kamil kurbanın ilk sabahı babasıyla birlikte gidip güzel bir koç kesmiştir. şanslarına pek de yağlıymış hayvan. eve gelip kavurmayı yedikten sonra sıra etlerin parçalanıp akrabalara komşulara dağıtılmasına gelmiş.
hikmet amcalara, hayriye teyzelere, piç emrelere (ki kamil in platonik aşkı komşu kızı merve ye asılan piç), bakkal bayram abiye derken kamil için en zor kapı gelip çatmış... mervelere...
k: baba orasından verme yaaa.
b: noldu olum?
k: yaa geçen merve söyledi nuray teyze yağlı yiyemiyormuş.
b: tamam burası olur mu.
k: az olmadı mı baba?
b: ulan keraneci! bende kabahat çocuğa soruyorum.
.
.
b: kamil gel götür şu eti.
k: geldim
b: oğlum niye giydin bayramlıklarını. kanlancak batçak şimdi.
k: yaa baba!
zil çalar merve kapıyı açar. kamil pantolonuna damlayan kana sövmekte babasından saatlerce nasihat dinlemeye hazırlmaktatır kendini. iyice gerilen ve üstüne kurban kokusu sinen kamil birden merveyi görür karşısında.
m: aa kamil bize et mi getirdin?
k: yok şey emm. bööööğğğğ.
m: kamil!!!
o gün bugündür her kurban bayramı kamili bir hüzün kaplar... ee boru değil sevdiğin kızın üstüne kavurmalı kavurmalı kusmak. ama zaten merve de o olaydan sonra vejeteryan olmuş onla da hayat mı geçer canım. vitaminsiz!