Firavun olarak bilinen Mısır kralları, eski Mısır’ın çok tanrılı batıl dininde, kendilerini ilah olarak kabul etmekteydiler. Allah, hem Mısır halkının hak dine karşı batıl bir sistemi benimsemiş olduğu, hem de israiloğulları’nın köleleştirildiği bir dönemde, Hz. Musa’yı elçisi olarak Mısır kavmine göndermiştir.
Ancak eski Mısırlılar başta Firavun ve çevresi olmak üzere- Hz. Musa’nın hak dine davetine rağmen putperest inançlarından vazgeçmiyorlardı. Hz. Musa, Firavun’a ve yakın çevresine sakınmaları gereken şeyleri açıklamış ve onları Allah’ın azabına karşı uyarmıştı. Buna karşılık onlar isyan edip Hz. Musa’yı delilik, büyücülük ve yalancılıkla suçlamışlardı.
Firavun ve kavmine çok sayıda bela verilmesine rağmen, onlar Allah’a teslim olmamışlar; Allah’ı tek ilah olarak kabul etmemişlerdi. Hatta başlarına gelenlerden ötürü Hz. Musa’yı sorumlu tutarak, onu Mısır’dan sürmek istemişlerdi. Allah Kur’an’da, Hz. Musa ve beraberindeki müminlere şöyle buyurmaktadır:
Musa’ya: ‘Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz’ diye vahyettik. Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
“Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur. Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler. Biz ise uyanık bir toplumuz” (dedi).
Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık. Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
işte böyle; bunlara israiloğulları’nı mirasçı kıldık. Böylece (Firavun ve ordusu) Güneş’in doğuş vakti onları izlemeye koyuldular. (Şuara Suresi: 52-60)
Kur’an’da bildirildiği üzere, bu takibin ardından iki topluluk karşı karşıya geldikleri sırada, Allah denizi yararak Hz. Musa’yı ve onunla birlikte iman edenleri kurtarmış, Firavun ve kavmini ise helaka uğratmıştır. Kur’an’da Allah’ın iman edenlere bu yardımı şöyle bildirilir:
“Bunun üzerine Musa’ya: “Asanla denize vur” diye vahyettik. Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa’yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk.
Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.” (Şuara Suresi: 63-68)
Bu konuyla ilgili olarak ingiltere’de British müzesinde ki Firavun zamanından kalma 6 nolu Mısır papirüsünde şöyle denilmektedir:
“Sarayın beyaz odasının muhafızı, kitaplarının reisi Amenamoni’den kâtip Penterhor’a:
Bu mektup elinize ulaştığı vakitte ve noktası noktasına okunduğu zaman, kalbini müteessir edecek bir halde olan acıklı felaketi, dalgalarda boğulma felaketlerini öğrenerek kalbini kasırga önündeki yaprak gibi en şiddetli ıstıraba teslim et.
Musibet şiddetli, zaruret birden bire onu zabdetti. Sular içinde uyku, canlıyı acınacak bir şey yaptı. Reislerin ölümünü, kavimlerin efendisi şarkların ve garpların kralının mahvolmasını tasvir et. Sana gönderdiğim haber hangi habere kıyas edilebilir?”
işte bu yazıtta Mısır firavununun denizde boğulduğu açıkça anlaşılmaktadır. Yani 6 nolu Mısır papirüsü Kur’an’ın verdiği haberi tasdik etmektedir. Kur’an’da geçmişle ilgili bildirilen olayların, günümüzde tarihi kanıtlarla aydınlanması kuşkusuz ki Kur’an’ın önemli bir mucizesidir.
firavun'a tuzak kurmuş. savaşmak için onun yanına gitmeden önce nehre set kurmuş ve adamlarını başına dikmiş. Sonra firavun ve adamlarını buraya doğru sürüklemiş, kendisi geçtikten sonra setin kapağını açmalarını istemiş ve malum sonuç.
edebiyat dili abartı, mecaz ve benzetmelerle doludur. insanlar tuhaf birşey duyduklarında buna hikayeler eklemeyi sever. evet aslında musa peygamber nehri böldü, bizim baraj kurarak böldüğümüz gibi.
din literatüründeki bütün hikayeler böyle abartılı anlatımlara dayanır. bunları 'bilimsel gerçekler' diye insanlara dayatmak edebiyattan ve din dilinden anlamamak demektir.
Bilimsel olarak herhangi bir kanıtı olmayan ama mucize olarak inandığımız hadise.
