muhammedin en sevdiği çocuğu olan fatımanın başına gelendir. hamile haliyle yediği dayak sonrası çocuğunu kaybetmiştir çocuğun adı muhsindi, iyileşmeyen yaraları sonrası muhammedin ölümünden 3 ay sonra 22 kasım 632 de fatımada ölmüş tıpkı muhammed gibi gece gömülmüştür. gelelim işin konuşulmayan kısmına fatımayı döverek öldüren kişinin herkesin hazret olarak andığı ömer olması (adaletiyle ünlü ömer?) iş birlikçisininse yine hazret olarak anılan muhammed öldükten sonra mirasına çöküp kızına muhammedin mirasını vermeyen ebubekir olduğu söylenir. ömer fatmanın karnına tekme atarak çocuğunun ölmesine sebep olmuştur. fatıma miras ve güç kavgası nedeniyle ebu bekiri asla halife olarak tanımamış ölene kadarda bir kelime bile konuşmamıştır.
ADAM ÖYLE anlatıyor ki o gece oradaymış galiba. ha şimdi diyecek ki hadisler söylüyor. hani şu aynı zihniyetin işine gelince yok saydığı, reddettiği hadisler.
"işine gelince yok saydığın hadisleri şimdi kaynak gösteriyorsun" dersen, biri de çıkar sana "işine gelince kaynak gösterdiğin hadisleri şimdi yok sayıyorsun" der.
(bkz: kızının dövülerek öldürülmesi)
(bkz: kızını döverek öldürmesi)
yukarıdaki ikisi doğru. konuya gelince, doğrudur ya da yanlıştır diyemem ama 4 halifeden 3'ü, biraz fesat ve fırsatçıymış. hazreti ali hariç. o peygamberimizin en güvendiği, en yakını, kendi kanı, akrabasıydı. kendisinden sonra benim yerim o'nundur demesine rağmen diğer 3 halife iş birliği yaparak çıkarları için sırayla kendilerini halife ilan ettiler. ilk halife olması gereken hazreti ali, son halife oldu.
ALLAH IN LANETi SiiZN GiBiLERiN ÜZERiNE OLSUN EFENDiM [S. A. V.] BÖYLE KÖTÜ BiR ŞEYLE SUÇLADINIYA ALLAH IN LANETi ÜZERiNiZE OLSUN EFENDiMiZ ÇiN KIZ ÇOCUKLAR ERKEK ÇOCUKLAR AYNIDIR VE HZ FATMAYI CENNETLE MÜJDELEMiŞTiR VE VE ONU ÇOK SEVMiŞ VE HZ FATMA ALLAH RESULUNU [S. A. V.] IN HER ZAMN YANINDA DURMUŞ RESULULLAH [S. A. V.] DA HER ZAMAN HZ. FATMA CENNET LE MÜJDELENMiŞTiR
-
(Bize her nimeti veren ve iyilik eden kimseye karşılığını verdik. Ebu Bekrin iyilik ve ikramının karşılığını veremedik. Hak teâlâ kıyamette ona karşılığını verir. Ebu Bekrin malının fayda verdiği gibi, bir kimsenin malı bana fayda vermedi. Eğer ben dost edinseydim, Ebu Bekri dost edinirdim. Lakin bilmiş olun, sizin sahibiniz, Allahü teâlânın dostudur.) [Mesabih]
(Allah, ibrahim aleyhisselamı halil [dost] edindiği gibi, beni de halil edindi. Ümmetimden birini kendime halil edinseydim, Ebu Bekr’i edinirdim.) [Müslim, Tirmizi]
(Ebu Bekir, insanların en üstünüdür. Yalnız Peygamber değildir.) [Deylemi].
