"Bu dünya bir penceredir. Her gelen baktı geçti." diye tekrarlıyorum durmadan. Felsefe bundan başka nedir ki diyorum; raf çökerten onca kitap, onca üniversite, anlı şanlı felsefe profesörleri, sözümona varlığı sorgulayanlar bundan başka bir şey söyleyebilirler mi?
bugün bir solukta bitirdiğim, 2017 cikisli bir zülfü livaneli romanı.
güzel bir kitap. Müslüman bir erkekle yezidi bir kadinin askindan yola cikarak suriyeli mülteciler, ISID in zorbaliklari gibi konularda farkındalık yaratıyor Livaneli. ezidiler hakkinda neredeyse hicbir bilgisi olmayan bendeniz, kitaptan onlarin inanislari hakkinda cok sey ögrendigimi söyleyebilirim. kelamın çocukları nin marul, mavi, tavus kusu gibi kavramlara olan farkli bakis acisini ögreniyorsunuz. Bunun yani sira Mardin ile ilgili verdigi bilgilerle Mardin´in gercekten degisik bir sehir oldugunu hissettiriyor okuyucuya yazar. Örnegin: reyhani, süryani şarabı, Telkari
Ancak söylemeden edemeyecegim, bence Livaneli biraz aceleci davranmis bu kitabi yazarken. Hazir bu konu gündemdeyken bunu degerlendireyim hissine kapilmis belli ki. Bu hikaye 154 sayfada birakilmamaliydi, hikayeden ikinci bir serenad cikma potansiyeli varken, biraz özet gibi olmus bu haliyle
kitaba puanim: 7/10. okuyunuz. kitap misyonunu yerine getirip gercekten huzursuz ediyor.
kitapta pekcok begendigim söz vardi:
" Asil insanlarin en neseli zamanlarinda bile bir hüzün vardir, daha düsük ruhlar ise en sefil zamanlarinda bile neselidir " (sf. 27)
" bu topraklarda inanc herseyden önce gelir, batil da olsa, yanlis da olsa, bu yolun sonu ölümdür" (Sf. 49)
"ben bir insandım"
"doğrunun ve yanlışın ötesinde bir yer var; seninle orada buluşacağız" Mevlana (sf. 86) (Brad pitt bunu gercekten dövme yaptirmis)
"biz bu ülkenin okuryazarları, boşluğa düşen bir trapezci gibiydik. doğu askısını bırakmış, batı askısını da yakalayamadan düşmüştük" (Sf. 65)
"beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın artık anne!" (Sf. 17)
"merhamet keskin bir kılıç; merhamet gösterenin kabzasından tuttuğu ama karşı tarafı yaralayan bir kılıç."
"Merhamet zulmün merhemi olamaz" (Sf. 139 )
"Herkesin bir semsiyesi var kendini koruyacak, seninse yok, bir an önce semsiyeni acmaya bak, cünkü bu yagmur hic dinmeyecek" (Sf. 144)
kitabin sonu beni pek tatmin etmedi acikcasi. genel olarak hikaye yürek parcaladi evet ama bu zaten ne yazik ki oralarda böyle seylerin gercekte de oldugunu bilmemizden kaynaklaniyor. Hüseyin ile Meleknaz meselesinde daha derinlesmeliydi bana kalirsa.
var içimde insanı bırakmayan uyku vermeyen buran öldürmeyen sakat bırakan cinsten huzursuzum duygularım yanlış anlaşılmışçasına tek başıma kalmışçasına.
Bu kitap yok satıyor dediklerinde ne var bu kadar demiştim.
Olay örgüsü oldukça akıcı ve merak uyandırdığı için kitabı bir oturuşta okuyup bitirebiliyorsunuz.
Daha ilk bölümde ' beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın anne ' diyen Hüseyin'in melek naz adında Yezid'i bir kıza aşık olması ve işidin insanlar üzerindeki etkisi anlatılırken kendinizi olayın içerisinde hissediyorsunuz.
Ayrıca bir dağ başında peşinde işid askerleri varken melek nazın arkadaşının kız kardeşini gömüp arkadaşının sütü ile karnını doyurmak zorunda olması yürek burkuyor .Acının kaleme dökülmüş hali.
zülfü livaneli'nin son romanı. muhteşem bir kitap.
ezidiler hakkında, mardin hakkında inanç ve insanlık hakkında öyle bilgiler verip öyle yorumlar yapmış ki livaneli kitabın adını her sayfada hissederek okuyorsunuz.
--spoiler--
Bütün Ortadoğu'nun adeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. kendi kanının tadından sarhoş olur.
işid denilen belada bu işte. Kanlı toprakların kanlı teşkilatı.
--spoiler--
zülfü livaneli'nin son romanıdır. olayların sarsıcılığının ve etkileyiciğinin insanı yoğun şekilde huzursuz etmesine rağmen livaneli yine insana tattırdığı okuma hazzıyla birlikte insana bilgileri de aşılayıveriyor.
kitapta öğrenilen şeylerden biri "harese" kelimesi. bunu şu şekilde geçiyor "harese nedir, bilir misiniz? develerin çölde çok sevdiği bir diken var. deve dikeni yedikçe ağzı kanar. tuzlu kanın tadı dikeniyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz... ortadoğu'nun adeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürüldüğünü anlamaz. kendi kanının tadından sarhoş olur." ama bir süre sonra o kadar çok duyuyorsunuz ki hareseyi canınız sıkılıyor.
(ayrıca bildiğim kadarıyla ohal kapsamında tanıtım afişleri astırılmayan kitaptır.)
zülfü livaneli' nin son kitabı. çocukluğu mardin' de geçen bir gazetecinin , çocukluk arkadaşının ölümü üzerine mardin’ e gidişini, çocukluk anılarını, eski ve yeni mardin' i anlatan duygusal bir hikaye. tüm zülfü livaneli kitapları gibi çok güzel.
Okula gelirken gerilmeme sebep olan duygu. Huzursuzum çünkü zamanında çokça kullanıldığım halde bir proje toplantısına geç kalmam yüzünden insanların çirkefliğine maruz kaldım. Tüm grup neler yaşadığımı bilmeden, keyfiyetten yaptığımı düşünerek üstüme çullandı tabiri caizse. Gruptan ayrılmayı düşündüm ve söyledim bunu. defolup gidecektim de. Eşyalarımı toplayıp çıkacağım sırada alevlendi kavga. ne bok olursa olsun en kötü ihtimalle kalırım bu dersten dedim. son sınıfa bırakmayı bile göze aldım. Ama paşa paşa kalmak durumunda kaldım. içimden zerre bir şey yapmak gelmiyor bu insanlarla. Daha geçtiğimiz hafta yüzüme gülen insanlar bugün yüzüme bile bakmıyor. insanlar o kadar çıkarcı ki senden fayda göremediklerini anladıkları an sana gerçek yüzlerini gösteriyor. Şu lanet projede bulunmak gerçekten içimden gelmiyor. insanların suratlarını çekmekten gerçekten çok sıkıldım. Bu gruptaki insanlar birbirlerini çekemeyip birinin diğerine yardımcı olmadığı ve söylediği yalan ortaya çıkınca arabulucu olan ben oldum birbirlerine darılmasınlar diye. Şimdi bu insanlar bir olup bana cephe aldılar. Ben daha ne diyeyim ki. Böyle bir şeye maruz kalıp mecbur olmaktan gerçekten nefret ediyorum. Projelerini başlarına çalıp siktirip gitseler de rahat bir nefes alsam.