ilk insan etiyopya somali civarında ortaya çıktı bunu bilim de din de kabul eder ama afrika'nın zenci olmasının sebebi sıcağa sonradan adapte olma zorunluluğu. o adaptasyon da öyle birkaç yılda değil binlerce yılda olur. hz. adem'de henüz başlamamıştır, dolayısıyla beyaz da olabilir.
Cenab-ı Hak bize, "Allah yaratmanın her çeşidini çok iyi bilendir.”(Yasin, 36/79) ayetinin sırrınca istediğini arzu ettiği tarzda yaratabileceğini göstermektedir.
"Ey insanlar!.. Muhakkak ki, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve sizleri kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız..." (Hucurat, 49/13).
Bu soruya, bir başka soru ile cevap verilebilir: Tek atadan farklı renk ve ırkların ortaya çıkmasına engel nedir? Hem tek atadan gelinir, hem de farklı renk ve ırklar ortaya çıkar. Aslında bu tip sorular, daha ziyade biyolojiyle alakası olmayanlardan gelmektedir. Çünkü, bir biyolog bilir ki, her anne, baba, büyük anne ve büyük babaların karakterleri belli oranlarda yavrularına geçer. Bu oranlar, "Mendel Kanunları" adı altında meşhurdur. Cenab-ı Hakk'ın koyduğu bu kanunlara göre; mesela bir fert boy bakımından yüzde elli ihtimalle annesine, yüzde elli ihtimalle babasına benzeyecektir.
Günümüzdeki ırkların hepsi ortak bir atadan gelir. Saf ırk mevcut değildir. Söz gelimi, beyaz ırkın bir ferdinden, bir zenci gibi koyu deri rengine sahip fert hasıl olabilir. Ya da bir Çinli'den, bir Kafkaslı kadar beyaz deriye sahip yavru meydana gelebilir.
Bazıları, zenci ırkın tropiklerdeki yoğun ultraviyole ışınlarına uyum sağlayarak meydana geldiğini iddia ederler. Halbuki bu görüş, Kuzey ve Güney Amerika'da aynı ışınlara maruz kalanların, niçin siyahlaşmadıkları meselesini izah edememektedir. Son yapılan çalışmalar, deri rengindeki bu farklılığın irsi olduğunu ortaya koymuştur.
Değişik renk ve ırk karakterlerine bu açıdan bakmak gerekir. Kuvvetle muhtemeldir ki, ilk insan Hz. Adem (as)'in genetik yapısında da çok farklı renk ve ırk özellikleri vardı. Tıpkı bir gen havuzu gibi, muhtelif karakterleri ihtiva ediyordu. Bütün bu karakterlerin bir anda ortaya çıkması elbette mümkün değildi. Zamanla bazı genetik açılımlar sonucu, değişik karakterler meydana geldi. Neticede günümüzdeki farklı fertler hasıl oldu.
“Ey insan! ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir? O Allah ki seni yarattı, seni düzgün ve dengeli kılıp, ölçülü bir biçim verdi. Seni istediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu.”(infitar, 82/6-8)
mealindeki ayetlerde, Allah’ın iradesine ve meşietine bağlı olarak, insanların farklı şekillerde yaratıldığına, tasvir edilip şekillendirildiğine işaret edilmektedir.
“O'nun delillerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.”(Rum, 30/22)
mealindeki ayette ise, insanların farklı simalara sahip olduklarına işaret edilmiştir.
- Ebu Musa el-Eşarî’nin bildirdiğine göre, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Allah (ilk insan) Âdem’i, yeryüzünün bütününden aldığı bir avuç topraktan yarattı. Bu sebepledir ki, Adem’in çocukları / insanlar, bu toprak çeşitleri kadar farklılık gösterdiler. Kimi beyaz, kimi kırmızı-sarışın, kimi zenci, kimi bu renklerin arasındaki tonlarda vücut buldu.”(ibn Kesir, Rum, 30/22. ayetin tefsiri).
" insanların ten rengi siyahtan beyaza doğru farklı renklerde olur.