(Ebu Bekir’i sevmek ve ona şükretmek her mümine vaciptir.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, Ebu Bekir’e “Sıddık” ismini verdi.) [Deylemi]
(Kıyamette, Ebu Bekir’den başka herkese hesap sorulur.) [Hatib]
(Ebu Bekir’in imanı, herkesin imanları toplamı ile tartılsa, hepsinden ağır gelir.) [M. Ç. Güzin]
(Göğsümdeki marifetlerin, bilgilerin hepsini, Ebu Bekir’in göğsüne akıttım.) [Reddi revafıd]
(Her Peygamberin halili vardır. Benim halilim Ebu Bekir’dir.) [Deylemi]
(Cebrail bana geldi. Elimden tuttu. Ümmetimden birinin, Cennet kapısından içeri girdiğini, bana gösterdi. Ebu Bekir dedi ki, (Ya Resulallah! Orada, seninle beraber olmak isterim). Ya Eba Bekir! Ümmetim içinden Cennete en önce sen gireceksin, buyurdu.) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ Ömer’e rahmet etsin, acı da olsa Hakkı söyler.) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ, hakkı Ömer’in diline ve kalbine yerleştirdi.) [Tirmizi, Ebu Davud, i. Ahmed, Hakim, Taberani, ibni Neccar, i. Münavi]
(Güneş, Ebu Bekir hariç, Ömer’den daha hayırlı bir kimsenin üstüne doğmadı.) [Tirmizi]
(Her şeyin bir kanadı vardır, bu ümmetin kolu kanadı da Ebu Bekir ve Ömer’dir. Her şeyin bir kalkanı vardır, bu ümmetin kalkanı da Ali’dir.) [Hatib]
(Allahü teâlâ, namazı, zekatı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekri, Ömer’i, Osman’ı ve Ali’yi sevmeyi de farz etti.) [Vesile]
(Başınıza Ebu Bekir gelince, onu zahid ve ahirete ragıb bulursunuz. Başınıza Ömer gelince, onu kuvvetli, emin ve Allah yolunda kimseden çekinmez görürsünüz. Başınıza Ali gelince, hadi ve mühdi olur. Sizi doğru yola götürür bulursunuz.) [Hakim, i. Ahmed]
(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin yoluna sımsıkı sarılın!) [Buhari]
(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali’dir.) [ibni Asakir, Ebu Ya’la]
(Geçmiş ümmetler içinde vukuundan önce bazı şeyleri haber veren keramet ehli zatlar vardı. Ümmetimin içinde de Ömer onlardandır.) [Buhari]
Hazret-i Ömer, Medine’de hutbe okurken, iran’a gönderdiği ordunun mağlup olmak üzere olduğunu görüp, kumandana (Ya Sariye arkanı dağa ver) buyurdu. O da, dağa yanaştı ve zafere kavuştu. (Şevahid)
Resulullah efendimiz ilk üç halife ile Uhud dağına çıktıkları zaman dağ sallandı. Resulullah buyurdu ki:
(Ey dağ, sallanma! Senin üstünde bir nebi, bir sıddık, iki de şehit [Ömer ve Osman] vardır.) [Buhari]
Ebu Musa Eşari diyor ki, Medine’de bir bahçede oturuyorduk. Kapı çalındı. Resulullah, (Kapıyı aç ve gelene, Cennete gideceğini müjdele!) buyurdu. Kapıyı açtım. Ebu Bekri Sıddık içeri girdi. Kendisine müjdeledim. Hamd eyledi. Sonra, yine kapı çalındı. Yine (Aç ve müjdele!) buyurdu. Açtım. Ömer Faruk içeri girdi. Müjdeledim. Allahü teâlâya hamd etti. Yine çalındı. (Aç ve Cennet ile müjdele ve üzerine musibet geleceğini söyle!) buyurdu. Açtım, Osman Zinnureyn geldi. Müjdeledim. Hamd eyledi. [Buhari ve Müslim]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ebu Bekir ile Ömer’i sevmek iman, bunlara düşmanlık küfürdür.) [ibni Adiy]
(Ya Ali, müşrik olan bazı kimseler sana aşırı bağlılık gösterecek, sende olmayan şeyleri, sana söyleyecekler ve Ebu Bekir’le Ömer’i kötüleyecekler. Allah onlara lanet etsin.) [Dare Kutni]
"Ehl-i Beyt ile ilgili ayetleri bitirirken, Hz. Fâtıma ile ilgili olduğu kabul edilen Kevser Sûresi'nden de bahsetmek gerekir. Bu sûre ile ilgili olarak şu olay rivayet edilir:
As b. Vail, Kureyş kabilesinin ileri gelenlerine şunları söylüyordu: 'Muhammed'in soyu kesiktir. Kendisinden sonra yerine geçecek oğlu yoktur; kimse O'ndan söz etmeyecek ve siz de O'ndan kurtulmuş olacaksınız.'
