeki melun fikirlerini kolayca, rahatça ve hatta şirretçe söylemenin, yazmanın adından başka bir şey değildir. Öyle olmasaydı, hürriyetçisinden diktacısına, sosyalistinden kapitalistine, solcusundan komünistine, renksizinden Türklük düşmanına kadar o yıllardan beri o kadar kişi Atatürkçülük taslayıp durabilirler miydi? işte Atatürkçülük edebiyatında tek gerçek budur.
Gerçekten Atatürkçülük diye bir fikir olabilir mi? Elbette olabilir. Gazi Mustafa Kemalin; üzerlerinde ısrarla durduğu, devlet ve millet hayatında tatbik etmek istediği belli başlı fikirler, prensipler, sistemler ciddi bir şekilde tespit edilip bir araya getirilirse, böyle bir fikirler ve sistemler topluluğuna Atatürkçülük adı verilebilir. Bir fikri kangren haline gelen bugünkü Atatürkçülük edebiyatına kesin olarak son vermek ve Gazi Mustafa Kemali çıkarcı siyasilerin, şarlatanların ve Türk düşmanlarının elinden kurtarmak için tek yol da, işte budur. Atatürkün belli başlı fikirlerini, prensiplerini ve inançlarını böyle bir ciddi maksatla derleyip toplamak pek güç bir şey de olmaz. Çünkü bu iş için gerekli ciddi kaynakların çoğu kitap ve müessese olarak ortadadır. Mesela hayatı boyunca yaptığı konuşmaların belki de hepsi denebilecek kadar büyük kısmı basılmıştır. Hayatının son altı yılını kaplayan tarih ve dil kurultaylarının zabıtları ile bu kurultayların ve diğerlerinin ana hedefleri olan kitaplar elimizdedir. Üniversite ve yüksek okullarda okutulan inkılap tarihi derslerinin notları kitap haline getirilmiştir. Kurduğu veya kurdurduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Antropoloji Enstitüsü, Tarih Kurumu ve Dil Kurumu gibi teşekküllerin kuruluş gayeleri ve Atatürk zamanındaki çalışmaları da bilinmeyen şeyler değildir. Bunlara, bu derece bilinmeyen meseleler ve konulardaki fikir ve düşüncelerini eklemek de o kadar zor olmaz. Çünkü, Türkiyede,hakkında en çok kitap ve yazı yazılan insan Mustafa Kemaldir. Bu kitapların büyük kısmı şöyle böyle şeyler olsa bile, içlerinde değerli olanlar da vardır. Ciddi bir araştırıcı bunların değerlisiyle şöyle böylesini ayırt edebileceği gibi; bütün ön hükümlerden ve nezaket ve zaruret neticesi olarak söylenmiş siyasi sözlerden uzak kalmayı da bilebilir. işte, Atatürkçülük denilebilecek fikir ancak bu şekilde ortaya çıkmış olur. Atatürkçülük denilebilecek fikirler topluluğunda yer alacak temel unsurlardan bir kısmı, Mustafa Kemalin hayatının son yıllarındaki, birbirini tamamlayan davranışlara yön veren harekelerdedir. Üniversite ve yüksek okullarda okutulan inkılap tarihi dersleriyle, liseler için hususi olarak yazdırılan meşhur dört ciltlik tarihten ve Birinci Tarih Kurultayı zabıtlarından vereceğim bazı örneklerle, burada, bunlardan bir kısmına temas etmek istiyorum. Liseler için hazırlanmış tarih kitaplarının birinci cildinin <IRK> başlıklı bölümünde, Türk Irkından bahseden parçada şu satırlar yer alıyor:Tarihin en büyük cereyanlarını yaratmış olan Türk Irkı, benliğini en çok muhafaza etmiş bir ırktır. ..Görülüyor ki, tarihte en çok göze çarpar bir birlik arz eden Türk Irkı daima hakim olan bariz uzvi vasıflarıyla, dimağın en kuvvetli mahsulü olan harslarıyla, tarihi müşterek hatıralarıyla, aynı zamanda bu günkü