ilk Beşiktaş formamın arkasındaki numara yediydi. O zaman futbolcuların giydiği formalar satılmaz, pazardan alınan formalarda da takımların amblemleri olmazdı. Siyah-Beyaz çizgili klasik bir penyeydi benimki, ama arkasında yedi rakamı vardı. Ayrıca o zamanki formalarda futbolcuların isimleri yazmaz, futbolcuya özel numaralar da olmazdı. Kaleci, "bir" giyer, sağ bek "iki", sol bek "üç" rakamıyla anılırdı. Yedi numaralı formayı o yıllarda Feyyaz giyerdi. Büyük bir gösterişti yedi numaralı Beşiktaş formasıyla mahalle maçına çıkmak. Bin bir yalvarma sonucunda aldırılmış "Sportaç" marka kramponlar, üzerinde "Sertaç" yazan futbol topları... Sahaya çıkmak güzel ve havalı bir şeydi. Bir de arkasında Feyyaz'ın numarası varsa daha ne isterdi ki bir çocuk...
O yılların ardından biri sürü Beşiktaş formam oldu. Bazıları futbolcular tarafından imzalanmıştı bile... Ama hiçbirinin arkasında bir isim ya da bir rakam yoktu. Bu rastlantı değil bilinçli bir tercihti. Çünkü benim için forma arkasında Feyyaz'dan başka bir isim yazamazdı... Ta ki düne kadar...
ibrahim Üzülmez denk gelir bu yazıyı okur mu, bilmiyorum? Ama o Beşiktaş'a veda ettirilirken ilk Beşiktaş formam geldi aklıma. Ve bir kez daha düşündüm Beşiktaşlı kimdi diye. Quaresma mı? Guti mi? Hayır tabii ki.. Simao değil, Almedia hiç değil. Fernandez zaten kiralık. Otoparkta Beşiktaşlı futbolcuya saldıran ve dövmek istediği formayı utanmadan sırtına geçiren devşirme Aurelio mu Beşiktaşlı? Hayır, gerçek Beşiktaşlı olan ibrahim Üzülmez'di. Beşiktaş halktı ya halklar da kardeşti. Halk da o kardeş de Deli ibrahim'di. Takım yenildiği zaman çimleri yolan, gerçekten üzülen, gerçekten ağlayan ibrahim Üzülmez'di.
Hep ona küfür ettik. iyi olduğunda da kötü olduğunda da kızdık. Her teknik direktör değişiminde onun kanadına yeni adamlar geldi, ama hep ibrahim oynadı orada. Celta Vigo'dan Juanfran gelmişti, ama Deli ibrahim 11'deydi. Rıza Çalımbay, Adem Dursun'un ibrahim'i keseceğini düşündü, Adem kulübede durdu, soldan bindirmeleri ibrahim yaptı. Ben kendisine masabaşı bir iş verilmesi için Başkan'a mektup yazacakken o milli takıma seçildi ve "Bu yaştan sonra Allah bunu da nasip etti ya başka bir şey istemem" dedi. Roberto Carlos Türkiye'ye geldiğinde "her maç ondan daha çok bindirme yapıyorum" derken haklıydı. Bu sefer de orta yapamıyor diye kızdık ona. O "onu da yapsam Real Madrid'de oynardım" diyecek kadar dürüsttü. Otuzlu yaşlarının ilk yarısını bitirmek üzereyken Avrupa'dan teklif aldığını ama futbolu Beşiktaş'ta bırakmak istediğini söyledi. ibrahim sahada varını yoğunu verir, maç sonrası köyden gelen balları otoparkta takım arkadaşları arasında paylaştırırdı. Ama nedendir bilinmez kafayı Toraman'a taktı, iki senede bir onu yumrukladı. Vardır bildiği muhakkak... Ama bu veda erken oldu, beklemiyorduk. Satılacak futbolcular listesine konduğunda "satılmasın, bu takımda kalsın" diye dua etmeye hazırlanıyordum. Toramanla kavga ettiği için alınan kaptanlık bandını sezon sonunda Mustafa Denizli yeniden koluna takarken, gözlerim dolmuştu. O varken Delgado kaptanlık yapabilir miydi?
Tüm bunların yanında bir şey daha hatırlıyorum... Galatasaray maçı, kasabanın barında kendini kaybedip masanın üzerine çıkmış, şaşkınlık ve sevinç gözyaşlarıyla "gol" diye bağırıyorum. "ibrahim attı" Zıplıyorum o masanın üzerinde... O barda bir daha maç izletmediler bana. Bu bile yeterdi onu sevmek için. Bu bile yeterdi tribünde "ibo doğruyu söyle" diye bağırmak için...
11 yıl boyunca küfür ettiğim bir adama bir 11 yıl daha küfür etmek isterdim. Çünkü o Beşiktaş'tı ve en az benim kadar Beşiktaşlıydı. Quaresma, Guti, Simao değil, Feyyaz'dan sonra o formanın arkasına bir tek isim yazacağım: ibrahim Üzülmez... Çünkü Başkanın yaratmak istediği dünya takımı içinde Deli ibo'nun yeri yoktu. O benim özlediğim semt takımının, şerefli ikinciliklerin, hakemleri bile yenenlerin takımındaydı; ibrahim gerçek Beşiktaş'ın son temsilciydi. Başkaları elbette olacak ve onlar da Beşiktaş olacak ama artık kimse bu takımda 11 yıl boyunca forma giyemeyecek. Biz de artık 11 yıl boyunca aynı insana küfür edemeyeceğiz.
Hoşça kal Deli ibrahim, ama ne olur doğruyu söyle Toraman'ı neden dövdün?..