Hadise ile ilgili olarak firavunun kızıldenizde bulunan secde eder vaziyetteki cenazesini kanıt olarak gösteriyoruz.
Azıcık tarihi ve dini bilgisi olan bilimsel kanıt diye uğraşma gayretine girmez.
Mucize denen şeyin bilimle alakası yoktur.
Ebabil kuşlarının yanan taşları taşıyabilmesi de bilimsel olarak açıklanamaz.
Bunlara inanırsın yada inanmazsın, bütün mesele bu.
Ki yanlış hatırlamıyorsam morgan freeman'ın sunduğu bir yapımda bu olayla ilgili araştırma yapılmış ve herhangi bir delile rastlanmamış.
Frank'in götünden papirus uydurup, doğrulamaya çalıştığı efsanedir.
Cahil olduğu için papirusların nasıl kodlandığını da bilmiyor, 6 numaralı papirus diye bir şeyler saçmalıyor. Nasıl olsa müminler Allah u akbar diyerek dediğine inanacak, bir tanesi bile gidip kontrol etmeyecek.
Aynı efsane ile ilgili başka bir yalan daha vardı ve garip bir şekilde mümin gazetecilerden birisi gidip, doğrulamaya kalkmış ve de yalan olduğunu ortaya çıkarmıştı. Sonra başına gelenleri bilen bilir.
Frank madem böyle bir papirus var, onca tumturaklı cümleler arasında, olayın hangi firavunun başına geldiği yazmıyor muymuş? Diyelim ki yazmıyor, papirusun tarihi karbon 14 metodu ile belirlenmemiş mi? Madem bu kadar bilgilisin bu bilgileri de versen?
Bunların türlü yalanları dinlerine dayanak yapmaya çalışması son derece mide bulandırıcı. Hayır, inancına göre Allah'ın dininin senin yalanlarına ihtiyacı mı var? Allah rızası için yalan sıkınca sevap point mi kazanıyorsun? Yahu hakkın kendisini savunmak için yalan batılına neden ihtiyacı olsun? Bu kadar çok yalan sıkma ihtiyacı hissettiğinize göre sakın hak yerine batılı savunmaya çalışıyor olmasanız?
aklımı kullandım. akıl, doğanın yasaları böyle bir şeyin olamayacağını söylüyor..
efsanelere, hayallere, hikayelere, akıl almaz işlere inanmadınız diye sizi yakacak bir tanrıdan zaten fazla bir şey beklemeyin..
sizden rasyonel olmanızı istemeyen sizden hayalperest olmanızı isteyen bir tanrıya sakın ola inanmayın...
sakın böyle bir hataya düşmeyin... sakın! sakın!!!
Bu yaşanan bilimsel olarak imkansız diyenlere 63638252538493935. kez bunun bir mucize olduğunu, mucizenin ise Allahın özel bir durumda doğa yasalarını aşan hadiseler yaratması anlamına geldiğini hatırlatmak istiyorum.
Kaldı ki doğa yasaları aşılmadan bile Allahın emri ile doğru zamanda doğru yerde bulunarak da bir çeşit doğa olayıyla anlatılan hadise tam olarak anlatıldığı şekilde yaşanmış olabilir.
6 nolu papirüs diye birşey olabilir, olmayabilir, bilimsel olarak kanıtlıdır yada değildir. Müslümanın buna ihtiyacı yok,
ayrıca geçmişte yaşanan büyük doğa olayları, felaketler gökyüzü olaylarının tamamı belgeler de yer alacak diye bir zorunluluk mu var? Hayır böyle bir zorunluluk yok.
Ben bir Müslüman olarak kuranın anlattığına kesinkes inanıyorum bitti. Olay özü budur.
Kanıt yok diyenler, olamaz diyenler, aklınca dalga geçenler mucize kelimesinin anlamını da işin içine katarak düşündüğümüzde saçmalıyorlar.
ilahi olduğuna inanılan bir haber, doğa yasaları aşıldı ve o an için 2 artı 2 beş yaptı diyorsa inançlı olmayan birinin tek diyebileceği ben buna inanmıyorum olabilir. Olamaz demek, imkansız demek, saçmalık demek mantıksızdır. Anlatılan şey zaten doğa üstü. Bunu anlamak bu kadar zor mu.
Ben de firavunun cesedi bulundu yalanına sıra ne zaman gelecek diyordum, aha da geldi bile...
Yahu yazdıklarınız kuru kalmış, "firavunun(!) cesedi"nin dehşet fotoğrafları var, onu da yükleseydiniz de küffar altına doldursaydı!
