uzun zamandır mahallemizin en güzel kızına karşı hacı şakir gibi pak duygular beslemekteydim. besmekteydim ama ne açılabiliyordum ne de açılmak için ışık alabiliyordum. rüyamda onun bebeksi yüzünü görmüş ve çok mutlu uyanmıştım... ona bu kadar yakın olup uzak kalmak canıma ciğerime yetmişti ve ''amk miku bir şeyler yapman lazım'' dedim. duvara doğru dalıp giderken dedemin fotoğrafı gözüme ilişiverdi ve ''işte bu amk'' diye bağırdım. evet, dedem zeytinciydi ve işinin en iyilerindendi rahmetli... sağ olsun bana zeytinin bütün inceliklerini öğretmişti. hemen onun yetiştirdiği 2 mahalle ilerideki zeytinci rıfat abiye gittim. ''vay miku nerelerdesin sen amk'' dedi. abi şimdi muhabbetin sırası değil bana oradan ''hafif tuzlu, dışı hafif yumuşak (sertten 1 tık aşağı), etli ve çekirdeği orta kıvamda olacak şekilde 100 gr. siyah zeytin poşetle'' dedim. zeytin poşetini kapıp mahalleye doğru yol aldım. köşeyi dönmemle kızın kapıda olduğunu görmem bir oldu, hemen cebimdeki poşeti çıkarttım, gittikçe yaklaşıyordum... göz göze geldik, acayip heyecanlandım.. elime aldığım iki zeytini eş zamanlı olarak hava attım ve adeta kurbağanın sineği kaparcasına havada yakaladım. dil darbeleriyle ağzımda yuvarlıyordum, kızın delici bakışları ise ilgisini çektiğim anlamı taşıyordu. ağzı açık beni izliyordu yaklaştım yanına ve ses tonumu ayarlayarak ''iki tane ateşlemek ister misin'' dedim. elini bir daldırma daldırdı poşete 6-7 tane çekti zaten, birtten attı ağzına(yavaş boğulcan amk dedim içimden) ve dedi ki ''sen bu işi biliyorsun daha kahvaltı bile etmemiştim iyi geldi'' dedi ve zeytini nereden aldığımı sorup kuğu gibi zeytinci rıfat abinin yolunu tuttu. adeta sevinçten sikilmiş bıldırcına dönmüştüm. artık selamlaşıyor ve konuşuyoruz..