Yeryüzünde yaşayan insan toplulukları ise, ten renkleri açısından, çevre ve iklim şartlarına göre farklılık gösterirler. Siyah ve siyaha yakın renkler ekseriyetle ekvator çevresinde ve sıcak bölgelerde yaşarlar. Renk değişimi kuzeye doğru gittikçe açılır. Afrika ve Hindistan gibi bölgelerde siyah tenli ve koyu esmer renge sahip topluluklar yaşarken Akdeniz kuşağı gibi bölgelerde daha açık renkli, kumral tenli insanlar hayatını devam ettirir. Daha kuzeyde açık tenli, bir miktar da sarı ırk bulunurken, Norveç ve Rusya gibi kuzeye çok yakın ülkelerde ise daha çok beyaz tenli, açık kumral insanlar gözükür. Dünya yüzünde temel olarak siyah, esmer, sarı ve beyaz olmak üzere dört temel renk bulunur. Aslında siyahtan beyaza doğru bir renk çizgisi bulunur demek daha doğru olur.
işte insanlığın merak ettiği hususlardan birisi de budur: Yani insanların farklı renkleri nasıl olmuştur? Âdem babamız tek atamız olduğuna göre onun tek renginden nasıl bu kadar farklı bir ten rengi meydana gelmiştir? Ve asıl önemlisi Âdem babamızın ten rengi ne idi?
Bu konuda elbette ki genetik bilimi ile uğraşan değerli fen erbabı makul cevaplar verebilir. Ancak bu noktada Âdem babamızın ten rengi ve yaratılış süreci ile ilgili Ku’rân’da bize bildirilen haberlere istinat ederek bazı hususlara dikkat çekmek istiyoruz.
Öncelikle Hz. Âdem’in (as) yaratılışı ile ilgili iki âyeti ve bu iki âyetin tefsirlerde geçen iki kısa izahını nazarlara sunalım:
“Andolsun biz insanı şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattık.”1
“O, insanı ateşte pişirilmiş toprak kaplar gibi kurutulmuş çamurdan yarattı.”2
“Kuru çamur” diye çevirdiğimiz 26. âyet metnindeki salsâl kelimesi sözlük ve tefsirlerde genellikle “uzun süre bekletilerek vurulduğunda çınlayacak derecede kurumuş olan çamur” şeklinde açıklanmaktadır. Kendi halinde bırakılarak kuruyan çamura salsâl, ateşte kurutulana da fahhâr (Rahmân 55/14) denir. Âyet metnindeki hame’ kelimesine özetle “kokuşmuş kara balçık”, mesnûn kelimesine de“uzun süre kalan, akışkan, değişebilir, farklı şekillere sokulabilen, bir sûrete bürünmüş olan nesne” gibi mânalar verilmektedir.3 (Taberî, XIV, 28-30; ibn Âşûr, XIV, 41-42)
“insanın yaratılışı hakkında Kur’ân’ın değişik yerlerinde bilgiler verilmiş olup bunların özü şudur: Çamura şekil verilmiş, ateşte pişmiş toprak kaplar gibi tınlayacak kadar kurutulmuş bir çamura yani hayatiyetten çok uzak bir nesneye can verilmiş, bu canlı akıl nimetiyle ve onu iyi kullanmayı sağlayacak yeti ve yeteneklerle donatılmış, bu donanımlara paralel bir sorumluluğa muhatap kılınmıştır”4
Bu noktada bir kaç husus dikkat çekiyor:
Birincisi: Hz. Âdem topraktan yaratılmıştır. Bu toprak ise özlü, süzülmüş, adeta sızma bir toprak gibi çamur halde, eriyik halde bulunan bir toprak şekli. Toprak bilindiği üzere başta kalsiyum, silisyum, alüminyum ve demir olmak üzere bir çok elementi bünyesinde bulunduran bir maddedir.
ikincisi: Bu toprak kendi haline kurutulmuş veya ateşte pişirilerek kurutulmuş bir toprak mahiyetinde; vurulduğu zaman ses çıkaran cam veya seramik gibi sert bir malzemeden yapılmış bir özellik taşıyor. Âyette buna salsal ve fahhar kelimeleri ile dikkat çekilmiş.
Üçüncüsü: Bu çamur gibi olan toprak yapısı hem siyah, hem de kokuşmuş bir görüntü ve mahiyete sahip.