Ahan da önceki entrymde belirttiğim, mümin fakat her nasılsa dürüst ve araştırmacı bir mümin olan gazetecinin başını yakan da bu iddianın yalan olduğunu ortaya çıkarması oldu.
Nedir, ne değildir anlatacak mıyım? Tabi ki hayır. işte kendilerinden biri anlatmaya çalıştı, olmadı, Neil Armstrong ayda ezan sesi filan işitmediğini soruldukça hala söyler durur, işe yaramaz, kaptan kusto ne mucize keşfettiğini, ne de Müslüman olduğunu anlatayım derken ömrünü tüketti, yine boşa çaba...
Bir dinin imanlıları sizin gibi olacağına hiç olmasın daha iyi, O din için daha hayırlıdır... Hem kendinizi hem de dininizi küçük düşürüyorsunuz a nohut beyinli gerzekler!
Kraliçenin öğle yemeği bile kayıt altında olabilirken mö fi tarihinde yaşanmış, üstelik anlatılana göre herkesin öldüğü bir doğa olayı tabi ki kayıt altında olmayabilir. Hatta kayıt altında olmaması daha beklenilir birşeydir.
Fakat bu olayın şahitlerini mısırlılar arasında aramak, mısırda kayıt yok demek ayrı bir mantıksızlık. Olayın diğer tarafı israiloğlulları ve Tevrat o dönemden kalma, kimine göre yazılı, kimine göre sözlü aktarılmış bir kaynak. Değişen yerleri olabilse de tevratın en büyük hadisesi bu kızıldenizin yarılma hadisesisidir. Gayet konu hakkında malumat sahibi olunacak bir kaynaktır, gayet o dönemden kalmadır. Yok sayılamayacak bir kaynak.
Kraliyet ailesinin yaşamının detayları var diye yazının henüz icat edildiği dönemde tüm fertlerinin sular altında kaldığı söylenen hadisenin mısır kaynaklarında olması gerektiğini söylemek abesle iştigaldir.
Hepsi bir kenara inamayabilirsin ama yanlıştır diyemezsin. Yanlış buluyorum diyebilirsin inanmıyorum diyebilirsin. Yanlıştır cümlesinde inanan ile kötü bir ilişki kurmuş oluyorsun. Sen yanlışa inanıyorsun demiş oluyorsun buna gerek yok.
şüphesiz doğru olan bir gerçektir. ayetlerde bunu doğrular nitelikte..
“Bir gün de denizi ikiye ayırıp sizi kurtardık, Firavun ailesini de gözünüzün önünde boğduk.”(Bakara suresi 50. ayeti celile.
başka bir ayeti de gösterelim.
“Musa’ya; “Kullarımı gece yola çıkar; sizin peşinize düşülecektir” diye vahyettik. Firavun hemen kentlere toplayıcılar gönderdi. “Bakın, bunlar bölük pörçük birkaç kişi! Ama bize karşı kin ve nefretle dolular. Biz tedbirli bir topluluğuz” dedi. Böylece Firavun’u ve yandaşlarını bahçelerden, pınarlardan ayırdık, Hazinelerden ve değerli ikametgâhlardan da. Öyle oldu. israiloğullarını onların yerine geçirecektik. Gün doğarken onların peşine düştüler. iki topluluk biri birini görünce Musa’nın beraberindekiler : “kesin yakalandık” dediler. “Asla” dedi Musa; “Rabbim benimledir, bana bir yol gösterecektir.” Bunun üzerine Musa’ya “değneğinle denize vur” diye vahyettik. Hemen deniz yarıldı. Yarılan her parça koca bir dağ gibi oldu. Öbürlerini o yerde onlara yaklaştırdık. Musa’yı ve beraberinde olan herkesi kurtardık. Sonra öbürlerini suya batırdık. işte bu olayda kesin bir belge vardır. Ama onların çoğu inanacak değillerdi. Senin Rabbin elbette güçlüdür; ikramı boldur.”(Şuara suresi)
Bu arada bunlar tam nüshalar değil. En eskileri sadece birkaç paragraf bilgi içeriyor.
Son olarak, hiçbir dini metin o dinin çıktığı dönemden nüshaları olsa bile hiçbir şeye kanıt olmaz. Zira belli amaçlarla yazılmışlardır. Yazılanlar ancak bağımsız ek kanıtlarla desteklendiği taktirde doğru kabul edilebilir.
