hızlı bir yargılama sistemi geliştirilip davalar kısa sürede sonuçlanmadıkça ve ceza yargılamasında olduğu üzere re'sen araştırma ilkesi uygulanmadıkça
ceza davaları yönünden;
infaz kanunu denen şey yürürlükte oldukça, infaz kanunu kaldırılıp tam infaz sistemi getirilip ceza kanunundaki cezalar da yeniden düzenlenmediği müddetçe
bu ülkede adaleti tesis e-de-mez-sin. siyasi baskıların engellenmesi ve yargı bağımsızlığı da sonra gözden geçirilecek sıkıntılar.
Ne olursa olsun ivedilikle hızlı tecelli eden, vatandaşı mağdur etmeyen ve caydırıcı olan bir hukuk düzenine geçilmesi şart.
Hukukçu bir ailen varsa... Evet Kanun bilmezsin ama hukuk nasıl işler bilirsin... Bir mantığı vardır kendi içinde çünkü hala bir şekilde roma hukuku öğretilir mesela.
insana güven verir, özgüven verir! Sokaktaki insanın bilmediği "görevi kötüye kullanma" ne demek aslında nasıl gizli bir silahtır hayat kurtarır bilirsin.
Ögrenin yani! Kendiniz için... Hukuk öğrenin kanun kitap değil.
Bizimki gibi bir toplumda siyah kuşak sahibi olmak gibidir!
Faraza bir otobüste kavga edeceğine karakolun önünd çek dediğinde karşındaki adamın dizinin bağı çözülür! Bilir çünkü hiç bilmediği bir deplasmana çıkacağını, kanunla muhattap olacağıni vs.
Büyük güçtür!
Burda onca düzen yalakası tipten de bu yüzden korkmam mesela.
Hukuk: Adaletin Sureti, Hakk’ın Kelâmı
Hukuk, Allah’ın emir ve yasaklarının toplumsal düzende tecelli ettiği ilahi bir nizâm; Hakk’ın adalet suretinde görünmesi… insan denilen meçhulün, ruh ve beden muvazenesinde idrak ettiği bir nizâm ki, yaratılış gayesinin hem ferdî hem içtimaî ölçüde keşfi ve tatbikidir. Adalet, “her şeyi yerli yerine koymak” ve bu anlamda, varoluşun ahenk ve intizamını yakalamaktır.
Bugün modern hukuk dedikleri, insanın ruhunu susturup bedenine hapsetmiş, maddecilik zindanının parmaklıklarında yankılanan bir “hukuk çığırtkanlığı”… Halbuki hukuk, emir ve yasaklardan ibaret bir mekanizma değil, ruhî ve fikrî temeli olan bir idealdir. Adaletin idraki, Hakk’a teslimiyetle mümkündür; hukuk dediğin, Allah’ın şeriatında tecelli eden adaletin vasıtasıdır.
Hukukun Nizâmı: islam Şeriatı
Bir taş yerinden oynasa, kâinatın ahengi bozulur… Hukuk, taşları yerine koyma sanatıdır; bu da şeriatla mümkündür. Şeriatın gayesi, insanın fıtratına uygun bir nizam kurmak ve onu yaratılış amacına ram etmektir. Şeriatsız hukuk, başsız bir beden, kalpsiz bir insan…
Modern hukukta gördüğün, insanı Allah’tan koparan bir mekanik nizâm. Adalet adına zulüm, özgürlük adına esaret… Hâlbuki islam hukuku, adaletin ölçüsünü Allah’ın emirlerinde bulur; hakların hakikati, Allah’ın rızasına muvafıktır. “Hukuk”, kelime köküyle bile, “hak”kın yanındadır; batılın değil!
Hukukun inşası: Başyücelik ideali
Mirzabeyoğlu’nun dile getirdiği “Başyücelik Devleti”, hukukun yeniden inşasının temelidir. Burada hukuk, emir ve yasaklardan ibaret bir sistem değil; varoluş gayesinin cemiyet planında tecellisi… Hukuk, insanı insan yapan değerlerin muhafazası ve bu değerler üzerinden yeni bir medeniyet tasavvurunun çatısıdır.