millet tarifine de en uygun büyük bir cemiyettir. Bütün tarihte böyle büyük bir ırkı, millet halinde görmek bilhassa zamanımızdaki insan heyetlerinin pek çoğuna nasip olmayan büyük bir kuvvet ve büyük bir şereftir. (Tarih:I, istanbul 1931, Devlet Matbaası, 20. sh.) Aynı kitabın Büyük Türk Tarih ve Medeniyetine Umumi Bir Nazar başlıklı bölümünde, Türkün anayurdu nun sınırları şöyle çizilmektedir: Büyük Kadırgan (Kingan) dağlarından Baykal Havzasına, oradan Altay dağları boyunca itil havzasına vararak, Hazar Denizi havzası, Hindikuş, Pamir, Karakurum, Karanlık Dağlar yolu ile ve Sarı Irmak ile tekrar Kingan Dağlarına ulaşan çizgi içinde kalan mıntıka Türkün anayurdudur. (Aynı eser,25-26. sh.) iç kapağında Maarif Vekaleti Milli talim ve Terbiye Dairesinin emriyle 30.000 adet basıldığı belirtilen bu kitap liselerin birinci sınıfına aittir. Atatürkün sağlığında, hatta ölümümden sonraki bir iki yıl liselerimizde tek kitap olarak okunmuştur. Bu satırlarla, Türk Irkı ve bu ırkın anayurdu hakkında, körpe dimağlarda uyandırılmak istenen fikrin mahiyeti ve esası, yine Atatürk zamanında üniversitelerimizde ve yüksek okullarımızda devamlı olarak okutulan inkılap tarihi derslerinde bütün açıklığı ile ortaya konmuştur. Bu esas, Türkçülük ülküsünün Türk Birliği (Turancılık) ve Türk ırkçılığı prensiplerinden pek farklı bir şey değildir. Rahmetli Mahmut Esat Bozkurtun, inkılap tarihi dersleri notlarından meydana gelen ve istanbul Üniversitesi inkılap Enstitüsünün 160 sayılı kitabı olarak çıkan Atatürk ihtilali adlı eserinde bunun reddi imkansız bir çok delili vardır. işte onlardan birkaç örnek: Türk Birliği üzerine: Atatürk, Divan Edebiyatı ve onun muakkipleri elinde kaybolmaktehlikesine maruz kalan Türk
Diline, bir muazzam hamle ile, giderek eski vahdetini ilan edebilecek bir kuvvet aşıladı ki, yalnız bu günkü Türkiye için değil, yarınki Türk dünyası, Türk birliği için de en radikal bir teminattır." (Mahmur Esat Bozkurt, Atatürk ihtilali, istanbul 1940, 310-311. sh.) Türk Milletine gelince; Sibiryalardan, Baykal gölü kıyılarından tutunuz da; iran, Rusya Azerbaycanlarından, bütün doğu Türklüğünden ta Akdeniz kıyılarına kadar yayılan Batı Türkleri birbirlerini anlamakta zorluk çekmezler. (Aynı eser, 311. sh.) Türk Birliğinin bir gün hakikat olacağına imanım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. (Aynı eser, 191. sh.) Ben de Türk Birliğine bundan fazla inanıyorum. Onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacaktır. Dünya sükununu, bu fasıllar içinde bulacaktır. (Aynı eser, 191. sh.) Türk Irkçılığı üzerine: Bir ihtilal hangi millet hesabına yapılırsa, mutlaka o milletin öz evlatları eliyle yapılmalı ve onun elinde kalmalıdır. Mesela Türk ihtilali Öz Türklerin elinde kalmalıdır. Hem de kayıtsız şartsız (Aynı eser, 228. sh.) Türkün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden iyidir. Geçmişte Osmanlı imparatorluğunun bahtsızlığı, ekseriya mukadderatını Türklerden başkasının idare etmiş olmasıdır. (Aynı eser, 228. sh.) .. Türk devleti işlerinde Türkten başkasına inanmayalım. Türk devleti işlerinin başına öz Türkten başkası geçmemelidir. " (Aynı eser, 266. sh.) Tarih diyor ki: Devlet işlerinin başına, devletin