Bu kriter sadece dini metinlere için değil, diğer eski metinler için de geçerlidir. Misal prokopius'un yazdığı "gizli tarih" içindeki jüstinyen dönemine ait her iddia tartışmasız doğru kabul edilmez. Zira kendisi jüstinyen'e düşmandır.
Tacitus okursanız, tanrılar ve onların sayısız doğaüstü işleri hep Romalıların üstündedir, bazıları kendi döneminde yaşanılmış olup, insanlar şahit olmuştur. Şimdi ne yapmak gerek? Tacitus'un dediklerine güvenip, roma tanrılarına mı tapalım?
musa peygamber'in yaşadığı iddia edilen dönem: mö 13. ve mö 14. yüzyıllardır.
ve bu zaman diliminden çok önceleri icad edilmişti yazı. (mö 3500)
yani yazı icad edildikten yaklaşık 2000 sene sonra geçtiği iddia edilen bir olay tabi ki kayıt altında olacaktır ve kayıt altına alınmalıdır.
musa kimdir?
firavun bir kehanet sonucu tüm erkek çocukların öldürülmesini emrediyor, musa'nın annesi de onu bir sepet içinde nil nehrine bırakıyor, daha sonra bu sepeti firavunun kızı, yahut kraliçe buluyor ve musa'yı sahipleniyor, musa da firavun sarayında firavunla kardeş gibi büyüyor daha sonra isyan ediyor ve israiloğullarının başına geçiyor vesselam...
tüm semavi dinler musa'nın hikayesini böyle anlatır. kuran'da da böyle geçer değil mi?
işte bu hikaye çalıntı bir hikayedir. apaçık hırsızlıktır. araktır...arakçılar, iyi okuyun şimdi...
"Ben Agade'nin Kralı Büyük Sargon!"
"Annem Yüksek Bir Rahibe idi.
Babamı Bilmiyorum.
Yüksek Rahibe Annem Beni Gizlice Doğurdu.
Beni Bir Kamış Sepete Koydu. Onu Ziftle Kapladı.
Beni Nehre Bıraktı. Dışarı Çıkamayacaktım.
Nehir Beni Sürükleyerek Su Çekici Akki'ye götürdü.
Akki Beni Sudan Çıkardı. Kendi Oğlu Gibi Büyüttü Beni."
(M.Ö 2334- 2279)
musa'nın yaşadığı iddia edilen tarihten bin sene önce yazılmış bu satırlar.
kimin için akad kralı büyük sargon için...
sargon'un annesi bir rahibe idi ve rahiplerin tecavüzüne uğrayarak sargon'a hamile kalmıştı. (amk dincileri alayı pislik insanlar işte)
rahibe kadın bunu kimseye söyleyemezdi, zira kendisine kimse inanmazdı.
sargon'u gizlice doğurdu ve tabanını ziftle kapladığı bir sepet ile onu dicle'ye bıraktı.
dicle kenarında onu saray cariyelerinden biri buldu, kraliçeye götürdü, kraliçe'nin erkek çocuğu olmuyordu bebeğe kıyamadı ve onu saraya aldı.
ne var ki sargon kimsenin memesini emmiyordu, dörtbir yana tellaklar çıkarıldı ve sargon'un meme emeceği bir kadın arandı.
sargon'un öz annesi rahibe manastırdan kaçarak bu işe talip oldu ve sargon'u emzirmeye başladı. böylece sepet içinde nehre bıraktığı oğluna kavuşmuş oldu.
sargon sarayda iyi bir eğitim gördü, bir prens gibi yetiştirildi.
çok güçlüydü, iyi bir savaşçıydı, büyüdüğünde kral Urzababa'nın en güvendiği komutan haline geldi, hatta kral sefere giderken başkenti ona emanet etmişti.
sargon yetişkin bir erkek ve güçlü bir savaşçı olduğunda annesi ona bütün gerçekleri anlattı.
sargon bu olanlar karşısında müthiş bir öfke ve nefrete kapıldı.
kendisine bağlı askerlerden bir ordu kurdu ve "baba" dediği kral urzbaba ile savaşarak onu mağlup etti.
yönetimi ele geçirdi, manastırı bastı ve annesine tecavüz eden tüm rahipleri öldürdü...
işte, akad kralı sargon'un hikayesi.
musa'dan tam bin yıl önce...
tüm mitolojisini sümerlerden, akadlardan araklayarak kitap yazmış adamlar, kalkmış musa'nın denizi 2'ye böldüğüne, muhammed'in ayı ikiye yardığına inanmamızı, inanmıyorsak da saygı duymamızı bekliyorlar.
ulan sizin kutsiyet yüklediğiniz ezan bile, habeş kralıezana'nın bildirisi anlamına geliyor.
daha dininizi bilmiyorsunuz, bize din satmaya, milyonları afyonlamaya çalışıyorsunuz hala. zibidiler sizi...
bi gidin aslanım, cehaletinizde boğulun...
