dişlerinin arasından kan sızan çakalların uluması, uluyup da kudurması, kudurdukça kafatasımıza abanması ile insan olup olmamak durumu arasında bir turnusol kağıdı işlevi gören insan.
gözleri nefretten, kandan başka bir şey görmeyen cahiller, enformasyonu hep benzer ve yanlı kanallardan alarak doldurulmuş malul şuurlarından utanmadan konuşanlar, resmi olana boğulup "sözde" sıfatı ile vatan kurtardığını sananlar elbette ki gelip isminin altında polatçılık oynayacaklar. biz hepimiz hala ermeni hala hırant'ız. insanız...
öldürüldükten sonra pek bir kıymete binmemiştir, daha yıllar önce avrupa parlamentosunda birkaç küstah diasporacının, lobicinin kışkırtmalarına karşı asil duruşu, türkiye cumhuriyeti vatandaşlığıNdan ve birliğinden gururla bahsedişiyle, bazı ermeni faşistlerine haddini güzelce bildirmesiyle zaten gönüllerde yer etmiş, haklı kıymetine sahip olmuştur.
Kör ölünce badem gözlü olur misali, öldürüldükten sonra pek bir kıymete binen ermeni.
Türkün Türk'e bile kıymetli olmadığı bu ülkede bunu doğal karşılamak boynumuzun borcudur.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana savaş görmemiş Türk aydınları, türk gençleri, düşman çizmesi altında ezilmediklerinden, analarına bacılarına düşman tarafından tecavüz edilmediğinden, paradan başka birşey düşünmeyen emperyalistlerin pompaladığı barış, kardeşlik, çağdaşlık, insan hakları zırvalarına kanıp vakti zamanında anadolu'da türk halkına türlü eziyeti yapan, yakın zamanda da türk diplomatlarını hiç gözünü kırpmadan şehit eden ermeni diasporası'nın, kendi çıkarları uğruna gözden çıkardığı sözüm ona aydını yere göğe koyamıyorlar.
Amacımız onun ensesine mermi * sıkan ne ettiğini bilmez zavallıları korumak değildir.
Lakin gençleri böylesine bilinçsiz, böylesine boş beyinli hale getiren yine o savunduğunuz aydınlar değil midir?
Her akşam gittiği barda viski içen at kuyruklu, top sakallı ve de gerizekalı aydın değil midir sosyalizm söylevleri veren?
Bir yandan boğazda rakısını içip balığını yiyen, öte yandan da komunizm * nutukları atanlar değil midir o savunduğunuz aydınlar?
Ülkede gündemi Cia ve mossad destekli yahudi medyanın aldığı talimatlara göre değiştirdiğini ve halkı yönlendirdiğini bilmiyor muyuz?
Talat Paşa'yı Berlin'de katleden Sokomon Teyleryan'ı da kınayınız aynı dirayetle. O zaman uyuşuruz.
söz konusu yazısını okumayıp etmemiş, yada üzerine düşünmemiş "bize zehirli kan demiş oolum"cuların, sözde milliyetçilerin, faşist ve saldırgan "köpek"LERin kurbanı olmuş aydındır.
şimdi o suikastçi, katil köpek soyu, kokuşmuş zihindaşlarına bıraktı yerini, ancAK en bir cahil cühela halleriyle laf ebeliği yapmayı, göz boyamak için milliyetçilik taslamayı bilen, ermeniliğe hakaret ederken türklüğü de istismar eden soydaşlarına.. bunlara insan bile denemez, zavalı birer köpek hepsi.. kuduzundan hemde.
ismail türüt tarafından bir defa daha öldürülen insan. ismail türüt son türküsünde Hrant dink'in katil zanlısı ve azmettiricisine övgüler yağdırıyor. * ismail türüt ve onun gibi düşünenler için tekrardan aynı şarkının sözlerini söylüyorum şimdi.