kurucusu olan kavimden başkaları geçince o devlet inkıraz bulur. Yani millet istiklalini kaybeder. Misal mi istersiniz? işte Abbasiler, işte Endülüs, işte Osmanlılar! Yeni Türk Cumhuriyetinin devlet işleri başında mutlaka Türkler bulunacaktır. Türkten başkasına inanmayacağız (Aynı eser, 446-447. sh.) Bu sözler, yıllarca, yüksek öğrenim gençlerine Atatürk ihtilalinin felsefesi, esası, ruhu diye söylenmiştir. Esasen Mustafa Kemal devrinde, Onun benimsemediği ve istemediğifikirlerin, kendisinsin vazifelendirdiği yakınları tarafından gençliğe telkin edilmesine elbette imkan yoktu. Tarih kurultaylarındaki fikri havanın da bundan, bunlardan farklı olmadığını, kitap halinde yayınlanmış zabıtlar ve hareketlerden anlamak mümkündür. 1932 de Ankara toplanan Birinci Tarih Kongresinden bazı şeyleri bilmek bunu ortaya koyacaktır. 1932 de Ankara Türk Ocağında toplanan bu kurultayda dikkati bilhassa çeken bir husus, millet kelimesinin adeta kaldırılıp yerine ısrarla ırk sözünün kullanılması ve hemen her konuşanın Türk ırkının büyüklüğünü ve üstünlüğünü ileri sürmesidir. Kurultaya katılanlardan Afet inan ve Dr. Reşit Galipin konuşmalarından vereceğim küçük misaller bunu gösterecektir.Afet inandan parçalar: Burada bir meseleyi açıkça ortaya koymak isterim. Orta Asyadan ve oradan yetişen ve çoğalan ve başlı başına bir kültür yaratan insan kütlesinden bahsederken tek bir ırk düşünüyorum. Ve onun adına Türk diyorum. Orta Asya yaylalarının otokton ahalisi, tek bir ırk manzumesi halinde teşekkül etmiştir. Çünkü başka kandan ve tipten hiçbir halkın gelip barınmasına, yurtlarının hudutlarındaki tabii manialar yüzünden, on binlerce yıl imkansız olmuştur. (Birinci Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1932, 31. sh.) Türk Irkı anayurtlarında yüksek kültür mertebesine varırken, Avrupa halkı vahşi ve tamamen cahil bir hayat yaşıyordu. (Aynı eser, 41. sh.) Mustafa Kemal devri maarif vekillerindenDr. Reşit Galipin Türk Irk ve Medeniyet Tarihine Umumi Bir Bakış başlıklı konuşmasından: .. Yani kudret ve kabiliyet kaynağı harikalı soyun evlatlarıyız." (Aynı eser, 110. sh.) Her asıl manada cevheri tükenmez Türklük kanı taşıyanlar, bundan şüphe edemezler. (Aynı eser, 161. sh.) Türk Birliği, yani Turancılık meselesine gelince: Kurultayda geçen bir hadiseyi ve bu münasebetle Şemsettin Günaltayın yaptığı konuşmayı bilmek, bu konuda hükme varmak için kafi gelecektir. Birinci Tarih Kongresinde, tarihi gerçeğe uymayan bir teze karşı çıkan Prof. Zeki Veli bir di Toganın fikirleri Atatürkün isteklerine karşı sayılarak tartışma konusu olmuş ve sonunda Şemsettin Günaltay, Zeki Velidiyi Türk Birliği ne engel olmaya çalışmakla suçlamak suretiyle susturma yoluna sapmıştı. Prof. Zeki Veldiyi, vaktiyle Rusyada yapılan bir kongrede Türklerin birleşmesine engel olmak iddiasıyla suçlama yoluna sapan Şemsettin Günaltanın şu sözleri, bu konukonudaki gerçeği ortaya koymaktadır: Acaba Zeki Velidi Bey aynı rolü bu kongrede de mi oynamak istiyorlar? Fakat emin olsunlar ki bu kongrenin etrafında toplananların dimağlarında milliyet ateşi fışkırıyor. Bu ateşin karşısında her gayret, her teşebbüs erimeye mahkumdur. (Aynı eser, 600. sh.) Atatürkün, fikri vasıflarından