Kur'an, Peygamber'in 632'deki ölümünden kısa bir süre sonra, Ebû Bekir'in hâlifeliği döneminde (632–634), bazı kısımlarını yazan veya ezberleyen sahabeler tarafından derlendi.
Burda biz sahabelere güveniyoruz yani.
Bir kitap haline getirilen halini görmediğinin altını çiziyorum.
Aklında doğru bile kalmamış olabilir, kötü niyetli olabilir…
Dincilerin kaçınmak istediği buz gibi hakikat bu işte. Kitabın son halini "Allahın elçisi" Muhammed bile görmedi. Ne diye kitap Allah'tan geldi diye iddia ediyorsunuz? Gelmedi diyenlere kızıyorsunuz. Öyle bir kitap gelseydi, insanlar çoğaltmazdı. Her şeye gücü yeter yaratıcının. Derlemeye-çoğaltmaya mı gücü yetmeyecek? Hepimizin elinde anlayacağımız dilden bir nüsha olurdu.
kendisi okuma yazma bilmiyordu ki. söylediklerinin eksiksiz yazıldığına nasıl ikna olabiliriz? ayrıca kendisi psikoz atağı geçirdiğinde ayetleri söylüyordu. o sırada söylediklerinde mantık olmadığı belli. skandal ayetlerden anlaşılıyor bu.
Kur'an'ı toplatmamış olmasından, yazdırmamasından ve yazılı toplu bir kitap haline getirmemiş olmasından daha çok önemli değildir.
Peygamber öldükten sonra Hz Osman etrafına bakıyor, ayet hafızı sahabeler ölmeye başlıyor ve endişeleniyor. o zamanki halife Ebu Bekire "Kur'an'ı yazılı toplu bir kitap haline getirelim"diyor. Ebu Bekir ise: Resulullah'ın yaşarken yapmadığı şeyi biz yapamayız, istese kendisi yapardı " diyor ve reddediyor.
Ancak Ebu Bekir öldükten sonra ayet hafızlarının aklındaki ezberler yazıya dökülüp, tüm ayetler bir kitapta toplanabiliyor.
Teknik olarak bu imkansızdır çünkü Hz Muhammed (Allah'ın selamı üzerine olsun) bir insan olması ve geleceği yalnız Allah'ın bilmesi ile ne zaman öleceğini bilemez. son anından bile hasta iken dahi iyileşebilme ve yaşamına devam etme durumu varken ve vahiy devam ettiğinden, Kur’an metni, iki kapak arasında kitap haline getirilemezdi. Böyle yapılmış olsaydı sık sık değişiklik yapmak, araya girecek birkaç ayeti yerleştirmek için, ikide bir çok sayıda yazılmış metni imha etmek mecburiyeti olacaktı. Diğer taraftan Kur’an metni birçok hafız tarafından ezberlenip devamlı surette okunuyor ve ashabın bir kısmının nezdinde yazılı nüshalar da bulunuyordu. Üstelik Hz. Peygamber (asm) gibi bir teminat yeri vardı. Bu yüzden metnin muhafazası konusunda endişeye sebep yoktu
Kaynaklara göre Peygamberimiz (asm) vefat ettiğinde 3.000 kişi Kur'an’ı ezbere biliyordu. Zeyd B. Sabit (ra)’in yazmış olduğu Kur'an ile Hz. Muhammed’e (sav) indirilen Kur'an arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü, Kur'an’ı herkes ezberliyor, ayrıca ezberlediklerini yazılı vesikalarla kontrol ediyorlardı. Her gün namazda okunan ve ona göre amel edilen şey nasıl unutulabilir? Kur'an ayetleri öyle ahenkli iniyordu ki, herkesin kolayca ezberleyebileceği kadar azar azar iniyordu ve vahiy 23 yılda tamamlandı.
Kur'an vahyinin inmesinde Hz. Peygamber (asm) dahil hiçbir kimsenin müdahalesinin söz konusu olmadığını aşağıdaki ayet bize bildirmektedir:
"Eğer o Peygamber bazı sözler uydurup bize isnat etmeğe kalkışsaydı muhakkak ki biz onu kuvvetle yakalar (ve ondan intikam alırdık). Sonra da muhakkak ki, onun kalb damarını keserdik. O zaman sizden hiç kimse O'nu koruyamaz..." (Hakka, 69/44-48)
Kur’an-ı Kerim kırk iki vahiy katibi tarafından yazılmıştır. En meşhurları Mekke'de Abdullah b. Sa'd, Medine'de ise Übey ibni Kab'dır. Kur’an ayetleri kağıt, bez, deri parçaları, taş, tuğla, kürek kemikleri üzerine yazılmıştır. Her Ramazan ayında nazil olan vahiy pasajlarını (Kur'an-ı Kerim'i) baştan sona Cebrail (as)'e arz ediyordu. Karışıklığı önlemek için de gelen vahyin nereye konulacağını belirtiyordu. .
