biri gelip adam kaçırıyor. (üstelik adam günlerdir kayıp ) onu bağlıyor, işkence ediyor ve öldürmek için sevgilisi ile soğuk bir buzdolabına tıkıp elini kolunu bağlıyor.
işin garip tarafı adamları ölmelerine az kala kurtarıyorlar ve hastaneye yetiştiriyorlar.
efendi! bir kere hastaneye öyle biri geldiği zaman sorarlar adam bu ne hal diye.
hastane polisi gelir tutanak falan tutar.
hadi onu geçtim adam günlerdir kayıp ortada polis yok.
hastaneden çıktıktan sonra hiç birşey olmamış gibi gülüp eğlenmeleri de cabasıdır.
ulan ölümden döndünüz ortada hala polis yok!
adamda elini kolunu sallaya sallaya geziyor.
acaba diyorum türk polisi işini yapmıyor diye, alttan alttan mesaj mı vermeye çalışıyorsunuz.
birde üstüne polat alemdar nidasıyla kutsi demez mi adalet yerini bulacak.
cevap veriyorum: sen bu kafayla gidersen bok bulur.
şükran'ın diyaliz hastası olduğu dizidir. madem makinayı o kadar yakın çekim göstereceksiniz pompayı döndüreydiniz iyiydi birde heparin pompası kapalı kalmıştı birde soketler takılı değildi haa birde setlerin içindeki kan değildi. *
başrol erkek karakteri bilal ütopik bir dünyanın hayal kahramanıdır kendisi profesörden daha iyi ders anlatan son sınıf öğrencisi başarılı bir asistan öğrencidir, okulda bu kadar başarılı olmasının yanısıra babası vefat ettiği için annesine ve kız kardeşine kendisi bakar takside çalışır, imam hastalanınca onun yerine müezzinlik yapar şüphesiz ki profesörden daha iyi ders anlatır imamdan daha iyi ezan okur öte yandan müslümanı yahudisi rumu kapalısı açığı sosyetesi fakiri her yaştan genç kızı kendine aşık bırakacak kadar kibar, düşünceli, romantik, kültürlü, sadık, iyi niyetli süpersonik bir adamdır kendisinin istanbul'da yaşayabileceğini geçtim * türkiye'de ya da dünyada varolabileceğini düşünmüyorum zaten böyle bir adam varsa dinden çıkmayı göze alıp peygamber der peşinden giderdim.
sevgili anneciğim burdan sana seslenmek istiyorum öyle bir damat bulunamaz rica ediyorum bu boş hayallerin peşinde koşma bak kaç yaşına gelmiş kadınsın uslansın artık deli gönlün...
başrolü, sabah profesör hastalanınca onun yerine ders veriyor, akşam namazı kılınırken camiide imam hastalandığı için onun yerine ezanı okuyor. gece de taksiye çıkıyor.
her eve lazım aslında. malum salgın var bu aralar.
aynı zamanda şükran ile hacerin konuşmalarında yedi numarada ki haydar ve armağanın birbirlerine aşklarını itiraf ettikleri sahneye gönderme de yaptılar. ben tarafından dikkatlerden kaçmamış güzel bir sahne olmuş.
güven hoknanın saadet karakterini canlandırdığı dizidir. ulan o kadının olduğu yerde huzur mu olur be. paso birilerine çemkiriyor, dedikodu yapıyor. zeytinyağı gibi üste çıkıyor. öyle birinden şükran gibi bir kız nasıl olmuş insan hayret eder.
yaprak dökümünde hayriye hanim rolünü canlandiran güven hokna yi bünyesinde bulunduran dizi . Dizinin adi yanliş bir kere ulan o karinin olduğu yerde huzur mu olur ? Ota boka çemkiriyor mahalleden geçene laf atiyor . insanin izlerken sinirlenmesine neden olan bir karakter . Tabi bu da güven hokna nin rolünü ne kadar iyi oynadiğini ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu gösterir . Birde her an "aman ali riza bey ağzimizin tadi kaçmasin "diyecekmiş gibi geliyor .
ilk kez izlediğim dizi olmuştur kendileri , bilal ile şükran'ın aşk çekişmesini anlatıyor araya s.a.- a.s lar , tesedtürlü giyisiler sponsorluklar kayra kıyafetleri ,ertesi güne kalmadan sosyal mesyada bakın şükranın nişanlığı yok tokası şeysi, sonuç olarak inanan insanların sömürüsünden başka birşey değil . ben öye hissettim başkada bilmem
kitabı da diziyi de bilmem ama güzel bir kitapsa bile dizi ile sonuna kadar sömüreceklerdir. arkadaşın biri oyunculara laf atmış. o zaman katil rolüde oynamasın kimse ya da katiller oynasın sadece katil rolünü. hani dindar rolü oynamak için dindar mı olmak gerekiyor? oyunculuğu ne zannediyorsunuz? işine ideoloji katan tek mallar bizim ülkeden çıkar. berhan şimşek kötü müydü minyeli abdullah'ta?
Herkes tarafından beğenilen bir eser. Hatta Atv'de dizisi bile var. Kitabını okumadım, dizisini seyrediyorum fakat pekte cezbetmedi ama yine de izliyorum. ileri ki bölümler belki daha akraksiyonlu olur, hiç belli olmaz.
iki kutbu da tam olarak yansıtmadığını düşündüğüm dizi. mutaassıplarda, ağırbaşlı görünsün diye fazlaca abartılmış ezik bir hal, hiç görmediğimiz başörtüleri; hele o saadet, müslümanlığın hoşgörüsünden zerre nasibini almamış, haset, emrivaki ve kibir içinde. şükran desen, iyi kalpli ve hanım kız görüntüsü çizmek için bir de tokat yemediği kaldı ki bence ilerleyen zamanlarda onu da yer. laik kesim ise şirret, her türlü zina, kötülük onlarda, özellikle en dekolte giyen ve en seksapel sahibi olanlar en yolluları; para desen mutaassıp kesimde yok, paraya sahip sözde laik kesim de mutsuz, tatminsiz. zaten feyza arada kalmış, öbür tarafa da göz kırpıyor. sanki mutaassıbın kocasını karısını aldatanı, paradan gözü döneni yok ya da laiğin maneviyatı kuvvetli olanı bulunmazmış gibi. kutsi de muhafazakar bir delikanlı olmaktan çok, her an "abi maçtan önce iki tek atalım hacı" diyecek bir tip gibi duruyor.
kendisini doktorlar dizisinde canlandırdığı hasta bakıcı tiplemesinden de hatırlıyoruz zaten.
neticede cuma günü oturdum ve izliyor muyum, izliyorum.
romanı ile karakterlerin isimleri dışında yakından uzaktan alakası olmayan, bol gözyaşlı, salyalı, sümüklü gereksiz klişe dizilerden sadece bir tanesi.
dizide görüp görülebilecek tek aksiyon feyza' nın kutsi' yi yanağından okşamasıydı herhalde. sanırsın kutsi sevişiyor. eli yüzü kızardı, mayhoş mayhoş gülmeler falan. bir başka aksiyon da kutsi' nin yediği dayaklar olmalı. dindar pollyanna' dan bahsetmiyorum bile.
tanım : tutunamayacak dizi.