Herkes cahil bi siz bilgilisiniz. Ya siz dünyanın tüm bilgilerine sahip olsanız ne olur ki. Siz daha kendi inandığınızın ne olduğunu yada sahip olduğunuz bilgiyi anlatmak ile insanların inançları üzerinden insanlara saldırıp hiç gerek yokken sinirlerini bozmak arasındaki farkı bile anlayamamış insanlarsınız. Doğru Bilgiye sahip olsanız kaç yazar.
Bunun yanında tevratın kimine göre yazılı(tevrata inananlar), kimine göre sözlü bir kaynak olduğundan zaten bahsettim.
Ayrıca yaşandığı anlatılan olayda ölen tarafın tamamı ölmüş detayı verilirken kaynağın ölenler arasından beklenmesinin mantıksız olduğunda bahsettim. Anlatılan olay böyle. Hayaletleri mi gelip anlatacak.
Neyse tengire göre herkes cahil. Tamam abi tek sensin, kralsın, herkes mal bi sen iyisin. Süpersin hipersin. Yazını okumadım bile. Böyle bir tarzın yazısını neden okuyayım ki.
Ulan hepsini geçtim bulunan başka dinlerin yada efsanelerin kaynakları da sağdan soldan dinlerden hikayelerden aparılıp yazılmış buluntular olamaz mı, kulaktan kulağa yaşamaya devam eden bir Sümer yada akad efsanesini bin yıl sonra biri yahudi anlatıları ile harmanlanmış kendince birşeyler yazmış olamaz mı, yada sözlü anlattılar binlerce yıl içinde birbiri içine girmiş olamaz mı, noterden telif hakkı mı alınmış.
Siz daha tarihi belgeler içindeki hiçbir bilginin kesin kabul edilemeyeceğini, her olasılığın mümkün olduğu gibi basit bir gerçeği bile anlamaktan aciz gibi duruyorsunuz ama herkes cahil.
Bi siz akıllısınız, bi siz okudunuz, bi siz akademik eğitim aldınız. Sizin gibi düşünmeyen herkes cahil.
Musa tarihi belge de yok.
Yapma ya.
isa da tarihi belgelerde yok.
Doğumunu 0 kabul edersek yani 2000 yıl önCe isa'ya ait tek yazılı belge yok.
Şaka yapmıyorum.
O yıllara ait resmi yazılı hiç bir belge de isa'dan bahsedilmez.
Hemen çıkarım yapalım isa yaşamadı o zaman.
Hadi az daha ileri gidelim hz. Muhammed'e ait ilk yazılı belgeler nerede.
Pardon ama o da yok.
Tengirsel mantık.
O zaman o da yaşamadı.
Oğuz kaan destanında oğuz kaan doğdu konuştu.
Hz. isa ile aynı mucize.
Yoksa.....
Neyse gevşeklik bu kadar.
Dini hikayeler tarihi bilgi değildir.
Öğüt verici hikayelerdir.
Kapiş.
Hz. Adem milattan önce 5000-6000 arası yaşamış olmalı dini metinlerde.
Sizce bu mantıklı mı.
Konun tek çıkışı benim bakış açım.
Yoksa haybeye anlatırsınız.
Günümüzde olsaydı farklı bir mucize gerçekleşirdi muhtemelen. Zira o zamanlar "Gel-Git" olayı insanlar tarafından bilinmiyordu. O zaman yaşanan büyük bir ihtimalle Gel-Git olayıydı.
Edit: gerçekten dert olmuştur. Geberip gitmiştir kafirler. Darısı ataları bu boğulan kafirler olan torunlarının başına.
Ben kur'an'da ne yazıyorsa aynen olduğuna inanıyorum. Çünkü;
"1.) doğru hüküm vardır.
2.) bilgi, doğru hükümdür.
3.) bilgi, bilen'e muhtaçtır.
4.) bilen vardır.
5.) bilgi, bilen'in bilmesiyle var edilir: bilen, bilgiyi var edendir. bilgi, bilen tarafından sürekli var edildiğine göre; bilen, var eden'dir.
