sevgilinin güzelim göğüslerine baş dayayıp, onun o güzelim kalbinin atışlarını dinleyerek mümkün olabilen, kavuşması zor, mahrum kalınması kolay his. arada öpülür o göğüsler de tadı alınır.
türk edebiyatının nesir kısmının en güçlü kalemi olan ahmet hamdi tanpınar'ın hemen her sayfasında müthiş tespitlere ve aforizma tadında leziz fikirlerine tesadüf edilebilen müthiş yoğun, kah gülümseten kah şaşırtan etkileyici eseri...
insani soyut bir duygudur. kişiye göre değişen aktivitelerle ferah sağlanabilir.
(bkz: kendini deniz kenarına atmak)
(bkz: ormanda koşmak)
(bkz: gökyüzünde oluşan bulut figürlerine değişik anlamlar yüklemek)
ruh dinginliği, uzun süreli sorunlarından kurtulmanın mutluluğu. solmuş yanakların pembeleşmeye başlaması, kapanmak üzere anlamsızca bakan gözlerin yeni renklere bürünmesi, her an düşmeye hazır suratın ifadesindeki değişiklik, çevreye verilen selamlarda göz teması kurmak ve karşılığında "iyiyim ya sen?" cevabını almak istercesine beklemek en güzel belirtileri olsa gerek.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın önemli romanıdır. Roman Mümtaz ile Nuran'ın aşkı merkezinde 1930'lu yılların sonlarında istanbul'da geçer. Tanpınar'ın sistemli bir şekilde olmasa da ayrı ayrı yazılarda belirttiği Türk modernleşmesi hakkındaki fikirleri romanda karakterler arasındaki sohbetlerde ve tartışmalarda verilir. Romandaki ihsan karakterinin Yahya Kemal'den esinlenildiği söylenir. Suat adındaki anarşist ruhlu karakter de dikkat çekicidir. ilk defa bu romanda Tanpınar Mümtaz ile Doğu-Batı arasında kalmış, iki kültüre de adapte olamayan kahramanı yaratır. Kendisinden önce Türk romanında bu yoktur. Romanın bazı bölümleri günümüz Türkiye'sini bir tablo gibi gözümüzün önüne serer. Bakalım ne demiş üstat:
" Birtakım mekteplerimiz var; birçok şeyler öğretiyoruz. Fakat hep eksik olan bir memur kadrosunu doldurmak için çalışıyoruz. Bu kadro dolduğu zaman ne yapacağız? Çocuklarımızı muayyen yaşlara kadar okutmayı adet edindik. Bu çok güzel bir şey! Fakat günün birinde bu mektepler sadece işsiz adam çıkartacak, bir yığın yarı münevver hayatı kaplayacak. O zaman ne olacak? Kriz... Halbuki maarifi istihsalin yardımcısı yapabiliriz ve dahili eşanjı arttırabiliriz."
mutlulukla kazanılamayacak bir kavram. huzur kendimize olan saygımız için ve doğru olanı yapmayla kazanılacak bir şey. insanın doyumsuzluğu huzursuzluğuna yol açar. huzuru olmayuan bir kişi bu dünyaya kendini kaptırmış ve doymak bilmeyen arzularının peşine düşmüş ve istediği şeylerin olmadığını gördüğünde de huzuru kaçmasıdır. ahmet altan'ın tanıştığı teyzenin dediği gibi "pek az kişi hazın başında bekler". insanlar hazlar peşinde koşar, bulduğunda da çok çabuk bitirir ve yeni hazlara yelken açar ve hayatı sürekli bir arayış içinde devam eder. huzurlu olmak için aza tamah etmek gerekir. "hiçbir kere hayat bayram olmadı, ya da her nefes alışımız bayramdı" ikilemi de çok doğrudur. hangisini seçersen siz osunuz. huzur ikincisiyle gelir. "olmak" huzur için yeterlidir.