Hz. Hatice'nin oğlu Abdullah'ın ölümünden sonra Mekke müşrikleri Hz. Peygamber için böyle konuşmaya başlamıştı. Çünkü Abdullah'dan sonra Resûlullah'ın (s. a. v.) erkek evladı kalmamıştı.
Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt âlimlerinin tamamı ittifak etmiştir ki, Hz. Peygamberin (s. a. v.) nesli Hz. Fâtıma (a. s.) ile devam etmiştir. Kevser'den kasıt da, Hz. Fâtıma'dır (a. s.).
Sünni kaynaklardan El-Tefsiru'l-Kebir c. 32, sy.132'de yer alan açıklamalara göre, ibn Abbas ve müfessirlerin geneli de bu görüştedir. Kevser kelimesinin 'bol hayır' mânâsına gelmesinden yola çıkarak, Allah'ın Hz. Muhammed (s. a. v.)'e verdiği nimetlerin tamamını ifade ettiğini söyleyenler olduğu gibi, 'çocukların çok olması mânâsındadır' görüşünü savunanlar da vardır.
'ileride Rabbin Sana verecek ve Sen razı olacaksın' (Duha, 5) ayeti Hz. Fâtıma ile ilgili indirilmiştir.
Câbir El-Ensarî (r. a.)'ın şöyle dediği rivayet edilir:
Bir gün Peygamberimiz (s. a. v.) Fâtıma'yı (a. s.), üzerinde deve derisinden bir giysi olduğu halde, bir yandan elleriyle buğday öğütürken, bir yandan da çocuğunu emzirirken gördü. Resûlullah'ın (s. a. v.) gözleri doldu. Dedi ki: 'Kızım dünya acılarına karşılık ahiret mutluluğuna kavuşmak için acele et.'
Fâtıma (a. s.) dedi ki: 'Ya Resûlallah, nimetlerinden dolayı Allah'a hamd olsun. O'nun lutuf ve bağışlarından dolayı şükürler olsun.'
Bunun üzerine yukarıda yazılı ayet nâzil olmuştur.
Muhammed bin Kâsım şöyle diyor:
imam Sâdık (a. s.) şöyle buyurdu: "'Muhakkak biz O'nu Kadir Gecesi'nde indirdik' (Kadir: 1) ayetindeki 'gece' sözcüğünün te'vili Fâtıma'dır. Ve Kadir sözcüğünün te'vili Allah Tebarek ve Teâlâ'dır. Bu yüzden her kim Fâtıma'yı (a. s.) hakkıyla tanırsa, Kadir Gecesi'ni idrak etmiştir. Ve bu adın O'na verilmesinin sebebi bütün yaratıkların O'nu tanımaktan alıkoyulmuş olmasındandır. (Yani O'nu olduğu gibi tanıyamadıklarındandır)." (Bihârü'l-Envâr, c. 43, s. 65, 58. riv.)."
Rasthaber - Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
1. Şüphesiz, biz sana Kevser'i (bol hayrı) verdik.
2. Öyleyse sen Rabbin için namaz kıl ve (tekbir alırken) ellerini boğaz çukuruna kadar kaldır.
3. Şüphesiz, asıl sonu kesik olan, sana kin besleyendir.
