Antalyam sahilinde uzanıp, denizin sesi ve kokusu eşliğinde, yıldızları izlerken , uyuyup kalmaktır. Hele birde dolunay varsa ve denize vurmuşsa yakamoz, mutluluk sarhoşu olabilirsin.
orta okul yılları... okuldan kaçılmış... haftalık harçlığın icabına bilardo salonunda bakılmış. gevşek kravatların arasında kahkahalar.
eve dönüş...
evi aradılar mı?
annem beni nasıl karşıladı?
babam... acaba?
----- 1 saat sonra -----
yok yok bişey yok, aramamışlar.
yenisi başlar sıkıntının her telefon çaldığında... hemen koşar sen açarsın bir bok yemiş gibi... anlamazsın renk verdiğini.
eğer ki aramamışlarsa o gece yastığa kafayı kayarken ki huzur... puuuuffff.
tüm dertlerini kaldığın şehirde bırakıp, sadece sevdiklerinle birlikte olduğun bir yolculuktan sonra arabadan inip denize karşı bir bankta oturup dalga seslerini dinlemek...
annemin evinde başımı küçük bir yastığa koyup uyumak sabah uyandığımda anne ve babamla uzun bir sabah kahvaltısı eşliğinde haber dinleyip annemin ve babamın (bkz: fatih portakal) a hakeretlerini dinlemek.
Tabii ki geleceğini garantiye aldığını anladığın andır. Bunun verdiği huzur bir başkadır. Hangimiz lise sıralarında acaba ileride ne olacağım bir şey olabilecek miyim belirsizlikleriyle içini karartmadı ki?