''ne bir haram yedi ne cana kıydı
ekmek kadar temiz su gibi aydın
hiç kimse duymadan hükümler giydin
yiğidim aslanım burda yatıyor''
bu ülkede farklı düşünüyorsanız hain bir kurşunla bir kez ölmezseniz. bulmaca çözüp kadın resimlerini birbirine göstermek dışında bir şey yapmayan türklükleri ve erkeklikleriyle övünen sıradan faşizmin öncüleri her gün binlerce kere öldürür sizi. yetmez onlara sizin ölümünüz, sizi öldürene methiyeler düzülür, poster çektirilir, klipler yapılır, kısa filmler ithaf edilir ,etnik kimliğiniz hakaret olarak kullanılır rakip takımı tahrik etmek için. ermeni kelimesinin başında "sözde" sıfatı olmadığı zaman tahrik olmaya hazırdır onlar.bu ülkenin sokaklarında kahvelerinde, internet kafelerinde, stadyumlarında binlerce ogün samast var. ve her gün hrant dink' in katlini hatırlamayarak, sıradanlaştırarak, meşru bularak dolaşıyorlar aramızda. bu cinayete münferit diyenler bir insanın öldürülmesini kutsayan binlerce kişinin olmasını nasıl hala münferit görebilir. hrant dink'in bedenine iki kurşun sıkıldı ama arkasından ruhuna sıkılan kurşunların haddi hesabı yok. karadeniz ikliminde sadece fındık, çay ve mısır yetiştiğinden çok da emin değilim artık . karadeniz iklimi nefret ve faşizm üretiyor bir süredir. belki iklim değişir akdeniz olur dese de sezen aksu ismail türüt'ün sesi daha baskın sanki oralarda.
ismail türüt denen bilmem ne yaptığımın çocuğunun *katillerine türkü yaptığı türkiye evladı,bu toprakların az bulunur gazetecisi. ismail türütler in,tatlısesler in,ülkücüler in,faşistler in olduğu bu ülkede dink gibilerine yaşamak neden haram? aklıma nazım ın dizeleri geldi:sen yanmazsan ben yanmazsam, nasıl çıkarız aydınlığa?
yeğeni vardı haycan isminde. sarıkamışta vatani görevini yaparken amcasının ölüm haberinin alarak izne ayrılmıştı. iyi bir arkadaştı. hepimiz ermeniyiz sloganları atılırken askeriyede "hepimiz türküz ermeni değiliz" sloganıyla cevap veriliyordu. haycan da ermeni olmasına rağmen hergün aynı nakaratı tekrarlıyordu. kader işte türkiye cumhuriyeti sınırlarında ermeni olmak da yazılmış bazılarına.
private sözlükte "delik ayakkabısı" hakkında konuşulan aydın. yazıklar olsun hakikaten. yeni bir ayakkabı alacak parası olan ancak onu da çocuklar için harcayan insandı.
bourne / 20.01.2007 18:29:48 / # 2297069 / *
delinene kadar giyildigine gore muhtemelen kokan ayakkabıdır. * * * * *
o da öldü. bir şeyler için salyalarını akıtmayan herkes daha hızlı ölüyor nedense. daha güzel yaşayanlar, hep daha çirkince ölüyorlar. hayır, çirkinlik onlardan değil, elbette değil. işığın etrafına toplanan sinekler gibi uçuşup duruyor birileri. birileri ölüyor, birileri alçaklık yapmaya devam ediyor.
cinayetin azmettiricileri, 301'lerle, milliyetçi tavırlarıyla cinayetin hedef göstericileri cinayet mahaline gidip gözyaşı döktüler. dökeceklerdi, tahmin edebilirdik ki kimse çıkıp üzülmemiş olduğunu göstermeyecekti. kimse çıkıp olan bitenden sorumlu olduğunu tabir yerindeyse "çaktırmayacaktı". herkes başsağlığı dileyip üzüntülerini dile getirecekti. herkes bir an önce sorumluların yakalanmasını dileyecekti ve işe bakın ki "sorumlu" 17 yaşında boşluğa düşmüş bir genç olacaktı. ve kan emiciler, kan üzerinden prim yapıcılar televizyonlara çıkıp birazcık utanmadan, "bakın 36 saatte katili bulduk, kutlayın bizi" diye böbürleneceklerdi. benim kıç yalayıcı ve gündemi birilerinin isteği doğrultusunda özenle hazırlayan, bu ülkede olan bitenlerin belki de en büyük sorumlusu olan medyam da boş durmayacaktı elbet. hrant dnk'in ne kadar dürüst, ne kadar iyi biri olduğunu bangır bangır bağıracaktı; ne kadar üzgün olduğunu bağıracaktı; katile lanet okuyacaktı ancak "halkların kardeş olduğu"nu söyleyen herkesin neden birer birer azaldığından bahsetmeyecekti. "başıboş bir genç" tarafından öldürüldü o dürüst adam diyecekti, çünkü aksini söyleyemeyecekti. alçaklık hep sürecekti, bunu tahmin edebilirdik. bunu tahmin edebilirdik elbette ama, agos'un önündeki cesedin yırtık ayakkabılarına zoom yapan kamerayı açıkçası ben tahmin edemezdim. bu kadarını ben tahmin edemezdim. onun dürüstlüğünü yırtık ayakkabılarını göstererek ispata kalkmak, bunu "bakın işte dürüst bir adamdı, dürüst olmasa ayakkabıları yırtık olmaz" diyerek sunmak, ardından onun için söyleyecek iyi bir şeyler bulmaya çabalamak, bir "ziyan" nidasıyla bahsetmek ondan... ben bu kadarını tahmin edemezdim. keşke o ayakkabılar yırtık olmasaydı, keşke biz o her biri birbirinden yalan televizyon kanallarında hüzünlü bir müzik eşliğinde o ayakkabıları görmeseydik. keşke kimse dikkatini oraya vermeseydi de, faşizmin gerçekte kim olduğunu az biraz anlayabilseydi. keşke hrant dink yoksulluk üzerinden pazarlanmasaydı, keşke bir ölüm, hiçbir zaman reyting aracı olmasaydı...