* Allah’ın Nurundan…
1- Hz. Resulullah (s. a. a):
“Kızım Fatıma’nın nuru, Allah’ın nurundandır ve kızım Fatıma göklerden ve yerden daha üstündür!”[1]
* Allah indindeki Dokuz ismi…
2- imam Cafer Sâdık (a. s):
“Fatıma (s. a) için Allah Azze ve Celle katında dokuz isim vardır: Fatıma, Sıddika, Mübâreke, Tâhira, Zekiyye, Râziye, Merziyye, Muhaddese ve Zehra.”[2]
* Cennet Kokulu Huri…
3- Hz. Resulullah (s. a. a):
“Fatıma, insan şeklinde bir huridir. Ben cennet kokusunu özlediğim zaman, kızım Fatıma’yı kokluyorum!”[3
* Güzellik Abidesi…
4- Hz. Resulullah (s. a. a):
“Eğer iyilik-güzellik bir şahıs olarak canlansaydı, o Fatıma olurdu; hatta Fatıma daha yüce olurdu. Şüphesiz kızım Fatıma, karakter, şeref ve yücelik açısından yer ehlinin en iyisidir.”[4]
* Peygamber’in Kalbi…
5- Hz. Emirü’l-Mu’minin Ali (a. s):
“Hasan ve Hüseyin bu ümmetin iki (Peygamber) torunudur; onlar Hz. Muhammed’e (s. a. a) göre baştaki iki göz gibidirler. Ben, ona göre bedendeki el gibiyim, Fatıma ise bedendeki kalp gibidir!”[5]
* Bütün Kadınların Efendisi…
6- Hz. Resulullah (s. a. a):
“Kızım Fatıma, önceki ve sonraki bütün alemlerin kadınlarının efendisidir.”[6]
* Cennet Ona Aşıktır…
7- Hz. Resulullah (s. a. a):
“Cennet, kadınlardan dört kişiye müştaktır: imran kızı Meryem’e, Firavun’un eşi Mezâhim kızı Âsiye’ye, Hüveylid kızı Hatice’ye ve Muhammed (s. a. a) kızı Fatıma’ya.”[7]
* Fatıma’nın Evi…
8- Hz. Resulullah (s. a. a):
“Resulullah (s. a. a) “(Allah’ın nuru) Allah'ın yüceltilmesine ve içinde kendi adının anılmasına izin verdiği evlerdedir…” ayetini okuduğunda birisi ayağa kalkıp “Bu evler, hangi evlerdir Ya Resullallah?” diye sorduğunda şöyle buyurdu: “Peygamberlerin evleri.” Ebu Bekir, Ali ve Fatıma’nın evine işaret ederek, “Acaba bu ev de o evlerden midir?” diye sorunca da şöyle buyurdu: “Evet onların en üstünlerindendir.”[8]
* Tathir Ayetinde Fatıma…
9- Hz. Resulullah (s. a. a):
“Tathit Ayeti (Ahzap, 33) beş kişi hakkında nazil olmuştur: Ben, Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatıma.”[9]
* Ali Olmasaydı…
10- Hz. imam Cafer Sâdık(a. s):
“Eğer Emrü’l-Mu’minin Hz. Fatıma ile evlenmeseydi, kıyamet gününe kadar yeryüzünde Fatıma’ya denk bir eş bulunmazdı; Adem’den aşağıya kadar her kes buna dahildir.”[10]
* Allah Evlendirdi…!
11- Hz. Resulullah (s. a. a):
“Ben ancak Allah emrettiği için Fatıma’yı (Ali’yle) evlendirdim.”[11]
* Büsbütün iman ve Yakin…
12- Hz. Resulullah (s. a. a):
“Ey Selman! Hiç kuşkusuz kızım Fatıma’nın kalbini ve organlarını gırtlağına kadar iman ve yakin ile doldurmuştur; böylece kendisini Allah’ın itaatine adamıştır…”[12]
* Cehennemden Kopan ve Koparan…
13- Hz. Resulullah (s. a. a):
“Şüphesiz Allah Azze ve Celle, kızım Fatıma’yı, evlatlarını ve onları sevenleri (cehennem) ateşinden koparmıştır. Bunun için ona Fatıma (kopan-kesilen) adı verilmiştir.”[13
*EEEE SiZDE BEN MÜJDELiYORUM HEMDE APAÇIK CEHENNMELE UMULURKi BU YOLDAN DÖNERSiNiZ
Kuyruklu yalan. Şia ve rafızi uydurması ve iftirası..
