normal bir insandan farkı olmadığını kelime-i şehadette de vurgulamış alçakgönüllü peygamber olmasıdır.
dünyaya eşitlik, adalet, ilime düşkünlük gibi kavramları temellendirerek getirmiş ve dünyanın daha güzel bir yer olmasını sağlayacak altyapıları 7.yüzyıldan kurmuştur.
voltaire, dostoyevski, goethe gibi yazarlar, din eleştirmenleri tarafından kendisine inanılmasa da saygıdeğer bulunmasıdır.
gandhi tarafından benimsenmesidir.
kişiliği ile her toplumda ideal bireye örnek olmasıdır.
söylediği hadis-i şeriflerin bazıları dine inanma oranının %60'ın altında olduğu ülkelerde bile yaygın olarak kullanılacak kadar evrensel bir insan olmasıdır.
zaman zaman yalnız kalmayı tercih edip, toplumsal sorunları irdelemesi. çözüm arayışı. bunlar kendisinin devrimci ruha, ve iyi ve doğru olanın uygulanmasını amaçlayan bir karaktere sahip olduğunu kanıtlar.
sadece yazılanlara baktım ve george carlin'in ne kadar haklı olduğunu gördüm. toplumdaki birey kendisini yaratmıyor. birey toplum doğrultusunda devlet yordamıyla şekillendiriliyor. eğer bu kişiler isviçre'de doğmuş olsaydı hz. muhammed'e terörist diyor olacaklardı ve onu niye seviyim diyeceklerdi. bu kişilere hz. muhammed'i sevmeleri öğretildi. küçük yaşta şartlandırıldılar. ne kanıtlarsan kanıtla gene de böyle gidecektir. benim burda karşı çıktığım şey hz.muhammed'in iyi veya kötü birisi olduğu değil bireyin devlet ve toplumsal normlarla baskı altına alınıp istenilen şekle sokulması. daha küçücük çocuğa tabağında nimet bıraktığında "allah cezalandırır günah" demiyor muyuz? bunun yerine tabakta yiyecek bırakmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu öğretsek ya. aynı başlığı şimdi yabancı bir sözlükte açacağım bakalım neler yazacaklar. bu yazıyı george carlinle başlattık bari onla bitirelim.
"dünyanın neresine bakarsanız bakın, bütün askeri mezarlıklar, tanrı'nın kendi tarafında olduğuna inandırılmış ölü insanlarla doludur."
george carlin
sana inanma demiyorum inan ama inandırılma. inanıyorum diyeceksin, doğaldır.