Ahmet Hamdi Tanpınar' ın 1949 da basılmış olan romanı. Her aşkın bir ızdırap ve çilesi bazen insana mutluluk; bazen de mutsuzluk verir.Dört bölümden oluşan kitabın her bölümü, öykünün dört kahramanının, ihsan, Nuran, Suat ve Mümtaz'ın adlarıyla verilir. Ancak, romanın ana karakteri Mümtaz'dır. Yazar, diğer üç karakteri de Mümtaz'la olan ilişkileri çerçevesinde tanıtmaktadır. Birinci dönem Türk romanında mekan Doğu-Batı değerlerini temsil etmek bakımından bir anlam taşıyor ve kent ikiye ayrılıyor. istanbul tarafının mahalleleri Osmanlı-islam geleneklerinin, göreneklerinin değerlerinin yaşadığı semtler.... Beyoğlu tarafı ise kentin Batılılaşmış öteki yarısı. Oturulan mekan olarak konak ve apartman Doğu-Batı karşıtlığının simgesi. ilk dönem yazarları arasında, Doğu-Batı karşıtlığı ve kimlik sorununu, istanbul'un farklı semtlerini karşı karşı getirerek işlemektedir.
kimi zaman yalnız kalmak huzur verebilir insana, kimi zaman da deniz kenarında uzun bir yürüyüş sayesinde içiniz huzur dolabilir. huzur vişne bahçesinde vişne toplayan çoçuğun topladığı vişnelerin kızıllığında saklıdır; ama baki olan bu hayatın döngüsel kıvrımlarıdır, huzur değil...
Mükemmel bir playlist eşliğinde ( özellikle içinde beirut, yann tiersen ve devotchka varsa tadından yenmez), kahve ve sigaranı alıp kitap okuma etkinliği.
bulunması ve kazanılması zor kaybedilmesi oldukça basit olan olgudur.genelde çevrenizde gelişen durumların bu ''huzur'' olgusunun kaçmasına sebep olduğu söylenir.oysa sorun bu eşi bulunmaz olan bu durumu kaçırmak için elinden geleni yapan bana göre hala ilkel bir beyine sahip ''insan'' dediğimiz türdür. **
sanki bugun son gun gibi yasayabiliyorsan hic birsey beklemeden, otesini berisini dusunmeden, sahip oldugun her seye sanki tek sende varmıs, dunyanın en kıymetli olgusu gibi sahip cıkabiliyorsan, aksam yastıga kafanı gulumsuyerek koyup, sabah gulumseyerek aynada ki yuzune gunaydın diyebiliyorsan kovalamana gerek olmayan olgu.
kimi için islam'dadır; kimi için isyanda. bazıları için paranın sıcak yüzüdür; bazıları için yarin göğüsleri. tuvalette iken dünyanın en huzurlu anlarının geçirildiğini söyler bilim adamları. evet işerken huzurluyum ama dostumla rakı içtiğim kadar değil. parayı severim ama sevdiceğin omuzu kadar değil.
Huzur, feragatle gelir.
Bunun için bazen mutluluk arayışından vazgeçmeniz gerekir; bazen başarıdan...
Sayarak, hesaplayarak, listeleyerek, biriktirerek huzurun bulunduğuna hiçbir geleneksel söylemde rastlanmamıştır.
--spoiler--
insanlık fena bir ihtimali bir kere kendisine ufuk bilmesin; bir kere uçurumu görmesin. Bir daha ondan geriye dönemez. Onu giyinir. Kıymetli bir şeyiniz, iyi bir yazma, güzel bir gramofon, bir acam halınız var mı, sakın onu satmayı bir imkan olarak düşünmeyin, evliyseniz karınızı boşamayı, seviyorsanız sevdiğiniz kadına darılmayı bir kere olsun aklınıza getirmeyin. Sonra bu işlerden ne kadar çekinirseniz çekinin, mıknatıslanmış gibi, arkanızdan itiyorlarmış gibi onu yaparsınız. insan hayatında sakınmak yoktur. Hele kütle halinde, asla. Bir kere uçurum göründü mü, ölüm simsiyah dili ile konuştu mu?
--spoiler--
biraz değerlerle alakalıdır.
gün içinde değerinize ters bir şey yapmış iseniz, huzurunuz kaçacaktır.
değerler iyi ve kötü olabilir. iyi olan da kötü olan da kendi tersine her ne yapmış ise huzuru kaçacaktır.
biri yalan söylediği için huzursuz olurken diğeri de, beş yalanına karşılık bir doğru söyleyerek kârından zarar ettiği için huzursuz olacaktır.
biri farkında olmadan hile yapmış olmaktan huzursuz olurken diğeri, uyanık birine rastlayarak hile yapamadığından dolayı huzursuz olur.
biraz da hedeflerle alakalıdır.
kendinize hedef koyarsınız. yapacağınız şeyi aklınızdan geçirirerek de hedeflersiniz.
elinizdeki işi 3 gün içinde bitirmeyi düşünmeniz, fazla olan 2 kilonuzu 2 hafta içinde vermeyi planlamanız, çocuğunuza birlikte zaman geçirme sözü vermeniz gibi...
bunları gerçekleştiremediğinizde içinizde gittikçe büyüyen his, huzursuzluk olacaktır.
kendine paralel, hedefe ulaşmış iseniz; içinizde büyüyen his, huzur olacaktır.
bazen tramvayda etrafını turistler sardığı zaman bile bulunabilecek maneviyat. bir oraya bir buraya koşturup herkesi memnun etmeye çalışan insanın sadece kendisiyle başbaşa kalma isteği ancak bu kadar yerine getirilebilir. bu ülkede kendi çaplarında yalnız olan turistler de sana ancak ve ancak boğaz vapuruna nası gidebilirim şeklinde yaklaşabiliyorlar. kimsenin kimseye dokunmadığı herkesin birbirine yabancı olduğu bu ortamda aradığın boşluğu bulabiliyorsun.
havanın feci sıcak olduğu bir günde klimalı ortam altında sigara ve kahve eşliğinde kafa bir arkadaşla saatlerce playstation oynamakla sonsuza kadar devam edebileceğini sandığım dünyadaki en değerli duygu.