--spoiler--
Hz. Ömer, Hz. Fâtıma'nın karnına vurup oğlu Muhsin'in düşmesine sebep mi oldu?
Soru Detayı
- el-Milel ve’n-Nihal adlı kitap Şehristani (tarihci) ve Nazzam (v. 231/845) kimdir?
- Bu şahıslar hakkında Ehli Sünnet’in görüşü nelerdir, kaynakları eserleri güvenilir midir?
Mesela özellikle bu ifadelerde hakikat payı ve sıhhati ne kadardır:
- Büyük Sünni alimlerden Şehristani ise "El-Milel-u Ven-Nihel" kitabında bu rivayeti kendi adına nakletmeğe cesaret edememiş ve Mutezile alimlerinden Nazzam'ın görüşü olarak nakletmiştir! Evet Şehristani diyor ki, Nazzam şöyle diyordu:
"Ömer, biat gününde Fâtıma'nın karnına vurdu. O da bunun etkisiyle karnındaki çocuğunu düşürdü!!" [33]
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Soruda yer alan konulara maddeler halinde cevap vermek istersek:
1. Şehristani (Muhammed b. Abdulkerim) 548/1153’te vefat eden, bazılarına göre Orta Çağ’ın en büyük filozoflarından olan Müslüman bir ilim adamıdır. Dinî kişilik olarak; Batınîlik ve itikat bozukluğu ile suçlanır. Şiiliğe ve ismaililiğe meyilli bir şahsiyet olduğu söylenir. Şiilik ve ismaililiğe temayülü ile birlikte, ibn-i Teymiyye’ye göre bazen Eş’ari de görünebilmektedir. (1)
Ancak ne ilginçtir ki Şehristani bu iddiayı desteklemek için değil tam tersine yalanlamak ve çirkinliğini göstermek için kitabına almıştır. Şehristani’nin bu kitabında, Nezzam'ın yanlışlarını saydığı yerde yaptığı açıklamalar şöyledir:
“On Birinci Mesele: (Nezzam’ın) Rafizî düşünceye yatkınlığıdır. Sahabenin büyükleri hakkında akıl almaz sözler söylemiştir. Ona göre imamet ancak açık nass ve tayin ile belirlenebilir. Ali'nin (radıyallahu anh) imameti de bizzat Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) nassı ile sabit olmuş, ama Ömer (radıyallahu anh) bunu gizlemiştir…”
“En-Nazzâm iftiralarında daha da ileri giderek şunu iddia etmiştir: Ömer (radıyallahu anh) Biat günü Fâtıma'nın (radıyallahu anh) karnına öyle sert vurdu ki, karnındaki bebeğini düşürmesine neden oldu. Bir yandan da şöyle bağırıyordu: 'Evini içindekilerle birlikte yakın!' O anda evde Ali (radıyallahu anh), Fâtıma (radıyallahu anha), Hasan (radıyallahu anh) ve Hüseyin'den (radıyallahu anh) başkası yoktu...”
Nezzam'ın fikirlerinin eleştirildiği bu açıklamadan, Nezzam'ın fikirlerine destek çıktığı yargısına varılmış ve böylece Şehristani de bu olayı sanki kabul edenlerden gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
2. Hatırlayalım ki; Hz. Ali, Ehl-i Sünnet hadisçilerine göre, kendisi ve kendisini ilgilendiren konularda, Şiiliğe destek verme bakımından hakkında en çok hadis uydurulan sahabelerden birisidir. Bu açıdan bazı kimselerin Hz. Ali ve ailesi hakkında zihniyetlerine uygun hadisler uydurmaları veya uydurulan mevzu hadisleri kitaplarına almaları son derece normaldir. Bu ve benzerleri hakkında beklenmedik şeyler değildir. Muhassin b. Ali olayı da bunlardan biri olmalıdır.