Şimdi bütün bunları yan yana getirdiğimiz zaman Hz. Âdem babamızın ana malzemesi toprak, çamur gibi bir yapıya sahip, ateşte pişmiş bir seramik ve cam gibi ses çıkaran, siyah renkli kokuşan bir malzeme.
Böyle bir malzeme iki türlü elde edilebilir.
Ya bazalt türü siyah taşları bazı kil türü malzeme ile iyice öğütürsünüz, su ile karıştırıp çamur haline getirirsiniz ve onu fırında pişirerek cam ve seramik gibi bir yapı elde edersiniz. Hatta içine de pis koku verecek bir madde katarsınız.
Veya bu maddeyi ve malzemeyi bir volkanın gözünden eriyik halde alır kurutmaya bırakırsınız.
Her iki durum da asıl toprak yapısına işaret eder ve her iki tip de yaratılışta kullanılan ana malzeme olabilir. Elimizde kesin bir delil yok, ancak âyetlerdeki ifadelere bakılırsa bir volkan gözünden alınan madde bu tanımlara daha çok uyum sağlıyor.
Şöyle ki:
Hz. Âdem (as) dünyaya gelmeden önce arz yüzünde cinler yaşıyordu. Cinler ise ateşten yaratıldıkları için dünya yüzü de sıcak ve volkanlarla dolu idi. Hatta belki de volkan eriyiklerinden meydana gelen lav nehirleri vardı. Bu günkü manada bir toprak değil, toprağın eriyik şeklindeki hali mevcut idi.
işte Hz. Âdem’in de esas yapısı olan toprak muhtemelen böyle bir volkan eriyiğinden alınmadır. Çünkü eriyik haldeki bir madde toprağın bütün elementlerini ihtiva ediyor. Hatta öz çamur gibi tam bir süzme ve süzülmüş çamur oluyor. Çamur olması ise akıcılığına işarettir. Zaten bir volkan gözündeki madde de yeryüzüne çıktığı anda eriyik, yani bir nevi çamur halindedir.
Böyle eriyik halindeki bir madde şekil verilip soğumaya bırakıldığı zaman camsı bir hal alır ve bir seramik gibi katılaşır. Üzerine vurulduğu zaman tın tın diye bir ses çıkarır. Tıpkı bir cam ve seramik gibi. işte âyetlerde geçen “salsal ve fahhar” kelimeleri tam da böyle bir hali tasvir ediyor.
“Kokuşmuş ve siyah bir çamur” tabirinin ise yine volkandan çıkan ve soğumaya başlayan bir maddeyi tasvir etmesi oldukça ilginç. Çünkü volkandan çıkan ilk eriyik madde olan magma, dünya yüzüne çıktığı anda kor şeklinde kırmızı bir renge sahiptir. Ancak atmosfer etkisi altında soğumaya başladığında çok kısa bir süre sonra siyah ve kapkara bir renk alır. Bir bazalt taşı gibi. Hatta belgesellerden görüyoruz ki, bu kuruyan madde çok da kötü bir koku çıkarıyor. Yani normal bir kokusu yok, adeta çürümüş bir yumurta kokusu gibi hoş olmayan bir kokuya sahip.
işte yine âyetlerde geçen ‘hame’ kelimesinin “kokuşmuş kara balçık” olarak tanımlanması bu hususa işaret ediyor olabilir.
Özetle, Hz. Âdem babamızın öz bir toprak olan volkandaki eriyik bir maddeden yaratıldığı kuvvetli bir ihtimal. Elbette ki bu konuda elimizde bir delil yok. Biz sadece âyetlerde geçen tasvir ve tanımların bir volkan gözündeki eriyik malzemeye daha uygun olduğunu ifade etmeye çalıştık.
Eğer durum böyle ise başlıkta sual ettiğimiz konuya geri dönebiliriz:
Hz. Âdem(as) zenci miydi?
Bu sualin cevabı muhtemelen evettir. Hz. Âdem zenci idi, siyah tenli bir insan olarak yaratıldı. Yıllarca kara tenli diye, zenci diye horlanan insanların bu noktada bir sevinç duyması lâzım. Çünkü insanlığın ilk atası siyah tenli bir zenci idi."
alıntıdır.
mantık çerçevesinde açıklanmış. kaldı ki darwin de insanlığın soyunun afrikadan geldiğini söylüyor. yani ilk insanın zenci olması gayet makul.