Hoşgörü adına dinler geliyor da nasıl yayılıyor bu dinler. muhtemelen çiçek dağıtarak değil. sırf hoşgörü ! dinini benimsesinler diye (sadece islam değil tüm dinler) binlerce onbinlerce yüzbinlerce insan kılıçtan geçirildi esir alındı. nihayetinde güçlü ve akıllı olan kazandı dinler çıktıkları topraklara göre kendilerini şekillendirdi ve buna göre savunma mekanizmalarını hazırladı ne hazindir ki bu hoş görü dinleri dünyaya savaştan kandan başka bir şey vermedi. zamanın kılıçları kalkanları yoluna güdümlü füzelerle kimyasal silahlarla devam ediyor.
nasıl insanın gözlüğü bir pisliğe bulaşsa ve biri dse gözlüğün pislenmiş o dese inanmam zaten her şey pistir o gözlüğü çıkarmaz aynen öyle de; nasıl bakasan öyle görürsün mantığındakilerin, istiklal mahkemelerini, asılan hocaları görmeyenlerin iddiası. alıntı geliye:
Savaş arzu edilen istenilen bir şey olmamakla beraber, insanlık tarih boyunca savaştan pek kurtulamamıştır. Kuran-ı Kerimde Ademin iki oğlunun mücadelesine de yer verilir. Bunlardan biri masumdur, diğeri saldırgan. Saldırgan olan masum olanı öldürür. (Bkz. Maide Sûresi, 27-31) Masum olanın adı Habil, saldırgan olanın adı ise Kabildir.
Kabil in kardeşini öldürmesiyle yer yüzünde ilk defa insan kanı akmıştır. Fakat bu kan zamanla artacak dünyanın hemen her yerini kaplayacaktır. Habil ve Kabil, masum ve saldırgan olanların temsilcisidirler. Dünyada Kabil gibiler olduğu müddetçe Habil gibilerin savunma hakkı da olacaktır.
işte islamiyet, zulmedenlerin zulmüne engel olmak, evrensel bir barışı sağlamak için belli şartlarda savaşa izin verir. Mesela şu ayete bakalım:
Kendilerine savaş açılan kimselere, zulme uğramaları sebebiyle savaşmalarına izin verildi. Şüphesiz Allah onlara yardıma Kadirdir. (Hacc Sûresi, 39)
Bu ayetin ilk muhatapları, islam ın ilk safında yer alan Hz. Peygamber ve ashabıdır. Mekke de iken baskıya, hatta ölüme varan işkencelere tabi tutulmuşlardı. Bir kısmı, Hz. Peygamberin tavsiyesiyle Habeşistan a gitti. Geriye kalanlar da daha sonra Medine ye hicret etti. Fakat burada da rahat değillerdi. Hemen her gün Mekkeliler saldırdı, saldırıyor” gibi haberler duyulmaktaydı. Müslümanlar böyle bir vasatta iken, kendilerine savaş izni verildi.
Savaşla ilgili bir başka ayette ise şöyle denilir:
Sizinle savaşanlarla sizde Allah yolunda savaşın. Haddi aşmayın. Allah haddi aşanları sevmez.” ( Bakara Sûresi, 190)
Ayette şu gibi hususlara dikkat çekilmiştir.
1- Sizinle savaşanlarla savaşın. Yani, sizinle savaşmayanla savaşmayın. Nitekim Hz. Peygamber, komutanlarına kadınları, çocukları, yaşlıları, mabetlerde kendini ibadete verenleri öldürmemelerini sıkı sıkıya tembih etmiştir.
2- Yapılan savaş fi sebilillah yani Allah yolunda olmalıdır. Başkaları yeni ülkeler ele geçirmek, hammadde kaynaklarına sahip olmak gibi gayelerle savaşıyor olabilirler. Fakat bir müslüman ancak Allah yolunda savaşır. Yani, yeryüzünde zulmün, fitnenin, kaosun önüne geçmek gibi gayelerle mücadele eder.
3- Savaş esnasında veya sonrasında haddi aşmak, taşkınlık yapmak caiz değildir. islamiyet, öldürürken de güzel öldürmeyi emreder. Mesela, işkenceyle öldürmek veya kulak-burun kesmek gibi taşkınlıkları yasaklar.
Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyrulur:
Size ne oluyor ki, Ey Rabbimiz, bizi halkı zalim olan şu memleketten çıkar. Bize, tarafından bir sahip gönder. Bize katından bir yardımcı gönder’ diyen erkek-kadın ve çocuklar için Allah yolunda savaşmıyorsunuz (Nisa Sûresi,75)
Bu ayet-i kerimede, bir beldede müslümanlara zulmedilmesi ve inançlarını diledikleri gibi yaşamalarına engel olunması halinde o ülke ile savaş yapılması tavsiye edilir. Savaş sonunda müslümanlar zulümden kurtulur, din ve vicdan hürriyetine kavuşurlar; o ülkenin halkı ise islâm ı kabul edip etmeme konusunda serbest bırakılırlar.
Netice itibariyle şunları söyleyebiliriz:
islamda asıl olan savaş değil, barıştır. Fakat insanlara zulmedilmesi veya bir devletin başkasına saldırması gibi durumlarda savaş söz konusudur. Böyle bir durumda islam savaşa izin verir. Yoksa, dünyada hiç savaş yokken islam böyle bir şey ihdas etmiş değildir. islamı savaş dini olarak görenler, kendi tarihlerine baktıklarında tarihlerinin hemen her dönemlerinde savaş olduğu realitesiyle karşı karşıya geleceklerdir. Dolayısıyla, islamda savaş hükümlerinin olması islam için bir eksiklik olmayıp, bilakis bir kemaldir. Zira ayetlerde ve hadislerde bildirilen hükümlerde, savaş gibi kaçınılması mümkün olmayan bir realite, bedevi-vahşi bir görüntüden çıkartılıp medeni- insani bir şekle getirilmiştir.
Kendince "bak şu tezata" dedirtmek isteyen yazar söylemi. Kılıcın hakim olduğu dönemde kılıçla, kalemin hakim olduğu dönemde kalemle yayarsın dinini. Tabi bunların hepsini helal yoldan yaparsın. Anlayana.
iki dönem arasındaki farklar ortaya konunca daha mantıklı yorumlar yapılabilir. insan haklarına aykırı hiç bir davranış, kılıçtan geçirme, katliam falan filan yoktur Hz. Muhammed döneminde. kafanızı ateist forumlarından çıkarın, asıl kaynaklara da göz atın.