şuan eğitim fakültesinde okuyorum fakat bürokraside iyi bir kademede görev almak istiyorum. hedefim öğretmen olarak atandıktan sonra milli eğitimde yükselmek hatta il milli eğitim müdürü olmak. bu süreçte hukuki bilgimi güçlendirmek için de hukuk okumak istiyorum. eğitim alanında ise yüksek linsans ve doktora yapıp bilgilerimi pekiştirmeyi hatta belli bir alanda söz sahibi olmak istiyorum. bunları yapmamdaki tek amaç milletime faydalı olabilmek. bir nebze olsun eğitim hakkında bir şeyler yaparak ilerletici eleştirilerde bulunmak.
not: kesinlikle siyasete bulaşmak istemiyorum çünkü eğitimci kimliğimi korumak istiyorum. nedense siyasi amaçlar eğitimci yönüme zarar verecekmiş gibi geliyor.
Hak ve adalet arayışı gibi görünse de temelde iyi ve kötünün çatıştığı yerdir. iyiyi de kötüyü de yasayı yapanlar belirler. Bundan dolayı aslında devrimler ve isyanlar mevcut hukuka baş kaldırıdır.
“hukuk” denilince ister istemez hepimizin hatırına “mahkeme, avukatlar” vesair gibi çağrışımlar gelmekte; bu yanlış olmasa da, esasen hukuk “ahlak” demektir ve her toplumun kendi inanç ve adetlerine göre zamanla oluşmuş bir ahlak kaidesi/kuralı ve bu kaideleri teşkil eden normlardan oluşmuş bir hukuk düzeni vardır.
bu itibarla “hukuk, ahlâkın pıhtılaşmış hâli” denilmiştir; bu tanımların ardından “hukuk” bahsi ile alakalı asıl tanımlamaya çalışacağım -ve bir yönüyle de hatırlatacağım- husus şu:
hukuk, başta söylediğim gibi ilk anda aklımız ve gözümüzde daha çok başka imajlarla canlanıyor olsa da, yani onun siyasi, kanun yahut ceza kategorileri hatıra gelse de esasen, sıradan, tabiî, günlerden her hangi bir gün içinde geçirdiğimiz vakitlerdeki bütün münasebetlerimizi kapsamaktadır. hani, hiza diye bir şeyin varlığını ancak belli objelere nazaran görüyor olmamız gibi, o, ister farkında olalım isterse olmayalım hayatımızın önemli yahut sıradan her hadisesinde, şartların ve vakaların mahiyetine göre kapsamı daralan yahut genişleyen bir biçimde vardır ve birçok faaliyetimizle ortaya çıkar, gözükür.
bir trafik kazasında bunu belirgin bir biçimde hissederken, susuzluktan ciğerinin yanmış olabileceğini varsaydığımız bir serçe için pencere kenarına koyduğumuz su dolu bir kab’ta, ——-ki burada, onun hak hukukunu gözetirken, diğer yandan yani pıhtılaşmış hâline nazaran “ahlaki” bir tavır sergilemekteyizdir ve bizi buna mecbur kılan sadece vicdanımızdır, evet “mecbur kılmak”ta bir “zorunluluk” hâli vardır ve işte serçe ile aramızdaki münasebeti doğuran, evet gördüğümüz üzere yazılı olmayan bir hukuk kuralı vardır——- bu fiilde onu düşünmez ve görmeyiz; görmek zorunda değiliz zaten; söylemek istediğim esasen günlük münasebetlerimizin neredeyse tamamına yakını “hukuk”a tâbidir:
hani eskilerin kullandığı “filanca ile hukukumuz var” yahut “onunla hukukumuz eskiye dayanır” tabirindeki gibi...
Çağa ayak uyduran ender bilimlerden biridir hukuk. Kanunlar eskiyebilir.
Ancak kanunlar, değişen şartlara anlık uyum sağlaması için sürekli değiştirilemezler, aksi takdirde uygulamada istikrarsızlık ortaya çıkar.
Hukukta bu boşluk içtihatlarla doldurulur ve somut olaylara göre içtihatlar, yargıyı şekillendirecek şekilde yorumlanır ve uygulanır.
Konya'da yaşayan biri olarak hukuk ile ilgili sorunlarım vardı. Ama latif bey ile tanışmak benim en büyük şansımdı kendisine ve ekibine sonsuz teşekkürler.
kaynak:https://www.latifcembaran.com/
Özel takip edilmesi gereken davam için titizlikle araştırdığım ve tüm takip ve verdiği detaylar kadar ekibide çok başarılı. Sizlere anlaşma yaptığım hukuk firmasının bilgilerini bırakıyorum.
kaynak: https://ozansoylu.av.tr/