3. Bu tür uydurma rivayetler ve dedikodular sadece Şia ve taraftarlarının eserlerine değil başka tarih kitaplarına da girmiştir.(2)
4. Hz. Ömer’in Hz. Ebu Bekir’e biat gününde, Hz. Fatıma’nın, yani Hz. Ali’nin evine gidip Hz. Fatıma’yı evin kapısı ile duvar arasına sıkıştırması, onun karnına tekme atması veya yumruk vurması ve bu sebeple Hz. Hasan ve Hüseyin’den sonra dünyaya gelecek üçüncü çocuğu Muhsin (Muhassin)i düşürmesi uydurması da bunlardan biridir.
5. Oysa Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde kaydettiği üzere; Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’dan olma üçüncü oğlu normal doğumla dünyaya gelmiş, Hz. Ali ona da ilk iki çocuğuna vermek istediği “Harb” adını koymak istemiş, fakat Hz. Peygamber torunlarından ilk ikisine “Hasan ve Hüseyin” adlarını verdiği gibi, bu torununa da “Muhsin (Muhassin)” adını vermiş ve bu çocuk küçük yaşta vefat etmiştir. (3)
Özetle, bir düşük söz konusu değildir.
Hz. Ali’nin Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Muhassin konusunda anlattıkları
Bizzat Hz. Ali, Hasan, Hüseyin ve Muhsin / Muhassin adlı oğullarının doğumları ve isimlendirilmeleri konusunda şunları söyler:
“Ben harbi, darbı sever bir adamdım.(4) Hasan doğduğu zaman ona 'Harb' ismini koymuştum. Rasulullah aleyhissalatü vesselam geldi 'Gösterin oğlumu.' (dedi). Bana 'Ne isim koydunuz ona?' diye sordu. 'Harb ismini koydum.' dedim. 'Hayır, O Hasan’dır.' buyurdu."
"Hüseyin doğduğu zaman da yine Ona 'Harb' ismini koydum. Rasulullah aleyhissalatü vesselam geldi: 'Gösteriniz oğlumu bana! Ne isim koydunuz ona?' buyurdu.
'Harb ismini koydum.' dedim. 'Hayır O Hüseyin’dir.' buyurdu."
"Üçüncü oğlum doğduğu zaman, yine ona 'Harb' ismini koydum. Rasulullah aleyhissalatü vesselam geldi: 'Gösteriniz oğlumu bana! Ne isim koydunuz ona?' buyurdu.
'Harb ismini koydum.' dedim. 'Hayır O Muhassin’dir.' buyurdu.
Sonra da: 'Ben, bunlara, Harun aleyhisselamın oğulları olan Şebber, Şebir, Muşebbir’in isimlerini koydum.' buyurdu.” (5)
Olayın farklı yönlerle ele alınması
Muhsin’in Hz. Ömer sebebiyle düşük olarak doğduğu dedikodusu ve iftirasını başka açılardan ele aldığımızda da bunun gerçeklere aykırı olduğu ortaya çıkar:
- Bu uydurmanın ve dedikodunun sağlam bir senedi söz konusu değildir.
- Şehrisitani açısından konuya bakarsak, Nazzam’ın böyle söylediğini aktarmak ve tenkit etmek için eserine almıştır.
- Hem, böyle bir olay ve çocuk düşürme söz konusu olsaydı, başta Hz. Ali, Hanımı Hz. Fatıma, hilafet konusunda Hz. Ali’yi destekleyenler bunu anarlar, hilafet konusunda da Hz. Ömer’in yaptığı bu uygunsuz davranıştan söz ederler, olay o gün hayatta olan Medine’li ve Mekke’li sahabeler ve başkaları tarafından dile getirilir ve halife seçimiyle ilgili diğer ayrıntılar hadis, siyer ve tarihlerde yer aldığı gibi, bu olay da nahoş bir hadise olarak ana kaynaklara girer ve üstü kapatılamazdı.