birisi de kızılların kafatasçılıkla gülünçleştirmeye çalıştıklarıkonudaki gerçeği ortaya koymaktadır: Acaba Zeki Velidi Bey aynı rolü bu kongrede de mi oynamak istiyorlar? Fakat emin olsunlar ki bu kongrenin etrafında toplananların dimağlarında milliyet ateşi fışkırıyor. Bu ateşin karşısında her gayret, her teşebbüs erimeye mahkumdur. (Aynı eser, 600. sh.) Atatürkün, fikri vasıflarından birisi de kızılların kafatasçılıkla gülünçleştirmeye çalıştıklarısuretiyle antropolojik çalışmalara (yani kafatasçılık hareketlerine) bizzat kendisi de katılmıştır. Bir gece ismet inönünün de kafasını ölçtüğü, ancak inönünün kafa ölçüleri Türk kafa ölçülerine pek uymadığı için kendisine takıldığı yolundaki rivayetler, antropolojik çalışmalara verdiği ehemmiyetin delilerinden biri olarak gösterilebilir. (Atatürkün, çok kişinin kafasını ölçtüğü bu alet, bugün, Anıtkabirdeki Atatürk Müzesinde, diğer malzemeleriyle birlikte, çalışma masası üzerindedir) Mustafa Kemalin, komünizm karşısındaki tutum ve davranışı da, bu arada, unutulmamalıdır. Komünizmin, Rusyada iktidara gelişinden bir süre sonra bu melun fikrin mahiyetini kavrayan Atatürk, ondan sonra hayatının sonuna kadar bir komünist düşmanı olarak yaşamıştır. Bu bakımdan, bu cephesi de, Atatürkçülüğü meydana getirecek unsurlar arasında yer alacak çaptadır. Aşağıda ki sözler, Mustafa Kemalin bu cephesini ortaya koyan vesikalardan bir kaçıdır: ..Bolşevizme gelince, onun bize nüfuz etmesini önleyen dinimiz, ananelerimiz ve sosyal bünyemiz göz önüne alınırsa, bu doktrinin memleketimizde hiçbir şansı olmadığı anlaşılır. .... içtimai nokta-i nazardan dini kaidelerimiz bizi bolşevikliği kabul etmekten alıkoymaktadır. Hatta Türk Milleti, lüzumu halinde ona karşı savaşmaya hazırdır. Biz ne bolşevikizi , ne de komünist; ne biri, ne diğeri olmayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız. Bu sözler, komünizmin nasıl bir insanlık düşmanı korkunç ve melun bir fikir olduğunun henüz tamamen anlaşılmış yıllara aittir. Mustafa kemal, komünizmin Türklük için nasıl korkunç bir tehlike olduğunu anladıktan sonra, ona karşı daha sert cephe almıştır. 1928 yılı Ağustosunda Eskişehir istasyonunda yaptığı tarihi konuşma bunun en açık delilidir. Bu konuşmadaki: Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her göründüğü yerde ezilmelidir. Sözü ise Atatürkün komünizm düşmanlığını pek açık şekilde ortaya koymaktadır. işte ATATÜRKÇÜLÜK denilebilecek şey, ancak, Mustafa Kemalin benimsediği ve tatbik etmeye çalıştığı bu gibi fikirlerin, tamamen tarafsız bir şekilde tespit edilmesiyle ortaya çıkabilir. Bu yapılmadıkça, Atatürkçülük, şimdiki gibi, adi bir şekilde bir Atatürkü Sömürme Oyunu olmaktan ileri gidemeyecektir.
hep söylediğim gibi. kamal atatürk gerçek ve iyi bir türkçüdür. ancak romantik ya da idealist değil, pragmatist bir türkçüdür. zaten bu pragmatizmle, ayaklarının yere sağlam basmasıyla başarılı olmuştur.
ha, ismet inönü'den beri kemalizm sürekli tahrif ediliyor. altı ok tek tek yok ediliyor. en son elde laiklik kalmıştı, onu da kemal kılıçdaroğlu piç etti. kaldı elimizde ideolojisi ya da çizgisi olmayan kitle partisi chp.
dileyenler kamal atatürk'ün türkçü söylemlerini google'da bulabilir.