dunyadaki her şeyden bir adım, on adım, yüz adım, milyon adım önemli olan hissiyat. evet evet her şeyden önemli mutluluktan, sağlıktan bile. inanmıyorsan beyin arşivine scan yaptır.
sabah zar zor saat sesiyle uyandığında o gunun tatil olduğunu hatırladığın an
annenin dizine yattığın ve onun senin saçlarını okşadığı an
uzun soluklu yolculuklardan sonra evine döndüğün an
karlı bir pazar sabahı, babanın kahvaltı hazır die seslenişini duydugun an
süt kokan bir bebeğin sana sarılıp,gülümsediği an
zorlu bir günün ardından, sıcacık duştan çıkıp bembeyaz carsaflı yatağa uzandığın an
yolda yürürken birden bire en sevdiğin parçayı duyduğun an...
artık ölüp nihayi huzura kavuşmak istiyorum;zira bana bu fani dünyada huzur verecek bir çift göz aradım durdum ama yok nafile.o halde haybiye yaşıyoruz.
"huzur" ve "huzurda bulunmak" kavramlarının pek bir ilginç olduğu sezinlenmiştir.
insan; herşeyden önce kulluk için yaratılmış, bir garip ömre sahip, kendine bile hakim olmaktan aciz ama bir o kadar da kompleks ve mükemmel derecede detaylandırılmış yaşayan bir organizmadır. kendisini yaradanın kendisine sürekli vakıf olduğunu bilen insan kişisi "o'ndan" kaçış olmadığını da bilir. çünkü "o" heryerdedir, uzayda ve kalbinde ve rüyanda, fikrinde, şah damarından daha yakındır bize. hasılı bütün ömrümüz huzurda bulunmaktan ya da olmaktan ibarettir aslında.
peki ya "huzur" nerdedir?
eğer ki iman etmişsek "o" bize bizden daha yakındır diye, işte o anda huzurun "o'ndan" geçtiğini de bileceğizdir.
ve demiyor mu yaradan:
"Biliniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." Ra'd suresi 28. ayet.
"o'nu" unutmak zaten huzursuzluktur. bizim huzur diye dillendirdiklerimiz hep onun sıfatlarının aksidir.
annenin merhameti, sevgilinin muhabbeti, dostluğun vefası, rüyanın hazzı, başarmanın keyfi...
öyleyse ey nefsim neden "huzurda bulunduğunu" bilmeden "huzuru" arzularsın.
''sevdiğim '' dediğin kişiye verebileceğin en mükemmel addır. yanında huzurluysan ''huzursun'' dersin ona . önemli olan tek şey de budur. yeter ki o 'huzur' hiç bozulmasın...
gunesin dogusunu izlemektir.
sevgiliyle opusmektir.
kamp yerindeki derenin sesidir.
guzel bir yemek yemektir.
butun gunun yorgunlugundan sonra en sevdigin sarkiyi dinleyerek uykuya dalmaktir.
bi dee tabiki para var huzur var.
akli dengenin yerinde olması için gereken durum, tabiki sağlıktan sonra.
huzursuzuz diye oluyor birçok kavga ve tartışma..
paraymış, kariyermiş hepsi hikaye zira.
yıllardır huzurun bendeki tasviri hep aynı olmuştur.
uçsuz bucaksız bembeyaz bir mekan, tek bir obje yok. sadece yaradan ve ben. "o" hemen yanıbaşımda olacak. ben ise bir cenin gibi, ilk uyuyuşum gibi kıvrılıcam yanında ve sonsuza dek uyuyacağım. ne bilim, ne kadar kıvrılıp küçülürsem, yanlışlarım da o kadar küçülür gibi geliyor.
ya da şimdi anneme yaptığım gibi uyuyor taklidi yapıp, yorganaltı ağlayacağım.
bana huzuru ne sadık bir sevgili ne de anlayışlı bir eş verebilir. yaradan, o kadar derin yapmışsınki benim yaramı, ancak sen kapatabilirsin.
yıllardır sabırla, yanında uyuyacağım günü bekliyorum.