- Ayrıca, mezkur çocuk Hz. Ömer’in vurması, sıkıştırması veya tekmelemesiyle düşseydi, o gün evde olan Hz. Ali ve taraftarları ona müdahale eder, Hz. Ömer’le aralarında kavga çıkabilir, yahut düşük konusunda davacı olup, Hz. Ömer’in cezalandırılmasını isteyebilirlerdi.
- Eğer bir düşük olayı yaşansaydı; Hz. Ali, Hanımı veya taraftarlarının en azından Hz. Ömer’e kırılması, küsmesi söz konusu olur; bu herkes tarafından duyulur; daha sonraları barışsalar nasıl barıştıkları, barışmasalar niye barışmadıkları kaynaklara ve tarih kitaplarına girerdi. Çünkü Hz. Ebu Bekir’e, Hz. Fatıma’nın Rasulullah’ın miras bırakmadığı hadisi yüzünden babasından miras alamaması sebebiyle yaşadığı kırgınlık ve daha sonra barışmaları kitaplarda yer almışsa da (6) çocuk düşürme olayı ile ilgili bir kırgınlık veya barışma yahut bununla ilgili meseleler nakledilmemiştir.
- Ayrıca bir düşük olayı olsaydı, bu durum bütün tarihlerde, ayrıca Hz. Fatıma ve çocukları konusunda, Hz. Fatıma’nın hayat hikayelerinde ilgi çekici bir motif olarak yer alır, bunun üzerinde hadisçiler, tarihçiler, mezheplerle ilgilenenler tartışırlardı.
- Hz. Ebu Bekir hicretin on birinci yılı başlarında halife olmuştu. Bundan yaklaşık altı yıl sonra, Hicretin 17. Yılında Hz. Ömer halife iken; Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’dan olma Ümmü Gülsüm adlı kızıyla bir evlilik yaptı. Böyle bir düşük yapma olayı olsaydı Hz. Ali: “Muhsin’in ölü doğumuna sebep oldun, onu öldürdün, şimdi de onun kız kardeşiyle evlenmek istiyorsun, ben kızımı sana vermem.” diyebilirdi. (7)
- Ayrıca Hz. Ebu Bekir halife olunca, irtidat (dinden dönme) olayını bastırmak için hilafetinin ilk zamanlarında bir gün bir askeri birliğin başında komutan olarak, Zülkassa’ya kadar atına binerek gitmişti. Hz. Ali durumdan haberdar olunca, bunu bir tedbirsizlik olarak düşünmüş ve atına atlayarak orada onunla buluşmuş ve onu geri getirmişti. Ona; “Bizi kendinle (başına bir şey getirerek) musibetlendirme. Vallahi (ölürsen) senin yüzünden bir musibete düşersek, senden sonra ebediyen islam’ın düzeni olmaz.” demişti.(8) Bu olay üzerine askerin başına bir başkası tayin edildi.
Bundan anlaşılıyor ki, Hz. Ebu Bekir’in halifeliğinin ilk zamanlarında Hz. Ali ile Hz. Ebu Bekir’in araları iyiydi, Hz. Ali onun başta kalmasını istiyor, bir tedbirsizlikle ölmesini istemiyordu. Halifeye yardımcı oluyordu. Eğer düşük konusu ve biatla ilgili bir dargınlığı ve kırgınlığı olsaydı, bunu yapmayabilirdi.
Sonuç olarak, bütün bunlar dikkate alınırsa, Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettiği ve diğer kaynaklarda yer aldığı gibi, Muhsin b. Ali normal doğumla dünyaya gelmiş, yaşamış ve küçük yaşta vefat etmiştir. Bazı kaynaklarda yer alan düşük yapma olayı, dedikodusu ve iftirası hilâf-ı hakikattir, ikna edici, makul ve inandırıcı değildir.
