Tarih: 2 Şubat 2009
Beykoz ilçesi Kaynarca Mevkiinde mühimmat bulundu.
Arkasından emniyete Hüseyin Vatansever ve Lütfü Demir isimleriyle ihbar mektupları geldi.
22 Nisan 2009da emekli Binbaşı Levent Bektaşın evinde, ofisinde arama yapıldı.
Çeşitli sözde belgelere el konuldu. Bunlardan biri, 3 numaralı DVD idi. Fakat, nedense 3 Nolu DVDnin ne kopyası alındı ne de mühürlü torbaya kondu.
Hatta aynı gün
3 Nolu DVDnin istanbul TEM Şube Müdürlüğünde yapılan ilk incelemesinde, suçla ilişkilendirilebilecek bir bilgiye ulaşılmadığına ilişkin rapor düzenlendi.
Sonra .
3 Nolu DVDden Türkiyeyi ayağa kaldıracak bilgiler ortaya çıkarıldı: Kafes Eylem Planı!
Neler yoktu ki içerisinde
Hrant Dinkin öldürülmesinden operasyon diye bahsediliyordu!
Azınlık haklarını hararetle savunma konusunda ön plana çıkmış kişi/kişilere suikast düzenlenecekti!
Agos gazetesi civarı gibi belirlenen yerlere ses bombaları konacaktı! Vs.vs
Ne korkutucu değil mi
Cemaat, içinde olduğu cinayetleri Ergenekonun üzerine yüklemek ve yürütülen soruşturmalarla ilgili dünya kamuoyundan destek almak için bu tezgahı kurmuştu. Böylece, Silivri davalarının meşruiyeti uluslararası arenada da sağlanacaktı. Öyle ya, Ermeni soykırımının 100. yılı da yaklaşırken, bundan daha uygun fırsat olamazdı.
Sonunda istedikleri oldu:
Hrant Dinkin avukatları davaya müdahil oldu; şikayetçiyiz dediler.
Geçen gün
Kafes Eylem Planının bulunduğu 3 Nolu DVDdeki imzaların emekli Binbaşı Levent Bektaşa ait olmadığı ortaya çıktı! imzalar, bire bir fotoğraflanarak DVDye konmuştu!
Yani Cemaat polislerinin bir sahteciliği daha ortaya çıktı.
Olan, yaklaşık 5 yıl cezaevinde kalan Levent Bektaş gibi askerlere oldu.
Ve
En acısı
Bu komplolara dayanamayıp onurlu bir eylemi seçen Deniz Yarbay Ali Tatara oldu
Hrantın avukatları
Ahmet Tatar .
Yaşamına son veren Ali Tatarın ağabeyi
Son kumpas ortaya çıkınca bir mektup yazıp gönderdi.
Bakın ne diyor:
Ergenekon- Balyoz başlığındaki davalarda sahtekarlığın yeni bir zirvesi ortaya çıktı.
Üzerinde fırtınalar koparılan, azınlıkların pasifize edilmesi, yok edilmesi için hazırlandığı ileri sürülen Kafes Planının üstündeki Levent Bektaş imzaları başka yerlerden taşınmış. Yani sahte. Bilirkişi raporu tıpkı basım diyor. Ben tıpkı diğer sahtekarlıklar gibi diye okuyorum.
Konu Ergenekon, Balyoz olunca bunun ne çok örneği var!.. Daha yakın zamanda Tuğgeneral Süha Tanyerine ait olduğu iddia edilen 11 ve 17 Nolu iki CD üzerindeki imzaların başka bir yerden kopyalanıp, alet yardımıyla aktarıldığı bilirkişiler tarafından tespit edilmişti.
Şimdi benzer sahtekarlık Kafeste çıktı. Sürpriz mi? Evet, kamuoyu için belki sürpriz. Ama davanın içindekiler için hiç sürpriz değil.
Kardeşim Yarbay Ali Tatarın suçlandığı Amirallere Suikast davası ile birleştirildikten sonra Kafes ve Poyrazköy davalarına da yakından şahit oldum.
Savcıların sahte delillere dayalı suçlamalarına karşı, insanların suçsuzluklarını ispat için nasıl çırpındıklarını gördüm.
Celal Ülgen gibi mesleğinin duayeni, Hüseyin Ersöz gibi teknolojiye de hakim genç avukatların, üniversitelerden, ta ABDden getirttikleri bilirkişi raporlarını sunmalarına karşın verilen kararlar karşısındaki çaresizliklerine, müvekkillerini sakinleştirme çabalarına tanıklık ettim.
Müdahil avukatlar da gördüm bu davada. Bunca hukuk eğitimine ve bazılarının ilerlemiş yaşlarına rağmen, benim gördüğümü, görememelerine şaştım.
Bunlardan Avukat Fethiye Çetini hüzünle okuduğum Anneannem adlı kitabından tanıyordum. Rahmetli Hrant Dink ve ailesinin de avukatıdır kendisi. Kitabı çok dokunmuştu bana. Onu da, anneannesini de çok yakın, çok tanıdık bulmuştum. Ara verilince dayanamayıp, avukat odasında kendimi tanıttım. Sonra, anılarına büyük saygı duyduğum, bizim toprağın adamı Hrantı korumalarını; bu davalara karıştırmamalarını, bu davada taraf olmamaları gerektiğini söyledim.
Biz gerçeklerin ortaya çıkması için buradayız dedi. Davada suç ve suçlu olduğuna inanmış bir hali vardı. Zaten konuşmalarıyla da bu kanaatini belli ediyordu.
Üzüldüm ve sadece, Hrantın kemiklerini sızlatıyorsunuz diyebildim. Bir süre sonra Fethiye Hanım duruşmalara gelmez oldu. Sonra diğerleri de vazgeçtiler gelip, gitmekten. Terk ettiler duruşmaları.
Bugün, kendisinin ve Hrant adının bu davalar için kullanıldığını düşünüyor mudur? Oysa, buna izin vermemek gerekirdi.
Gerçekler saklanamıyor. Eninde sonunda ortaya çıkıyor işte.
Geriye kaybedilen canlar, çekilen çileler kalıyor
Unutturmayız
Ahmet Tatar mektubunu şöyle bitiriyor:
Bugün yaşananları, kaybettiklerimizi unutmadan, vakaretle yüreğimizde saklayarak, faillerin izini sürüyoruz.
Adaletin yerini bulması, yapanın yanına kalmaması için sesleniyoruz:
Hey siz bu davaların savcısı kesilenler,
Zekeriyalar, Seçenler, Süleyman Pehlivanlar, siz, kara cübbeli zalimler,
Bugün mağduriyet edebiyatı yapan polisteki kumpasçılar, sehvenciler,
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyenler,
Yetmez ama evetçiler
Köşelerinde ahkam kesenler,
iyi okuyun bu satırları.
Hatırladınız mı, neler söyleyip neler yazdığınızı?
Hatırladınız mı, ne dümenlerin içinde yer aldığınızı?
Hatırladınız mı, ne günahlara battığınızı?
Unutmak için zorlamayın. Unutturmayız
Öncelikle oturup, tekrar vicdanınızı sorgulayın. insanın vicdanını hatırlaması, insanlığını hatırlamasıdır.
Konuşulacak şeyler, daha sonra
Ahmet Tatarın mektubu böyle bitiyor. Ama
Görünen o ki
Bu dava böyle kapanmayacak, hesabı mutlaka sorulacak!