hepimizi bozuk para gibi harcayacaklar. en güzel olanları, en önce harcayacaklar.
en çok şunu düşündüm bununla ilgili, en çok buydu kafama dank eden; "peşimde tekrar birileri vardı. onları seziyordum. ve onların kerinçsiz ekibiyle sınırlı ve salt onlardan oluşacak denli sıradan ve görünür olmadıklarını çok iyi biliyordum." keşke yırtık ayakkabılardan kafamızı kaldırıp, sıradan ve görünür olmayan gerçek katillere çevirebilsek gözlerimizi. onları bulsak, çıkarsak ve döktükleri kanda boğsak...
Şimdi ben o ayakkabıları çeken kameraya da, başsağlığı dileyenlere de, "türk'ün türk'ten başka dostu yoktur"culara da, "vah vah yazık" diyenlere de, salyaları her tarafa bulaşanlara da, ve hatta ölümlerin üzerine bayrak açıp kendi sloganlarını atanlara da, ölülerimizden her türlü prim yapana da söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum. hepimizi bozuk para gibi harcayacaklar, biliyorum...
başımız sağ olmasın!
birilerine kurşun atılıyorsa, bizim başımız artık sağ olmasın!
o ve onun gibi bir çok ermeni'nin anadoluya yerleşmesi fransızların etkisiyle olmamıştır. osmanlı döneminde zaten anadolu'da özellikle de doğu ve güneydoğu anadolu'da 2 milyona yakın ermeni yaşamaktaydı. güvenlikleri açısından bir çoğu güneye sürülmüşlerdir ve bugün anadolu'da ermeni köylerinin ve ermeni vatandaşlarının sayılarının çok az olmasının nedeni budur. anadolu'da yaşayan ermenilerin anadolu'ya fransızlarca yerleştirildiği çok büyük bir yalandır. ancak gülüp geçilir. insan toprağını sever tamam da o toprakta yaşayan diğerlerinin de sevmesine izin vermelidir. bir de yatsınamaz tarihi gerçekler var ortada.
2005 eylül ayında yazdığı, "türk'ten boşalacak zehir kanın (ermenistan'daki "türkler bize soykırım yaptı" iddialarından ermenilerin kendi kendilerini zehirlediklerini ifade ediyor) yerini dolduracak temiz kan ermeni'nin ... damalarından mevcuttur" dediği için hakkında dava açılan merhum yazar.
yani, parantezde de belirttiğim gibi, "ermeniler, soykırım iddialarıyla kendilerini mağdur göstererek bir şeyler kazanmaya çalışmaktan vazgeçmelidir" demiş.
"enseye sıkılan kurşunla sonuçlanan süreç, istanbul vali yardımcısının hrant'ı çağırıp sabiha gökçen haberi hakkında 'uyarması'yla başladı. acaba, bu vali yardımcısı, 22.02.2004 tarihli genelkurmay basın açıklamasında bu haberin 'milli duygulan kötüye kullanan, tehlikeli, sorumsuz' olarak nitelenmesinden etkilenmiş olabilir mi? birlikte resim çektirmeyi 'ağzından daha kolay laf almak' olarak izah edip akladılar (radikal, 04.07-2007). şimdi de emniyet'ten, sanıkların terör örgütü değil de 'arkadaş grubu' olduğunu öğrendik (radikal, 04.07.2007).
