mezhepler Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v) vefatından sonra görüş ayrılıklarıdan dolayı ortaya çıkmıştır. peygamberimiz yaşadığı zamanda bütün sorulan sorulara açıklık getirmiş bu yüzden herhangi bir görüş ayrılığı oluşmamıştır ancak vefatından sonra sorulan sorular alimden alime göre farklı cevaplanmış, insanlar da bu alimlerden birine uyarak sorunlarını halletmişlerdir, böylece mezhepler ortaya çıkmıştır.
bu yüzden Hz.muhammed mustafa (s.a.v) döneminde mezhepler yoktur.
ayrıca Hz.mehdi (a.s) peygamberimizin soyundan olduğu için yeryüzüne gelince bütün hak mezhepler kalkacak aynı peygamberimiz dönemindeki gibi mezhepler olmayacaktır.
mezheplerde farzlarda ayrılık yoktur. sünnette ve bazı uygulamalarda ayrılık vardır. şafiilerde ufak bir kanama abdesti bozmadığı gibi, hanefilerde bozulur.
mezhepler, peygamberimiz vefat ettikten sonra çıkmıştır bazı görüş ayrılıklarından. peygamberimiz hayatteyken örnek olduğundan görüş ayrılığı yoktu doğal olarak.
peygamberlik öncesinde "ibrahimi" dinindendi. hz. ibrahim'in öğretilerini o zamanlar sürdürenlerin, mekke'de tüccarlıkla zengin olanların dini hangisiydi, araştırmak lazım. fakat dinin temeline mezhep sormak komik.
dünya ya gelen bütün peygamberlerin amacı islamı yaymaksa,
yer yüzündeki bütün meshepler de sonradan uydurma,
dini iyi yaşamak için bir amacın varsa,
aç oku senin için inen son mukkades kitabı.
Mezhep sonradan oluştu peygamber Efendimiz hayatta iken tek yetki oydu kuran okunur anlatmak yorum resule aitti. Bunun neresinden ne çıkarilir anlamadım oldu olacak Hanbeli diyin yok yok caferi maturidi şia da olur bak. Allahım akıl fikir ver.
Peygamber ve allah resulu olan bi kişi nasıl olurda dini parçalara ayırıp sadece bir yandan olabilir?
mantıklı mı sizce? Bide bunu utanmadan tvlerde ramazan aylarında dini programlarda da soruyorlar.
Kâbe'nin içinde de hz.muhammed (s.a.v) ın mezarı var sanıyorlar.
Beynine sıçayım. Hz muhammetin mezhebiymiş ulan sığır dini yaşayan ve öğreten peygamber o ne mezhebi. Mezhebler peygamberden sonra açıklayıcı olmak için doğmuştur. Siktirin gidin israfsınız yorum yapmayın bari.
Hak Bir Olur, Neden Böyle Dört Mezhebin Ayrı Ayrı Hükümleri Vardır?
Mesela: Şafii Mezhebinde kadına el değmesi ile abdest bozulur. Hanefi Mezhebine göre bozulmaz.
Eğer desen: Hak bir olur; nasıl böyle dört ve oniki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir?
Elcevab: Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır; şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su ilâçtır, tıbben vâcibdir. Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine, az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine, zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir; âfiyetle içsin, tıbben ona mubahtır. işte hak burada taaddüd etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki: 'Su yalnız ilâçtır, yalnız vâcibdir, başka hükmü yoktur.'
işte bunun gibi, ahkâm-ı ilahiye mezheblere hikmet-i ilahiyenin sevkiyle ittiba edenlere göre değişir, hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i ilahiyenin tensibiyle imam-ı Şafiî'ye ittiba eden, ekseriyet itibariyle Hanefîlere nisbeten köylülüğe ve bedeviliğe daha yakın olup cemaatı birtek vücud hükmüne getiren hayat-ı içtimaiye de nâkıs olduğundan, herbiri bizzât dergâh-ı Kadıyy-ül Hacat'ta kendi derdini söylemek ve hususî matlubunu istemek için, imam arkasında Fatiha'yı birer birer okuyorlar. Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. imam-ı A'zam'a ittiba edenler, ekseriyet-i mutlaka itibariyle, islâmî hükûmetlerin ekserisi, o mezhebi iltizam etmesiyle medeniyete, şehirliliğe daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan; bir cemaat, bir şahıs hükmüne girip, birtek adam umum namına söyler; umum kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip, onun sözü umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî Mezhebi'ne göre imam arkasında Fatiha okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.
Hem meselâ, madem şeriat, tabiatın tecavüzatına sed çekmekle onu ta'dil edip nefs-i emmareyi terbiye eder. Elbette ekser etbaı, köylü ve nim-bedevi ve amelelikle meşgul olan Şafiî Mezhebi'ne göre 'Kadına temas ile abdest bozulur, az bir necaset zarar verir.' Ekseriyet itibariyle hayat-ı içtimaiyeye giren, nim-medenî şeklini alan insanlar, ittiba ettikleri mezheb-i Hanefîye göre 'Mess-i nisvan abdesti bozmaz, bir dirhem kadar necasete fetva var.'
işte bir amele ile bir efendiyi nazara alacağız. Amele, tarz-ı maişet itibariyle ecnebi kadınlarla ihtilata, temasa ve bir ocak yanında oturmaya ve mülevves şeylerin içine karışmaya mübtela olduğundan; san'at ve maişet itibariyle, tabiat ve nefs-i emmaresi meydanı boş bulup tecavüz edebilir. Onun için, şeriat onların hakkında, o tecavüzata sed çekmek için, 'Abdest bozulur, temas etme; namazını ibtal eder, bulaşma' manevî kulağında bir sadâ-yı semavî çınlattırır. Amma o efendi, namuslu olmak şartıyla âdât-ı içtimaiyesi itibariyle, ahlâk-ı umumiye namına, ecnebi kadınlara temasa mübtela değil, mülevves şeylerle nezafet-i medeniye namına kendini o kadar bulaştırmaz. Onun için şeriat, mezheb-i Hanefî namıyla ona şiddet ve azimet göstermemiş; ruhsat tarafını gösterip, hafifleştirmiştir. 'Elin dokunmuş ise, abdestin bozulmaz; hicab edip, kalabalık içinde su ile istinca etmemenin zararı yoktur. Bir dirhem kadar fetva vardır.' der, onu vesveseden kurtarır. işte denizden iki katre sana misal.. onlara kıyas et. Mizan-ı Şa'ranî mizanıyla, şeriat mizanlarını bu suretle müvazene edebilirsen et.
mezhep zaten öyle bir anda çıkmaz ve sınırlı bölgede de çıkmaz. mezhebin ortaya çıkması için dinin yayılması ve çağ geçmesi lazım. yoksa tek bir kişi var her şeyi kendi söylüyor, sınırlı bir bölge neyin değişimi olacak?