hoşlanan bünyeyi tam bir aptal aşık konumuna sokacak olaydır. bir anda dünyanın en mutlu insanı olur, aslında o da bana karşı boş değil diye düşünmeye başlarsınız ama biraz sakinleşince aslında bunun tamamen arkadaş olarak verilmiş, doğum günü hediyesi olduğunu kavrayınca boynunuz bükük kalırsınız. o kol saatini de kullanmaya cesaret edemez, bir köşeye saklarsınız, çünkü onu kolunuza takmak demek her an, her dakika onu hatırlamak demektir.
hoşlanılan kız sizden güya size ders notu göndermek için adresinizi istediyse beklenen gelişmedir. çünkü onun not yollayacağı günün ertesi günü sizin doğum gününüzdür. bakalım o ders notlarının yanında ne gelecek?
şahsımın sabah saatlerinde yaşadığı güzel andır. doğum günüm için yollanan hediye geç de olsa bugün itibarıyla bulunduğum semtteki kargo şubesine ulaşmış. sabah işim de olduğu için kargoya uğradım. dağıtıma çıkmadan aldım paketimi. baktım pizza kutusu gibi bir şey. biraz şaşırdım bu ne diye? açınca gördüm, bir duvar saati, değişik bir stili var. içindeki saati gösteren sayılar kağıt oyunlarındaki kupalardan oluşuyor. bana biraz da mesaj verilmiş sanırsam. eee kağıt oyunlarına düşkünlüğüm bilindiği için, lisede müdür yardımcısından bu yüzden dayak yemişliğim bile vardı ve bunu en iyi o biliyordu. ama bir sorun vardı geçen yıl da kol saati gelmişti. aradım teşekkür için, dedim seneye de kum saati bekliyorum diye. :) bir de güzel bir not yazmış, benim için çok özel anlamlar taşıyabilecek sözler ama o bunu tamamen arkadaşça yazdı. neyse sözlük bakalım sonumuz ne olacak?
lisede yılbaşı çekilişi yapılır.. son güne kadar kimse söylemez kimin kime çıktığını.. 31 aralık günü heycanlı bir atmosferde başlar; size çıkan sınıfın çalışkan çocuğuna aldığınız kitabı verirsiniz.. hoşlandığınız, bakmaya kıyamadığınız, insan size doğru muzip bir gülüş refakatinde yaklaşmaktadır. ve bomba patlar..
"ya x gelmemiş bugün, siz onunla yakın arkadaştınız; bugün görüşecekseniz hediyemi ona verir misiniz?"
"veririm mi.. vermimli, veririm.."
"teşekkürler, ona çok selam söyleyin ve iyi yıllar dileklerimi iletin"
asla unutamadım o konuşmayı aynen böyle gerçekleşmişti.. ve şu an dikkatimi iki şey çekti..
bir: o yaşta bir insan niye emekli öğretmen gibi konuşur..
iki: aynı sınıfta sana sizli bizli konuşan kızı unut..
dipnot: unutmak için evde yalnız kaldığım bir gece bir gazla rakı alıp içtiğimi, ölümüne kustuğumu, sabaha karşı babamı arayıp.. "seviyom ben yea" diye ağladığımı babamın
"aşkını zikiim, seviyon diye ayyaş mı olacak kopek" deyişi unutulmazlarım arasına kaydedilmiştir..
iyiki de sevmişim seni lan.. anılarım oldu sayende*.