çünkü teröre bakan mahkemeler bir örgütün terör örgütü olup olmadığını araştırmıyor. içişleri bakanlığı'na soruyor, oradan ne yazı gelirse ona göre karar veriyor. acaba şimdi mesela 'vatansever kuvvetler güçbirliği hareketi'nin terörcü olup olmadığını mahkeme kime soracak?"
Hrant Dink bu topragın bagrından cıkmıs olan tertemiz bir Anadolu çocuğuydu. O bir yurt severdi. Bu coğrafya farklı kulturlerden farklı etnık kokenlerden insanların bir arada
mecburen yasamak zorunda olduğu bir coğrafyadır. Bunun içindir ki bu coğrafyada yasayan tum farklı etnık kokenden ve inançtan insanların birbirlerine karşı hoş gorulu ve tahammulkar olması gerekir ve gerekende budur zaten.
Gideceğimiz başka bir toprak yok, baska bir vatan yok. Bu toprağın çocukları olarak farklılıklarımızın kulturel zengınlıgımızın buyuk bır zenginlik olduğunu kavramamız ve bu zenginliğe sahip cıkmamız gerektiğini hiç bir zaman unutmamalıyız. Bir sepette ki çiçeklerin hepsinin ayrı bir guzelliği vardır her rengin her tonun. Bu çoğrafyada yaşayan Ermeniler de bu sepette ki en guzel çiçeklerden biridir. Envayi çeşit guzel ve guzel kokular saçan çiçeklerimiz var: Kurtler, Turkler, Çerkezler, Araplar, Çingeneler, Rumlar, Ermeniler, Sudan lı siyahiler ve onlarcası nasıl bir zenginliktir farkındamısınız?
Yurt severlik yurdun butun bu zenginliğine ve bu renklerine sahip çıkmaktır. Yurt severlik butunun parçalarını sevgiyle kucaklamaktır. Herbir parça buyuk zenginliğimizin nadide çiçekleridir bir tanesi solarsa eksiliriz, küçülmüş hissederiz kendimizi.
Ne mutlu bize ki boyle bir çeşitliliğin içerisinde yaşıyoruz. Bir birimize verebileceğimiz o kadar guzel şeyler varki..
Hrant ağabey (Anadolu coğrafyasında yaşıyan bizler kendimizden buyuğe ağabey deriz saygından dolayı) sana alçakça bu saldırıyı yapanlar seni aramızdan ayırdılar. Ama bu ayrılık fiziki bir ayrılıktır. Sen bilincimizde, şuurumuz da ve kalbimizde yaşıyorsun. Ve ben bir turk olarak kendimden bir parçanın eksilmesinden buyuk bir uzuntu duyuyorum benim için ne buyuk bir eksikliktir..
Ne yazık ki tum hakların kardeş olduğunu ve hepimizin bir butunun parçası olduğunu Hrant ağabeyin katledilmesiyle bir çok insan farkına vardı yada umarım varmıştır.
Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz. Ve de hepimiz Rumuz, Suryaniyiz, Yahudiyiz, Kürdüz, Arabız, Çerkeziz ve Sudan dan getirilmiş bir Afrikalıyız. Hepimizin ortak noktası, bu toprağın cocuklarıyız. "Bu topraklarda gozumuz var, Bu toprağın derinliklerine gomulmek için".
kendisini öldürten abiler mahkemede topu birbirlerine sallamıslardır.hala o iki zeka muhtacı olan kisilerin bu suikastı planlamaya zekalarının yetmeyecegini düsünüorum.kim bilir belki arkalarından hangi büyükanne,büyükbaba,büyükamca,big boss cıkacak.hadi bakalım demeye dilim varmıyor bu dosyanında ötekiler gibi kapatılacagından kuskuluyum...
"2 temmuz pazartesi günü hrant dink i öldüren karanlık yargılanmaya başlıyor.
katiller bu kez kaçarak karanlıklara karışmasın diye 2 temmuz da 9.30dan dava bitene kadar mahkeme önünde nöbetteyiz."
istanbul ağır ceza mahkemeleri/ beşiktaş (eski dgm)
19 Ocak 2007 günü beyaz bir örtüyle kapatilmaya çalışılmış cansiz bedenini televizyonda görüdüğümde göz yaşları içinde yazdığım yazının faili. Adı geçmeyen yazı altta adıyla beraber bulunmaktadır.
