4 kutsal kitap aynı isim üzerinden türümüzün başlangıcı olarak hz adem i gösteriyor. tek bir yaratılıştan insanoğlunun bin yıllar süren efsanesine ulaşmak.
bu yaratılış efsanesini yeryüzünde haklı kılan tek gerçeklik ise homo sapiens olarak adlandırdığımız zeki varlığın yeryüzünün milyonlarca yıllık sessizliğine bir anda gökten düşmüşcesine dalması ve bir anda herşeyi allak bullak etmesine dayanır. tarihçiler ve evrim teorisyenleri milyon yıllık bir sürece yayılmış bir primat evrimini referans alsalarda dünya üzerinde yontulmuş taşlar dışında bu referansa işaret edecek hiçbir arkeolojik bulgu yoktur, kaldı ki bugünde primat türlerinin büyük bölümünün ağaç dallarını sivrilttiği, taşları keskinleştirdiği ve bu malzemelerle avlandığı gözlemlenmektedir. yani primatlar binlerce yıllık evrimlerinin hala ilk safhasındadırlar. bu da gösterir ki bir primatın bir anda arka ayakları üzerinde doğrulup, düşünmeye başlaması ve algılarıyla dünyayı ve topyekün dünya hayatını şekillendirmesi gibi bir durum asla tezahür etmemiştir.
bunun yanında kutsal metinlerde aktarılan yaratılış evresine dairde hiçbir kanıt yoktur yeryüzünde.
hz adem tek başına insanlık tarihinin atası olsa idi dünya üzerinde kafatasçılık yapacak radikallere delil sunan ırksal ayrımlar olmazdı sanırım. tek bir atadan bir zenci gerçeğinin, bir orta asyalı gerçeğinin ya da bir güney amerika yerlileri gerçeğinin, örnekleri sayısız kez çoğaltabiliriz, ortaya çıkması hiçde olası gelmiyor bana.
nedense korkularımızmıdır, inançlarımızmıdır, inançsızlığımızmıdır, anlamış değilim, delili olmayan olgulara daha bir yatkınız. adeta genetik bir gerçeklerden kaçış hali var insanoğlunda.
etrafımızda sayısız delili dururken, insanoğlunun dünya dışı bir fenomene bağlı olan yaratılışını reddediyoruz.
ilkel destanların tümünde gözümüze gözümüze sokulan göksel efendiler gerçeğinden kaçmayı tercih ediyoruz.
evrenin herhangi bir köşesindeki yaratılış evrelerini bizden binlerce yıl önce tamamlamış bir alemin fertlerinin eseri olabileceğimiz gerçeğinden kaçıyoruz.
mantıklı olan savlardan en önde gelenidir oysa ki.
bir adem değil, her ırk için bir ademden söz edebiliriz ancak. ademlerin yaratılışından, genetik bir düzenlemeden.
delilleri tüm antik metinlerde, toprağın hemen altında ve genetik bilinçaltımızda gizlidir.
nedense hz adem, hz isa, hz musa, meryem ana, cebrail, mikail ve niceleri ad ve giysi değiştirerek dünyamızın dört bir yanından eş zamanlı veya ardıl zamanlı bir koro halinde aynı ortak temeli haykırırlar bize.
kaldı ki insanlığı keşfettikleri sayısız delilden uzak tutmaya çalışan şarlatan, insanlık masalı tacirlerine inancımız gözlerimizi büsbütün kör etmişken bu koronun haykırışlarını ninni olarak algılamamızda pek tuhaf gelir bana.
bence ademi elinde bir elma ve yanıbaşında havva ile hayal etmekten çok daha fazlasına muktedir insan aklı ve ortak insanlık tarihi.
görkemli bir geçmişin, mitleşmiş sayısız belgesine, tarihin terkedilmiş kentlerindeki beli bükük antik yapılar ev sahipliği yapmaktadır.
bir kıtayı hıncahınç dolduracak görkemdeki bu antik yapılar, primat dehası ile açıklanabilecek türden değildir. bugün insan zekası ile yapılışlarına açıklama getiremediğimiz bu yapıları, nasıl olurda primat zekasına atfedebiliriz.
yaratılışımızın herhangi bir şekilde açıklanması asla yaratıcı gücü reddetmek manası içermez.
diyelim ki karşısında karınca kadar kaldığımız bir medeniyetin eseriyiz. bizi bizden trilyarlarca yıl önde giden bir evren uygarlığı varetmişse bile, onları yaratan bir allah olmadığı anlamına gelmez bu.
zaten onlara tapınırken dahi, dolaylı yoldanda olsa onların yaratıcılarına tapınmış olmuyormuyuz.
bir karınca bir insanın önünde boyun büktüğünde, yaradanına boyun bükmüyor mu aslında.
bir insan, kainatın sonsuz ahenk ve sonsuz büyüklüğü karşısında aklını yitirdiğinde yaradanına değil mi bu hayranlık.
aynı şeydir ve aynı şey olarak kalacaktır.
ekvator, peru, kolombiya, mısır, çin, anadolu ve avrupa hatta rusya atalarımızın gerçek kökeni ile ilgili sayısız delili barındırmaktadır.
yıldızlardan gelen ve geldiğinde bulduğu dünyayı asla geçmişine dönemeyecek bir yaratılış mucizesi ile başbaşa bırakıp, aynen geldiği gün kadar gizemli bir şekilde yokolup giden bir köken.
aklımızın luciferleri, uçan yılanları onlar.
korkularımız onlar.
merakımız onlar.
kaçışımız onlar.
kovalayışımız onlar.
balam quitze, balam acab, igui balam onlar.
popol vuhun ilham kaynağı, enlil in ataları onlar.
p'an ku nun ta kendisi, ponape nin mimarı onlar.
gizanın ilmini öğrettiler insanoğluna, otuzco tünellerine hapsettiler insanı aşan ilimlerini onlar.
cuenca da bir türlü araştırılmaya cesaret edilemeyen binlerce kilometrelik tünellerde kaybetti atalarımız onları.
giza deltasında aradı kayıp izlerini.
şimdi izcilerin ayak izlerine hayranlıkla bakan bir kayıp insan kuşağı var onların yaratılış mucizesinin beşiğinde.
onlar macchu picchu nun kederinde gölgelerin arkasına çekildiler. tiahuanaco nun taş gözlerinin gerisinden izliyorlar efsanelerinin bugününü. belki yarın bir anda oliantaytambo sırtlarında ya da sacsayhuaman eteklerinde beliriverecekler.
ve biz onların aslında aşina olduğumuz varlığına uyanıvereceğiz.
uyanır uyanmaz daha derin bir uykuya savrulmamak dileğiyle.