Batı’nın ithal ettiği hukuk sistemleri, kalıplaşmış birer esaret zinciri… Bu zincirleri kırmak, hukuku Hakk’ın terazisinde yeniden tartmak gerekir. Bu inşa süreci, hem geçmişin birikiminden beslenir hem de günümüzün ihtiyaçlarına cevap verir. işte burada, islam’ın aslına dönüş ve modernitenin eleştirisi, hukuk için yol gösterici bir işaret fişeğidir.
Son Söz
Hukuk dediğin, Hakk’ın hâkimiyetine teslimiyetle başlar; bu teslimiyet olmadan, adalet yalnızca bir hayaldir. Adaletin sancağı, Allah’ın rızasıdır; hukuk ise bu sancağın gölgesinde bir nizâm… insan ve toplum, bu nizâmın içinde hem kendi hakikatini hem de Hakk’ın tecellisini bulur. Adalet, Hakk’a ram olmaktır; hukuk, bu râm oluşun suretidir.
"Hukuk, Hakk’ın emri, adalet ise bu emrin suretteki nizamıdır; suretsiz nizam, adaletin değil kaosun diğer adıdır."
Hukuk, insan ve toplumun öz cevheriyle buluştuğu noktada; hakikati mutlak bir fikrin terazisinde tartan ilimdir. Adalet, yalnızca dengelerin korunması değil, varlık ve yokluk arasında Hakk'ın hükmünü icra eden kılıçtır. Ve işte burada, "şeriat" dediğimiz sistem, sadece kurallar manzumesi değil, varlığın özüne uygun bir nizamın tezahürüdür.
Ey insan! Sor kendine: Hukuk dediğin, vicdanını mı tatmin ediyor yoksa yalnızca düzenin bir kölesi mi yapıyor seni? Bil ki, hukuk, Allah’ın iradesinden soyutlanmışsa, adaletin ismi kirlenir, vicdanın yaralanır. O yüzden diyoruz ki; hukuk, Mutlak Fikir’in yeryüzündeki inşasıdır. Bu fikir, ne yalnız Doğu'nun kadim mirasında ne de Batı'nın kaba akılcılığında saklıdır. islam, hukuku yalnızca bir "düzen" için değil, varoluşun gayesine uygun bir ahenk için getirmiştir.
Adaletin Menşei: Şeriat ve insan Fıtratı
Adalet! O ki, insanı insan eden değer. Lakin, bu değer, hangi terazide tartılacak? Mirzabeyoğlu’nun söylediği gibi, “Adalet, fıtrat ile emrin tevhidinden doğar.” Fıtrat dediğimiz, yaratılışın özüdür; emir ise Allah’ın kelamı. Bu ikisini ayıran, hukuku heva ve hevesin kölesi yapar.
Ve ey modern akıl! Sanıyorsun ki, adalet, yalnızca çoğunluğun sesiyle bulunur. Oysa Kur’an, çoğunluğun çoğu zaman sapkınlıkta birleştiğini söyler. Bu yüzden hukuk, halkın hevesine değil, Hakk’ın emrine dayanmalıdır.
Hukukun inşası: ideolojik Temel
Hukuk, yalnızca mevcut düzeni yıkmakla değil, onun yerine "ideal" olanı koymakla mükelleftir. "Başyücelik Devleti" bu yüzden salt bir devlet modeli değil, hukukun ideolojik temellerine dair bir manifestodur. Burada mesele, Müslüman zihniyetinin yeniden ihya edilmesidir. Hukuk, adaletin hizmetkârı olduğu kadar, islam ideolojisinin bayrağıdır. Bu yüzden, hukuk mücadelesi, aynı zamanda bir fikir mücadelesidir.
Sonuç: Hakikatin Şehadeti
Son sözümüz, şeriatın davasıdır: Hukuk, yalnızca Allah’ın huzurunda diz çöker. Batı’nın mekanik aklı, insanı köleleştirirken, islam hukuku, insana Rabbi’nin huzurunda özgürlüğünü öğretir. Adalet, yalnızca ilahi emirlerin gölgesinde serpilir ve hukuk, ancak bu emre teslim olursa insanlığa bir kurtuluş sunar.
Hukuk, insanın Rabbine teslimiyetinin suretidir. Ve ey insan! Hukukun merkezinde yer alan sensin; ama unutma ki, bu merkez, Hakk’ın nizamına boyun eğdiğinde gerçek anlamını bulur.