Hrant Dink Öldürüldü bu aksam...
Hrant Dink öldürüldü bu akşam. Bu bir ilk değildi biliyoruz ki son da olmayacak.Suçluların bulunacağı sözleri veriyor devlet büyükler! çok üzülmüşler belli seslerinden. Bulacakları suçlunun Dinkin başında yuva açan kurşunu gönderen çocuk olmadığını biliyoruz artık. Tecrübeyle sabittir. Uğur Mumcu, Musa Anter, Bahriye Üçok, Muhammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı
Bu ülkeyi çok seven bir adamdı Hrant Dink ve farkındaydı kendisinden önce öldürülenlerin de bu ülkeyi deli gibi sevdiğinin. Ve bu ülkeyi sevmenin bedelinin çok ağır olduğunu o da biliyordu. O, gördüğü bir kavgayı ayıracak kadar cesur bir çocuktu. Boş vermeyecek kadar insandı. En tuhaf çelişkilerden birinin kurbanı oldu o! Ölümüne sevdiği bu ülkeyi kendisinden çok sevdiğini iddia edenler tarafından öldürüldü.
19 Ocak 2007 Hrant Dink öldürüldü faili meçhuller ülkesinde ama biliyoruz ki bu son olmayacak çünkü ilk değildi. Gözleri doluyordu Ülkem derken. Git derlerse yolda ölürüm
Bir ülkeyi sevmek işte böyle bir şeydi. Bir ülkeyi sevmek onun için birilerini öldürmek değildi onsuz yaşayamamaktı. Onu her şeye rağmen sevmek; yoksulluğuna, cahilliğine, pervazsızlığına, anlayışsızlığına rağmen onu ölümüne sevmek. Rengi, dili, dini farklı olsa da bu ülkeyi sevdiğini söyleyen herkesi kardeşi bilmek. Tüm kavramların ve olguların ötesinde insanları oldukları gibi görmek ve onları öylece kabul etmek.
Nefret etmek kolay olanıdır. Sevmekse bu ülkede ölümüne zordur.
O zor olanı seçti.
Çünkü bu ülkede doğmadıysanız ya da egemen olan düşünceyi paylaşmıyorsanız. Diliniz farklıysa, dininiz ya da düşünceleriniz farklıysa bu ülkeyi sevmeye hakkınız yoktur. Eğer hala ısrar eder de sevmeye devam ederseniz bu ülkeyi sevmenin bedeli ölümdür.
Şimdi bunları bilenlere düşen ölümü göze alarak ülkeyi gerçekten sevenleri sevmeyi bilmek ve bunu çocuklarımıza öğretmek. Ancak bu şekilde onlara bu ülkeyi sevenlerden nefret etmemeyi öğretebiliriz.
Huzur içinde yat demek koca bir yalana inanmaya çalışmaktır. O, bu ülkede düşünceleri yüzünden insanlar öldürülmeyeceği güne kadar rahat uyumayacaktır.
gercek anlamda bir aydindi. cok kulturluydu. omur boyunca turk-ermeni iliskilerini duzeltmek icin militanlik yapti. ama sadece bunla kalmamis, haksizliga ugrayan herkesin yaninda olmustur. turban sorununda haksizliga ugrayan kizlarimizin yaninda olmustur mesela. turkiye'nin ab ye girmemesi icin elinden geleni yapan ermenilerden degildi. bizi her zaman destekledi ve turkiye'nin iyi yerlere gelmesi icin her zaman caba gosterdi. nefret dolu degil baris dolu bir insandi, melek gibi. keske olmeden once taninsaydi ve degeri bilinseydi. bu adama nasil aydin denmez anlamiyorum.
sadece ve sadece bir insanın fikrini zikretmesi sonucunda öldürülmesi ne kadar düşündürücü ve saçmasapan bir vaka ise, bu öldürülen kişinin gazeteci olmasından dolayı "şak" diye aydın yapılmasıda bir o kadar düşündürücü ve saçmasapandır.
Hrant dink cinayete kurban gitmiş farklı fikirlere sahip bir vatandaşımızdı o kadar.
sahsen aydınlatıcı hiçbir yan goremedigim, birilerinin aydını olabilmeyi cinayete kurban gittikten sonra başarabilmiş gazeteci.