Atatürk mason değildir. Bu araştırılmadan kulaktan duyma söylemlerle inandığınız şeylerden vazgeçin. Bize her zaman öğretilen resmi kayıtlarda geçen Atatürkün 09.05de ölümü de masonların belirlediği saattir. Yanlış haırlamıyorsam olay şöyleydi:
Atatürkün yaveri anlatıyor. " Ata için çareler tükenmiş ölümünü bekliyorduk. imam başında Yasin okurken ben de kapısında bekliyordum. Saat gece yarısını geçmişti. iki doktor geldi. Atatürke her zaman ilaç veren doktorlar.Onlar ilaç verdikçe Ata daha kötüye gidiyordu. içeriden imamı cıkardılar. Beş dakika sonra dışarı çıkarak haberi verdiler. Daha sonra öğrendiğime göre Atanın kanında sülfür çıkmış fakat örtpas edildi." Okuyalı uzun zaman oldu. Aklımda kalan cümleler bunlar . Sulfur masonlar tarafından Atat7rke enjekte edilmistir. Fatih sultan mehmedin de ölümü bu şekildedir. Sağ elini göğsune koyması ise masonlugu simgelemez. Aksine göktürklerde kağanlar otururken o şekilde otururlar. Tarihini tahmin edilenden çok daha iyi bilen Ata bu konuda da yanlış anlaşılmıştır. Atsıza gelince Atatürk ile aynı amaç yolunda zıt fikirlere sahip olmak onları ters düşürmüştür. Atatürk tüm insanlar barış içinde yaşasın hepsi kardeş olsun derken Atsız Türkün Türkten başka dostu yok demiştir. Bu yüzdendir iki büyügü karsılaştırıp çatışmalar çıkarmak.
--spoiler--
"Türkiye halkları" diye bağırıp soygunculuk yapan geri zekalı bir anarşiste "ikinci Atatürk" diyen haysiyetsiz insanlar görüldü. Atatürkçülükten başka hiçbir prensip tanımadıklarını söyleyenler, Atatürk'ün adını unutturmak için elinden geleni yapan, para ve pullardan, resmi dairelerden resimlerini kaldırtan, mezarını yaptırtmayan inönü'yü milli kahraman ilan ederek Anıtkabir'e gömdürdü. Milli düşmana kardeş diyen alçaklar çıktı."
--spoiler--
--Atsız--
- Nerde o mukaddesata saldıran Kemalist inkılâpları? Milletin dinine tahakküm artık sökmüyor, değil mi? Ecdat türbeleri artık kilitlenemiyor, Kore ye giden tugayın kumandanı Kuranı öpmekten men edilemiyor, değil mi?
-Bu millet, vaktiyle olduğu gibi bugün de sırf Tanrının adını yükseltmek için bir savaşa girip er, meydanlarında kan ve can harcayabilir. Bu millet, tutsak Türkleri kurtararak en büyük Türkiye'yi (yani Turanı) kurmak için de sınırlara koşabilir. Fakat onların Kemalist prensipleri için kılını bile kıpırdatmaz. Hatta Kemalizm'in çığırtkanları bile Kemalizm uğruna ölmez.
-Bugün dönme, mason ve Kemalist güruhunun ağzında sakız gibi dolaşan yobazlık kelimesi en çok kendilerine yakışmaktadır: inkılâp yobazları... Kendilerinden başka türlü düşünenlere tahammül edemeyen Kemalist ve mason yobazlar.
--atsız--
atsızcılarda kemalistleri en az biz milliyetçiler kadarda sevmez. kendi halinde takılır bu kemalistler.
kemalizm bu ülkenin veba mikrobudur. devletin içinde veba mikrobu olamaz. tedavi yöntemini bulmak için beraber hareket etmek elzemdir. sonra kendi aramızda hangi fikir münasiptir onu tartışabiliriz. ama öncelikli hedef içteki hainleri temizlemek olmalıdır.
bu arada nihal atsız'ın ''başkomutan mustafa kemale hayranım ama devlet adamı atatürk hoşuma gitmedi'' dediği belgelerle sabittir. dalkavuklar gecesi adlı bir kitabı vardır ki kimileri ismet inönüye atfetsede alenen mustafa kemalin devlet adamlığı ve yanındakiler eleştirilir.
Atsız'ın Atatürk düşmanı olduğunu söyleyip, söküp atmak, KAzım KArabekir'in Atatürk düşmanı olduğunu söyleyip söküp atmaya benzer.
Biz Türkçülerle kemalistlerin arasındaki en büyük fark şudur ki, biz Türk büyüklerini, vaktinde birbirlerine olan eleştirileri, husumetlerinden ötürü koparıp atmıyoruz. Bizim koparıp attığımız tek kimseler, tescilli vatan hainleridir.
O yüzdendir ki, ATatürk ile karşı karşıya geldiği halde Enver Paşa'yı, ya da Beyazıt ile karşı karşıya geldiği için Timur'u bir kenara atmıyoruz. Biz hepsinin kendi şekillerinde bu millete hizmet etmek arzusu ile yola çıktıklarını bildiğimiz için onları severiz.