Dipnotlar:
1. bk. Harman, Ö. Faruk, “Şehristanî”, DiA, XXVIII, istanbul 2010, s.467-468.
2. Olayın girdiği bazı tarih kitapları için bkz. http://www.islamguest.net (Muhsin b. Ali b. Ebu Talib Kimdir?) bkz. http://www. Flozof.net; Bihâru’l-Envâr, el-Hicâc’alâ ehli’l-Lücac, el-Vâfi bil-Vefeyât, Mîzânu’l-l’tidâl, Buhûsun fi’l-Milel ve’n- Nihal, el-isâbe, Tehzibut-Tehzib, Ensâbu’l-Eşrâf, el-imâm ve’s-Siyase, Ya’kûbî, Tarih, el-Maârif el-istiâb, el-Avâsım Mine’l-Kavâsım.
3. Ahmed b. Hanbel Müsned, I, 98; Sarıcık, Murat, Dört Halife Dönemi, Nesil Yayınları, istanbul, 2010, s.442. Diyarbekri, Tarihu’l-Hamis, I-II, Dârussâder, Kahire, 1283, II, 283; Sarıcık, Murat, Hz. Muhammedin Çağrısı-Medine Dönemi, Nesil Yayınları, istanbul, 2009, s.98; Öz, Mustafa, “Ali Evlâdı”, DiA, istanbul, 1989, II, 392-393; (ibn-i Sa’d, Tabakat, III, 19-20’den)bkz. http://www.filozof.com ; (8.11.2014)
4. Zehebi, Ahmed b. Osman, A’lâmun-Mübela, I-III, Dâdül Maârif, Mısır ty, III, 165; Köksal, Âsım, islam Tarihi I-XI, Şamil Yayınevi, istanbul 1981, IV, 161.
5. Ahmed b. Hanbel, Müsned, I-VI, Beyrut 1968, I, 98; Buhari, Muhammed b. ismail, Edebu’l Müfred, Kâhire 1973, s.213-214; Hakim, Ebu Abdullah, el-Müstedrek, I-IV, Riyad, ty, III, 165-166; Köksal, IV, 161 (Olayı M. Asım Köksal’ın Tercümesiyle buraya aldık.)
6. Sarıcık, Murat, Hz. Ali ilk Üç Halife ile Kavgalı mıydı, Nesil Yayınları, istanbul 2002, s.83-89; ibn-i Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübra, I-VIII, Beyrut ty, VIII, 27; ibn-i Kesir, el-Bidaye, I.VI, Matba’atü’s-Sâde, Mısır 1932, VI, 393; Heytemi, Ahmed b.Hacer, es-Savâ’iku’l-Muhrika, el-Mektebetü’l-Kâhira, Kâhire, 1385, s.13; Canan, ibrahim, Kütüb-i Sitte, I-XVIII, Akçağ Yayınları, istanbul ty, V, 383, 449.
7. Evlilik için bk.. Sarıcık, Hz. Ali ilk Üç Halife ile Kavgalımı mıydı, s.101, 196 vd.
8. ibn-i Kesir, el-Bida’ye, VI, 315-316; Heytemi, Savâik, s.144; Kandehlevi, Muhammed b. Yusuf, Hayatu’s –Sahâbe, I-III, dâru’s-Sa’b, Beyrut ty., II, 16; (el-Kenz III, 131, Ebu Nuaym’dan).
Peygamber ölür ölmez siyaset derdine düşüp peygamber cenazesini unutan insanlar bunlar hiç kusura bakmayın bu insanlar neden hangi dünya malı kaygısı ile birbirine düşmüş bunlar konuşulmuyor konuşulmaz tabi böyle sorgulamadan etmeden inanmak çok cici..
Oysa sorgulamadan bu kadar kaçınan din mensupları niyeyse ibrahim peygamberin güneşin rabb olmadığını sorgulayarak anlamasını pek bir şevkle menkibe ederler..