6.) bilen ve var eden, her şeyin bilen'i ve var eden'idir.
7.) ancak zamanı, mekanı, gökleri ve yeri kuşatan her şeyin bilen'i olabilir.
8.) zamanı ve mekanı, gökleri ve yeri kuşatan -şüphesiz- en yüce'dir, en büyük'tür, tek'tir.
9.) bilen ve var eden; en yüce'dir, en büyük'tür, tek'tir.
10.) en büyük, en yüce ve tek olan -şüphesiz- tek tanrı'dır, allah'tır." ispatı ancak kur'an'dan esinlenilerek yapılabilir.
o zaman şöyle de bakmak lazım; ayetlerde "seni cesetinle saklayacağız" ifadesinin günümüz karşılığına bakınca, antik mısır'da dünyada hiçbir millette görünmeyen mumyalama ritüeline denk geliyoruz, mumyalar ortada, o halde denizle ilişkilendirilen kavram su denizinden ziyade -belki zaman- başka bir bilgiye işaret eder ve mumyalar bu bilgiye erişemeyen insanlar. musa'nın bir mezarı dahi yoktur, böyle mucizevi bir peygamberin ki israiloğulları için kutsallığı ortadayken ve bunlar bilimde o vakit dahi yol almış bir kavimken üstüne düşünülebilir.
keops'un merkez koordinatının ışık hızı olması bile günümüz düşüncesiyle açıklanabilecek bir şey değil, şu yoktur demek cahillik olur, biz anlayamıyoruz, mesele bu.
sığ kafalar gidip tv izlesin. dizi, film, yarışma bakın, yormayın aklınızı. çocuk yapın onunla oynayın.
Önce bir tosuncuk gelip, sövüyor, üstüne ayet okuyor, sonra başka bir tosuncuk çıkıp, mumyalamanın mısırlılar dışında başka hiç bir toplumda yapılmadığını (öyle miymiş? bak sen!) söylüyor, üstüne "keops'un merkez koordinatlarının ışık hızı olması" (seni yetiştiren, geçer not veren tüm öğretmenlerine hürmetler) gibi bir şeyler saçmalıyor, daha da yetinmeyip ana babasının kendisini peydahlamasına vesile talihsiz alışkanlıkları herkese tavsiye ediyor!
lan oğlum sizi bana sayı ile mi veriyorlar, cahil müptezeller.
cahilliğinize dayanamıyorum dedikçe siz cahilliğinizi kusuyorsunuz.
ben musa'nın hikayesi, akad kralı büyük sargon'dan araklanmış diyorum. cahil müptezel kalkmış "sargon'un hikayesi, musa'nın ölümünden yıllar sonra asurlular ve babiller tarafından yazıldı" diye yazmış. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2183023/+
cahilsiniz bir susun bari. aptallığa yatın her zaman yaptığınız gibi, bakın misal aptallığa yatanlar var, ne güzel adam yazmış "bu benim inancım" diye. yani yalan da olsa, arak da olsa adam inanıyor susuyor bu yüzden.
ama bazılarınız hem cahil, hem hala iddia ediyor.
ben yıllardır sizi rezil etmekten bıktım.
akad kralı saron'un, daha doğrusu büyük sargon'un hikayesi, tevrat'ın 4 ana kaynağından biri olan elohist'te geçer.
elohist nedir, tora nedir, talmud nedir, kabala nedir, bunları yıllar önce işledik biz. her gelen yeni nesil müptezel için aynı konuları tekrar tekrar yazamam kusura bakmayın.
semavi dinler araktır, musa'nın hikayesi de araktır.
iki cümleyi bir araya getirmekten aciz insanlara daha fazla laf anlatmak anlamsız.
aşağıdaki değerlendirmem üstüne bilgisiz bir yazar arkadaşımız kendince saçmalamış.
şu fotoğrafa iyi bakın, mobilden tam ortalayamadım ama beyni olan için kafi bir görüntü. keops piramiti'nin merkez koordinatı ışık hızına denktir, bu da mı efsane?
düşünmeyi bilen insan ki çoğunuzdan bahsetmiyorum, mısır kültüründe derin bir bilgi olduğunu ama bir zaman sonra bu bilginin kaybolduğunu anlayabilir. burada musevilerle ilişkilendirilebilecek konular var.
diğer tespitlerim ise başka birçok bilgiye dayanarak yaptığım çıkarımlardır, benim görüşümdür.