Ayrıca El-Hakim (Ö 405/1014) Müstedrek’inde “Kur’an metninin biraraya getirilmesi üç defa yapılıp, birincisi Resulullah’ın huzurunda olmuştur.” dedikten sonra, bu hükmüne esas teşkil eden şu hadisi, Zeyd ibn Sabit’den nakleder. Zeyd diyor ki: “Biz, Hz. Peygamber’in huzurunda Kur’an’ı birtakım parçalardan telif ediyorduk (topluyorduk).” Beyhaki bu hadis hakkında: “Kanaatimce bundan maksad, birkaç ayrı defada indirilen ayet gruplarını, Hz. Peygamber’in nezaretinde sureler halinde derlemektir.” demektedir. Şu halde vahyi tamamlanan sureleri Peygamberimiz (asm), mevcut en uygun malzemeye, birtakım sahifeler halinde temize çektirip muhafaza ediyordu. Peygamberimizin (asm) hayatında birçok sahabi Kur’an’ı hem hafızalarında hem de sahifelerinde toplamış bulunuyorlardı. O’nun vefatı üzerine Hz. Ali (ra) derhal evine kapanmış, “Kur’an’ı birleştirmedikçe cuma namazına çıkmak hariç, ridamı giymemeye yemin ettim.” diyerek, sözünü yerine getirmiş, Kur’an’ı birleştirmedikçe Hz. Ebu Bekir’e biat etmemişti.
Peygamber (asm)’in vefatından sonra ilahi rehber Kur’an metninin, ümmetin ortak kararından geçmek suretiyle, tek kelimesinden şüphe edilmeyecek tarzda; kıyamete kadar hiç kimsenin itiraz edemeyeceği tarzda toplanması gerekmişti. Zeyd ibn Sabit (ra) diyor ki:
“Yemame savaşında ashabın öldürülmesinin ardından Hz. Ebu Bekir (ra) beni çağırttı. Yanına vardım. Hz. Ömer de orada idi. Ebu Bekir bana dedi ki:
'Ömer bana gelip dedi ki:
'Yemame'de Kur’an hafızları çok zayiat verdi. Bu gibi vakalarda hafızların ölmeleriyle Kur’an’ın birçoğunun zayi olmasından endişe ederim. Bana kalırsa Kur’an’ın birleştirilmesi için bir emir çıkarman gerekir.'
Ben de Ömer’e şöyle cevap verdim:
“Resulullah’ın yapmadığı bir işi nasıl yapabilirsin?”,
Ömer:
“Vallahi bu hayırlı bir iştir" dedi.
Sonra bu iş üzerinde o kadar durdu ki, bana söyleye söyleye neticede Allah kalbime bu işi yatırdı, ben de onun görüşünü benimsedim.”
Zeyd devamla diyor ki: “Ebu Bekir bana dönüp şöyle dedi:
“Sen genç, dinç, zeki bir adamsın. Kimse karşı çıkamaz. Zaten Resulullah’ın da vahiy katibi idin. Kur’an metnini topla.”
Vallahi bir dağı yerinden nakletmemi isteselerdi, Kur’an’ı toplama mes’uliyeti kadar bana ağır gelmezdi. Neticede Kur’an’ı hurma dallarından, yassı taşlardan ve insanların hafızalarından derlemeye başladım.” (Buhârî, Tefsîru’l-Kur’an, 20; Tirmizî, Fedâilu’l-Kur'ân, 23)
Kaynakların ortaklaşa bildirdiğine göre, Hz. Ebu Bekir (ra), Zeyd’e asla hafızasına güvenmemesini, her ayet için iki delil olmak üzere, iki şahıstan yazılı nüsha aramasını emretti. Bu iş için Zeyd, Hz. Ömer (ra)’in yardımını şart koşmuş, O da ciddi bir şekilde kendisine yardım etmiştir. Zeyd bizzat kendisi iyi bir hafız olduğu halde, kendisi gibi başka hafızlarla da yetinmeyip, her ayet hakkında mukabele görmüş iki yazılı şahid aramak gibi son derece titiz ve ilmi bir usul takib etmiştir. Yalnız Tevbe suresinin sonundaki iki ayet hakkında, araştırmasına rağmen iki yazılı şahidi bulamamış, Ebu Huzeyme’deki yazılı nüshaya referans vermek durumunda kalmıştır. Bu şekilde Hz. Ebu Bekir (ra) devrinde biraraya getirilen sahifelere “el- Mushaf” denilmiştir.
'' (bkz: Allah)'ın yarattığı bu dini değiştirmeye kimsenin gücü yetmez". (bkz: En'am Suresi) [72]
“Hiç şüphe yok ki o Zikri / Kur'ân'ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz.” ( (bkz: Hicr), 15/9)
ayetler böyle devam eder gider. (bkz: kuran-ı kerim)de allah değiştirilemeyeceğinin, bozulmayacağının, kaybolmayacağının haberini vermiş. o yüzden kafanıza takmayın böyle şeyleri. ayrıca sahabenin tamamı (bkz: cennet) tarafından müjdelenmiştir. cennetle müjdelenen kimselerin kuranı kerime katıp, karıştırmış olabilir güzeyle bakması insanı (bkz: kafir) eder.